Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Rusya'da toplumsal çürümeyi görmek için uzağa gitmeye gerek yok, trafik polislerini izleyerek çürümenin hangi düzeye ulaştığını görebilirsiniz, diyor Amerikalı gazeteci Paul Quinn Judge... Kuytu köşe başlarında pusuya yatıp avlarını bekleyen Rus trafikçiler:
       - Lastiklerin kabak, ehliyetinin kabı kirli, 60 kilometrelik hız limitini aştın, gibi gerekçelerle sürücünün ehliyetini almaya kalkışıyorlar, pazarlık sonucu birkaç ruble rüşvetle işi kapatıyorlarmış. Bu polisler sorulduğunda açık açık:
       - Ne yapalım 200 dolar aylıkla evi geçindiremiyoruz, diyerek savunuyorlarmış kendilerini.
       Bir de fıkra türemiş bu dramatik manzaradan...
       Rus trafik memuru yolda kendi halinde giden bir aracı çevirmiş:
       - Ehliyet, ruhsat lütfen..
       - Ne hata aptım, diye sormuş sürücü...
       Cevap:
       - Evde çoluk çocuk aç, senin hata yapmanı mı bekleyeceğiz?
       Rusya'da insanların parlamentoya veya devlet memuriyetine hizmet için değil, voli vurmak için girdiği artık sır olmaktan çıkmış. Bu arada sık sık reform talepleri dile getiriliyor. Peşinden de şu soru soruluyor:
       - Devleti soymak için milletvekili ya da memur olanlar reform yapar mı?
       Rusya'nın işi zor. Allah benzetmesin!

       Cumhuriyet Bayramı gecesi İstanbul ve Ankara'da Taksim ve Kızılay Meydanı'nı dolduran onbinler kadar televizyonlardan bu manzarayı izleyenler de gururlandı, coşkulandı, onurlandı. Hemen bütün kentlerde aynı coşkunun yaşandığını haber veriyor ajanslar. Bu coşku kuşkusuz son yıllarda Cumhuriyet'in değerini daha iyi anlamış olmakla ve cumhuriyeti sahiplenmekle yakından ilgili. Arkadaşımız Fahrettin Fidan Bayram günü Adana'daydı. Onun geçtiği notları okuyoruz:
       ...Adana'da yaşlı genç hemen herkesin göğsünde ya bir Cumhuriyet kokartı var ya da yakasında bir 75. yıl amblemi... Kaldığımız otelin (Seyhan Oteli) müdürü de takmış yakasına 75. yıl rozetini, garsonu da, komisi de... 29 Ekim akşamı otelin kat görevlileri servis arabalarıyla katları dolaşıyorlar, kapıları teker teker çalıyorlar. Çıkan müşteriye;
       - Bayramınız kutlu olsun efendim, dedikten sonra çikolata ikram ediyorlar.
       Seyhan Oteli'nin salonunda Cumhuriyet Balosu veriliyor. Pırıl pırıl, tiril tiril giysili siviller, askerler orkestranın çaldığı parçalara eşlik ediyorlar. 2. Ordu Komutanı Org. Aytaç Yalman, kendisi gibi tören giysilerini giymiş generallerle konukların arasında dolaşıyor. Bir ara Adana Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Akif Akay'ı görüyor, hemen yanına gidiyor. Aralarındaki tanışıklık belli ki eskiye dayanıyor. Org. Aytaç Arman soruyor:
       - Deminden beri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanımıza bakıyorum ama göremedim. Siz gördünüz mü?
       Org. Arman ayrıldıktan sonra ADD Başkanı'na, komutanla olan bu dostluğun sebebini, geçmişini soruyoruz, anlatıyor:
       - Sayın komutanla dostluğumuz, kendisinin burada 6. Kolordu Komutanı olduğu günlere dayanır. Son derece aydın ve demokrat bir insandır. Bu nedenle de Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile ilişkileri çok iyidir. Bize her zaman destek çıkar, yardımcı olur.
       Akif Akay araya bir de anı sıkıştırıyor.
       - Sayın komutanımız Adana'da görevliyken bizlere bir brifing vermişti. O brifingde CHP'nin İl Başkan Yardımcısı Gülşen Taş arkadaşımız kendisine, "Allah'tan ki Ordumuz ayakta, yoksa laik Cumhuriyetimizin hali nice olurdu" deyince şu karşılığı vermişti:
       - İşte bizi en fazla rahatsız eden söz budur. Biz, laik Cumhuriyetimizin ordunun değil, sivil toplum örgütlerinin gücüyle, desteğiyle ayakta kalmasını tercih ederiz.
       Orgeneralin söylediği gibi... Cumhuriyeti önce sivil halk sahiplenmeli... Cumhuriyet'e bayramlarda gösterilen sevgi ve bağlılık her gün gösterilmeli... Cumhuriyet ancak böyle korunacak.

       Başbakanlık konutunda düzenlenen 5 bakan, 5 bürokrat ve 19 gazetecinin katıldığı yemekli toplantıyı masanın çevresinde yer alan gazeteciler ayrıntılarıyla anlattı. Ortaya çıkan sonuç:
       - Başbakan, Türkbank ihalesinde bir başbakanın istifasını gerektirecek kadar büyük ihmaller sergilediğini itiraf etmiş.
      
- Bunların sorumlusu benim, demiş...
       Peki sonra?.. Sonrası yok... Birşey olmamış gibi yola devam.
       Bu arada Radikal yazarı İsmet Berkan Konut'tan ayrılırken Mesut Yılmaz kendisine bir tavsiyede bulunmuş:
       - Sen kültürle sanatla falan ilgilensene...
       - Hangi sanat dalıyla ilgilenmemi isterdiniz efendim?
       - Yani kültür sanat yazıları falan yazsana...
       - Ben öteden beri spor yazarı olmak isterdim, tensip buyurursanız spor yazarı olayım efendim.
       - Bu konular seni yanlış yere götürüyor, bilenlere bırak...
       Görüldüğü gibi... Başbakan, işini bilmeyenin bilene bırakması gerektiğini de biliyor.

       Almanya'da Başbakanlık görevine önceki gün resmen başlayan Gerhard Schröder, şen şakrak, esprili bir siyasetçi. Televizyon röportajında sunucu soruyor:
       - Sayın Schröder, yıllar önce Başbakanlık binasının bahçe demirlerine dışardan sarılıp, "Ben buraya gireceğim, Başbakan olacağım' diye bağırmıştınız. Şimdi durum nasıl?.."
       Schroder'den yanıt:
       - Doğru, ama şimdi de kimse bahçe demirlerine iç taraftan tutunup, "Ben buradan çıkmak istiyorum" diye bağıracağımı sanmasın...




Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr