Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), Fenerbahçeli Mustafa'nın İstanbulspor'lu Güven'in ayağını kıran hareketinde "kasıt" görmemiş. Ekran başındaki milyonların gördüğünü görmemek için PFDK'nın gözünü iyice karartması gerekirdi. Bunu başarmışlar. Ancak maçın hakemine 7 hafta ceza verilmiş. O neden? Mustafa'nın hareketine kart göstermemek dışında (ki PFDK bu kararı onaylamış) 7 maçlık ne hatası oldu hakemin? Fenerbahçe ve Galatasaray'ın kaleye girmeyen toplarına gol kararı veren hakemler ceza görmezken bu maçın hakemi neden ceza görüyor? İzahı yok...
       Fatih Terim son maçta artık isyan etti. Cezayı göze alarak:
       - Türkiye'de futbolu illegal bir MHK (Merkez Hakem Komitesi) yürütüyor, dedi.
       Hakemler konusunda konuşmamaya yıllardır özen gösteren Fatih Terim'in bu öfke düzeyine varması boşuna değildir.
       Aynı Fatih Terim'in Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar gibi futbol yorumcularını seyirciye hedef göstermekle tehdit etmesi ise o ölçüde yanlış.
       Galatasaraylı bir futbolcunun rakibine tükürmesine 2 maç ceza veren PFDK'nın bir ayak kırma olayını görmezden gelmesi "bir futbolcuyu cezadan kurtarmanın" ötesinde anlam taşır. Yeni ayak kırma olaylarına davetiye çıkarma anlamına gelir. Ve bu masa başı oyunları giderek futbolu zıvanasından çıkartır. O istikamete doğru ilerlemekteyiz.
       Not: Almanya'da oynayan Bulgar futbolcu Balakov'un ayak kırmaya "teşebbüs"ten 12 maç ceza aldığını bir not olarak ekleyelim...

       Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, ülkenin dört yanında örgütlü şubeleriyle "adına yaraşır" bir uğraşın öncülüğünü yapıyor yıllardır. Son dönem gerçekleştirdiği işlere bir göz atalım: İstanbul - Beşiktaş'taki iki ilköğretim okulunda 300 öğrenciye dört yıldır aralıksız burs ve yaz okulu çalışması.. Büyük kentlerin varoşlarında yoksul çocukların kente uyumunu sağlamak amacıyla "Yaratıcı Eğitim Projesi" etkinliği.. İlgili uzmanlık kuruluşlarıyla birlikte İstanbul genelinde 3 yılda 2 bin yetişkine okuma yazma öğretimi... Faaliyet listesi uzayıp gidiyor...
       Kısıtlı olanaklarla "çağdaş yaşam" ülküsünü yaşama geçirmeye çalışan dernek, gelir sağlayabilmek amacıyla yılbaşı promosyonlarıyla ilgili bir çağrı yapıyor: "Dostlarınıza yılbaşı armağanı olarak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin `altın sarısı' ve `gümüş' renklerde tasarlanmış teşekkür belgelerini veya (bir öğrencinin yıllık burs karşılığı olarak) 60 milyon lira bedelle bir `burs belgesi'ni gönderebilirsiniz..."
      
Konuya duyarlılık gösterecek okurlarımız, Beşiktaş ÇYYD'den Melek Aşkın Hanım'la (0212 - 275 50 23) bağlantı kurabiliyorlar...

       İngiltere'nin Aspley kentindeki Trinity School'da okuyan Matthew Sisson adlı öğrenci okuldan atılmanın eşiğindeymiş... Sebebi saçlarına sürekli bol miktarda briyantin (saç kremi) sürmesi... Geçmişte bir öğrencinin kafasına sürdüğü "jel" alev almış. Ve bu yüzden okul öğrencilerinin kafalarına bu tür yanıcı madde sürmesi yasaklanmış... Matthew sürdüğü maddenin yanmaz olduğunu iddia ediyor; sürmekte ısrar ediyormuş. Bu yüzden olay sorun olmuş. Yöneticilerin asgari riski hesaba katarak bu tür ayrıntı sayılabilecek konuların üzerinde durması dikkat çekici değil mi?

