Şarkıcı ve müzisyenlerle buluşan Başbakan “Elinizi taşın altına sokun” demiş. Bu durumda en anlamlı hareket, Rojin’in ‘Taş atan çocuklar’ dosyasını kendisine vermesi

Haberin Devamı

Taşın altına elini sokanlar
Taşın altına elini sokanlar
Taşın altına elini sokanlar

Başbakan Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki ofisinde müzikle ilgilenen sanatçılarla buluşması, hafta sonunun en çok konuşulan haberiydi. Başbakan’ın demokratik açılımı sanatçılara özel olarak anlatması, şüphesiz ‘seçilen’ler için gurur verici bir durum. Bakalım davet edildiği halde toplantıya katılmayanlara ‘çentik’ atılacak mı?
Bu toplantı, devletin sanatçılarla ‘ciddi’ meselelerde iletişim kurması adına önemli. Ancak Başbakan, meselenin sadece sosyalleşmekten ibaret olmadığını “Elinizi taşın altına sokun” sözleriyle gösterdi. ‘Demokratik açılım’a en anlamlı katkı ise iki isimden geldi: Rojin taş atan çocukları, Hakan Peker hapisteki DTP’li Belediye Başkanlarını gündeme getirdi.
Toplantıdan basına yansıyanlardan yola çıkarak çıkardığım notlar:

1. EN MAKYAJSIZ: Hayatımda Seda Sayan’ı bu kadar az makyajlı görmedim. ‘Başbakan’la kahvaltı’ konseptine alışık olmayan sanatçılar, ‘en sade, en az boyalı’ hallere bürünmeyi bir zorunluluk olarak görmüş...
2. EN ANLAMLI HAREKET: Rojin kolunun altına sıkıştırdığı, ‘taş atan çocuklar’la ilgili dosyayla günün anlam ve önemini en iyi kavrayan ünlüsü. Başbakan’a dosyayı verdiğini söyleyen Rojin, acaba kendisinden bir söz aldı mı?
3. EN PİŞKİN: Bülent Ersoy da kendi standartlarına göre en az makyajlı haliyle görüntülenmiş. Bu ciddiyeti renklendiren, masanın ortasına koyduğu sarı renkli Hermes Birkin çanta! Acaba sık sık “Analar ağlamasın” diyen Başbakan’la, “Oğlum olsaydı askere yollamazdım” diyen Ersoy arasında özel bir diyalog geçti mi? Bu arada toplantıda söz alan Diva yine yapacağını yaptı. “Ülkeye mal olmuş bir sanatçı olarak, havaalanlarında VIP’ten geçmeye hakkım var” deyince Emel Müftüoğlu “Burada şahsi değil ülke meselelerini konuşmaya geldik” diyerek müdahalede bulundu .
4. EN MUHALİF: Kim derdi ki ‘Olmaz Maykıl bende de yok’ şarkısıyla hafızamıza kazınan Hakan Peker bu toplantının en sıkı çıkışını yapan isim olsun? Evet, Peker “Demokratik açılım yapılıyor ama bir yandan Kürt siyasetçiler, belediye başkanları gözaltına alınıyor” diyerek kesinlikle Dolmabahçe’nin yıldızı oldu.
5. EN ERKENCİ: Kibariye erken gelmiş ama toplantıya girmeden ayrılmış. Kendisinden konuyla ilgili bir demokratik açılım bekliyoruz.
6. EN KAYNAKÇI: İnsan çağrılmadığı bir toplantıya neden sızmaya çalışır? Hayır sinema galası daveti olsa anlayacağım! Murat Kekilli kaynak yapamadan geri dönmüş.
7. EN MANTIKLI: Bunu İbrahim Tatlıses için söyleyeceğimi düşünmezdim... Sektörün sorunları telif haklarından dert yanan arkadaşlarının sözünü kesip asıl konuyu hatırlattığı için, günün en mantıklı kişisi!
8. EN SOĞUK ESPRİ: Toplantı süresince Başbakan’ın ilgisine birkaç kez mazhar olduğunu anladığımız Alişan: “Profesyonel futbolcu olamadım Başbakan’ım askere gidiyorum artık bana harçlık verirsiniz...” Oldu!


BAŞBAKAN?DA?SABiHA?GÖKÇEN’i?KULLANMALI
Cumartesi, yeni İstanbul Sabiha Gökçen terminali hakkında yazarken, hem THY’nin seferlerini buraya aktarmasını önerdim. Hem de rötarsız uçuş için başka çare kalmadığını söyledim. Bu arada iki olay, bu fikrimi iyice derinleştirdi:
1. SABIKALI PİST: İstanbul Atatürk Havalimanı’nda mart ayı başından beri ‘sabıkalı pist’ olarak hafızalarda yer eden kısa pist devereye girecek, diğeri bakıma alınacak. Bu, rötarların daha da artması demek.
2. BAŞBAKAN’IN UÇAĞI: Pazar günü Atatürk Havalimanı’ndan uçmak durumunda kaldım. Klasik 40 dakikalık rötardan sonra bir saatten fazla kabin içinde bekledik. Gerekçe, Başbakan’ın uçağı!
Bildiğim kadarıyla Sabiha Gökçen’in 30 yerine 18 ayda bitirilmesi talimatını veren Erdoğan neden Yeşilköy’ü tercih ediyor, anlamadım. Kendisi için trafik zaten durduruluyor. Zaten istiap haddini aşan havaalanına bir de özel güvenlik önlemleri katılınca millet fena halde sinirleniyor. Kabinde bekleyen yolcuların nasıl öfkelendiğini bilse, ne yapardı bilmem...


TOPLUMUN BELLEĞi OLMAZ TABii
Milliyet Pazar’da Zeynep Özkartal’ın Engin Geçtan’la yaptığı röportajı hem hoş, hem düşündürücüydü. Yeni kitabı ‘Zamane’yi kesinlikle okumalıyım diye düşündüm. Hele ‘toplumsal belleğimiz’ hakkındaki klişe lafı o kadar güzel açıklamış ki!
Zamanın göreceliliği: “Asyalı bir dil konuşuyoruz. Avrupalılar’ın dili zaman ağırlıklı, bizimki değil. Öyle bir dili konuşup onlar gibi yaşamak bize neye mal oluyor? “
MEMLEKETİN?HALİ: “Benim kuşağımla anlaşamıyoruz. Onlar uyuklayan Türkiye’yi tercih ediyor, bugün kötüye gittiğini düşünüyor. Hayatın tadı kestirilemezlikte. Türkiye bunu sağlıyor. “
Psikolojik etiketler: “Teşhis koyunca bir insanı anlamanız mümkün olmaz.”
Toplumun belleği: “Ülkede çok fazla şey oluyor ve belleğimiz bunu taşıyamaz hale geliyor. Bu toplumun belleği yok deniyor, nasıl olsun?”