Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Mudanya'dan Emir Doğan Savaş anlatıyor:
- Geçenlerde yıllar önce okuduğum ilkokulumun koruma derneğinden iki öğretmen
beni ziyarete geldi. Sorunlarını anlattılar, dertleştik. İlginç bir konuya değindiler. Devlet 1940 yılında Mudanya'ya iki, köylerine (Siği ve Tirilye) iki olmak üzere dört ilkokula 4 adet piyano göndermiş. Okullarda tiyatro salonları açmış. Ne yazık ki sonradan bu salonlar kapatılmış, piyanolar tozlanmaya terkedilmiş...
Okurumuz ekliyor:
- En acısı 60 yıl önce İkinci Dünya Savaşı'nın orta yerinde onca yokluğa rağmen okullarına piyano gönderebilen devletin bugün bu okullara yakıt parasını dahi gönderemeyişidir.
Emir Doğan Savaş'ın mektubu üzerine kendisine e mail çekerek sorduk:
- Acaba 60 yıl önce gönderilen piyanolar hala duruyor mu?
Sayın Savaş mektubumuz üzerine soruşturmuş:
- Evet, dedi çektiği cevapta, en azından benim okuduğum Şükrü Çavuş İlkokulu'ndaki piyano yerinde duruyormuş...
Evet... Orada bir piyano Atatürk Cumhuriyeti'nin eğitime verdiği önemin ve sonrasındaki pejmürdeliğin sessiz tanığı olarak tozlu tuşlarıyla durup durmakta.
Bir gazeteci görürse karşısında...
Bir zamanlar Cumhuriyet Türkiyesi'nin gelecek nesillerin kültür ve eğitimini nasıl da ciddi bir aşkla kucakladığını anlatacak...

Adamın anası babası bir ad koymuş. Türkiye'ye gelince üç adı oldu. Kimi Lusesku, diyor, kimi Lukesku, kimi Luçesku... Nedir aslı?
Romanya Büyükelçiliği'ne bir zahmet sorduk...
Mircea Lucescu şeklinde yazılan ad "Mirça Luçesku" okunurmuş...
Yanlışta ısrardan hoşlanmayanların dikkatine sunulur...

Deniz kazasından kurtulan adam, üç yıl bir adada tek başına yaşamış. Derken bir sabah ufukta bir geminin demir atıp sandal gönderdiğini görünce sevinçten deliye dönmüş. Sandaldaki adam sahile bir torba atarak:
- Kaptanın selamı var, demiş, sana son üç yılın gazetelerini gönderdi. Bu gece onları okumanı, burada mı kalacaksın yoksa bizimle mi geleceksin yarın kararını bildirmeni istedi...
(Buyrun bakalım... Hele de torbadakiler Türk gazeteleriyse gelin de karar verin...)

Türkiye'de yaşayan insanların vicdanlarını sızlatan, midelerini bulandıran, gelecekle ilgili umutlarını bir kat daha kıran bir karar müsveddesi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından geri çevrildi. Cumhuriyete ve demokrasiye saygılı tüm yurttaşlar Sayın Cumhurbaşkanı'na yürekten teşekkürlerini bildiriyorlar. İşlerine geldiğinde Atatürkçü ve laik, işlerine geldiğinde tarikatçı takılan eyyamcı siyaset takımına ise öfke ve tepki yağıyor...
Çoğu insan Türkiye'nin böyle bir hükümet tarafından yönetilmesinden utanç duyuyor.
Birkaç tarikatçı oyu uğruna Cumhuriyet ilkelerini, hukuku, adaleti, sağduyuyu çiğnemekten kaçınmayanların koltukta kalmak uğruna neyi nereye kadar satabileceklerini düşünmek insanların umutsuzluğunu arttırıyor.
Böyle siyasetçiler, böyle hükümetler varoldukça ülkenin 28 Şubat sürecinden kurtulmasının hayal olduğunu da mahçubiyetle ekleyelim.
Yazık.. Hem ülkeye.. Hem bu ilkesiz eyyamcı takımına...

Nihai amaçları laik Cumhuriyet’i yıkmak olan tarikatlara gösterilen hoşgörü Türkiye'nin aydınlanması için uğraş veren aydınlara da gösterilse ya...
Derya Derin

Spor federasyonlarına bağlı 1. ve 2. liglerde oynayan tüm sporcuların askerlik görevleri, yeni çıkan yasayla "33 yaşına kadar" ertelendi.
7 ay önce İktisat Fakültesi'ni bitiren, o gün bugündür iş için başvurduğu her kapı "Önce askerliğini yap!" denerek yüzüne kapanan (ayrıca istediği anda da askere gidemeyen) genç okurumuz Umut İlhan bu yeni yasayı protesto ediyor. Ve soruyor:
- Hükümet neden ben ve benim gibilerin askerliğini "33 yaşına kadar" ertelemiyor? Onbinlerce üniversite mezununun ülkeye sağlayacağı katma değer, 5 bin sporcunun katkısından daha mı azdır?. Sadece milli sporcular bu kapsama alınsa diyeceğim yok. İkinci lig futbolcusunun bu ayrıcalıktan yararlanmasının anlamı nedir? Acaba bilimsel araştırma yapan bir Türk genci aynı ayrıcalıktan yararlanabiliyor mu? Hiç sanmıyorum... Çünkü bu konularda karar verenler genelde dünyaya "futbolcu" mantığıyla bakanlardır...