       Yalım Erez bugüne varan yürüyüşünü 1 Mayıs'da Trabzon'da Odalar Birliği toplantısında yaptığı konuşmayla başlatmıştı. İddialı mesajlar taşıyan "Ya değişim ya ölüm!" başlıklı konuşmanın o günlerde üzerinde şöyle bir duruldu, geçildi. Ne diyordu Yalım Erez o konuşmada? Özetlersek:
       "Siyaset bugün işsiz, güçsüz, mesleksiz insanların işi haline gelmiştir."
       "Siyaset bugün devlet imkanlarını bölüşmeye, paylaşmaya, haksız kazanç sağlamanın, haksız tayin yapmanın bir aracı haline gelmiştir."
       "Bugün siyaset diye icra edilen zavallılık liderlerin kısır tartışmasından kaynaklanmaktadır."
       "Muhtardan belediye başkanına, milletvekilinden lidere kadar adam gibi adamlar bulup çıkarmamız gerek."
       "Eğer tribünde oturmaya devam ederseniz sahada oynayan takımımız Türkiye'yi küme düşürecektir. Onun için sahaya inin, oynayanlara siz kırmızı kart gösterin."
       3 Mayıs'ta Sabah'ta yayınlanan bir röportajda Yalım Erez'e soruluyor:
       - İlk adımınız ne olacak?
       - Trabzon'dan başladık yürümeye. Bu adım da benim daha evvel attığım sağlam adımlardan biridir.
       - İnsanları sizinle birlikte yürümeye çağırıyorsunuz. Arkanızda ne kadar kalabalık bulacaksınız?
       - Arkamda değil... Yanyana omuz omuza yürüyeceğiz dedim.
       - İnsanları nereye yürüteceksiniz?
       - Türkiye'nin mutluluğuna doğru. Türkiye'yi dünya ligine çıkarmak için yürüyelim dedim. Yürütmeyeceğiz, yürüyeceğiz.
       Ve 13 Mayıs'ta Radikal'de yayımlanan röportajda kendisine soruluyor:
       - Diyelim ki önerileriniz doğru. Bunu nasıl gerçekleştireceksiniz?
       - "Sizin" demeyin ben bundan çok rahatsız oluyorum. Olayı Yalım Erez olayı haline getirip boğmak isteyen çevreler var. Bu bir ekip işi.
       - Kim bu ekip?
       - İşçi kesimi var, işveren kesimi var, esnaf kesimi var, çiftçi kesimi var, üniversitesinden var, bakanından var, parlamentosundan var.
       - Sanırım, DİSK, Türk - İş, TOBB, TESK, TİSK'i kastediyorsunuz. Şu beşli inisiyatif.
       - Ben onlarla beraberim. Arkamda değiller, yanyanayız. Ben onların dediklerini dile getiriyorum. Lider filan yaratmayacağız. Bu bir takım oyunudur. Takım işidir.
       - Önerileriniz arasında sağda ve solda birliği sağlamak var? Bugünkü liderlerle birlik sağlanabilir mi?
       - Ben, Çiller, Yılmaz, Baykal, Ecevit'le uğraşmıyorum. Ben sistemle uğraşıyorum. Bunların düzelmesi için kamuoyu baskısının oluşması lazım. Meclis dışında ve içinde aynı düşüncedeki insanlarla ortak platform oluşturup Meclis üzerinde baskı kurmamız lazım.
       İşte Yalım Erez'in "yürüyüş"ün başındaki düşünceleri. Bu düşünceler Nisan'a kadar sürecek bir Hükümet'le gerçekleştirilebilir mi? Zor... Bakalım Erez, Hükümeti kurarsa bu "zor"u ne ölçüde zorlayacak...



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr