Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       "Sosyalizm deyip geçmeyin..." Türker Alkan Hoca'nın Radikal'deki dünkü yazısının başlığı böyleydi...Türker Hoca, gazetelerde hemen hergün banka batıranlara, yağmalayanlara, şirketlerini halka açıp dolandıranlara, ihalelerde üçkağıt yapanlara, devleti sömürenlere ilişkin bir sürü haber okuduğumuzu ama bunları okuduktan sonra hemen hiç kimsenin, "Aha, bak kapitalizm dediğin düzende neler oluyor; ne dolaplar dönüyor, halk nasıl sömürülüyor" demediğini... Bu olağanüstü soygunları kişisel ahlak sorunu olarak gördüğünü... İnsanlar farklı davrandığı zaman sorunların çözüleceğini düşündüğünü vurguladıktan sonra şöyle devam ediyor:
       "...Öte yandan bir devlet kuruluşu hantal çalıştığında, bir kamu görevlisi işi savsakladığında, özellikle bir KİT zarar ettiğinde basıyoruz kalayı: İşte sosyalizm böyle sefil bir sistemdir...
       (..) Neden kapitalist düzenin işleyişindeki aksamaları bireylerin hatalarına bağlarken, sosyalizm hakkındaki değerlendirmelerimizde daha çok sistemi suçlama eğilimindeyiz dersiniz? Bana öyle geliyor ki, bu çifte standart uygulamasında ideolojik bir tavır alma var: Kapitalist düzeni öylesine `veri' olarak kabul etmişiz ki, düzeni eleştirme refleksimizi yitirmişiz sanırım..."
       Türker Hoca, bu kargaşa sırasında unutulan, gözden kaçan "küçük" bir ayrıntıyı da şöyle anlatıyor:
       "Sosyalizm battı, bitti, gitti, çöktü filan ama nedense unutuyoruz: Dünyanın en kalabalık devleti `Çin Halk Cumhuriyeti' hala sosyalist bir ülke. Üstelik başka yerlerde iflas eden sosyalizm Çin'de harikalar yaratıyor. Bu ülkede, 10 yılı aşkın bir süre, ekonomi yüzde 15 civarında bir büyümeyi kesintisiniz olarak sürdürdü. Konutsuz insan kalmadı. Herkesin karnı doyuyor: Çin'e giden herkes ülkedeki gelişmeleri öve öve bitiremiyor..."
       Ne diyelim... Geçmiş olsun...

Vakit mi var?

       Avcılardan biri, arkadaşlarına başından geçen en son av hikayesini anlatıyormuş:
       - Geçenlerde ava çıkmıştım... Baktım havada bir ördek sürüsü... Hemen çifteye sarıldım... Atıyorum, düşüyor... Atıyorum, düşüyor... Atıyorum, düşüyor... Atı...
       Dinleyenlerden biri;
       - Yahu kardeşim bu nasıl iş? Hep atıyorsun, peki hiç indirip çifteyi doldurmuyor musun?.. diye itiraz edince, bizimki kızmış:
       - Çifteyi doldurmaya vakit mi var?
       Tam politikacı olacak adammış anlayacağınız...

Tarihi sorular

       İstanbul'daki ABD Başkonsolosu Gebze'deki Bizans Sarayı'nı gezmiş. Bakımsızlığına hayret etmiş. Biz hayret etmedik... Bir vatandaşın internetten başka bir vesileyle geçtiği mesajı, cevaben buraya iliştirelim:
       - Bu ülkede yaşayanlar kendilerine ait olduğunu gururla söyledikleri tarihi eserleri koruyorlar mı? Mimar Sinan'ın camileri dökülmüyor mu? Osmanlı'dan kalma güzelim konaklar yıkılıp yerine koca koca beton apartmanlar dikilmedi mi? O güzelim tarihi çeşmelerden bir tane suyu akan var mı? Mezarlıklarımız, mezar taşlarımız virane değil mi? Müzelerdeki el yazması kitapları, Kuran - ı Kerimleri koruyabiliyor muyuz?
       Bütün bunlar senelerdir Türk - İslam sentezi lafını ağzından düşürmeyenlerin yönettiği bir ülkede olmuyor mu? İçinde doğduğu kültüre yabancı bir zihniyet Hitit'e, İonya'ya, Frigya'ya, Klikya'ya, Roma'ya, Bizans'a sahip çıkabilir mi?

Baz istasyonu...

       TBMM Çevre Komisyonu'nun görev yaptığı binanın damında.. İstanbul'da Sağlık Meslek Yüksek Okulu'nun, Ankara'da Yargıtay'ın bahçesinde.. SSK hastanelerinin damlarında.. Cerrahpaşa'da kanserli hastaların tedavi gördüğü servisin yanıbaşında.. Bizim mahallede karşı apartmanın yan duvarında.. Sizin mahallede belki karşı balkonda, belki de sizin çatıda... 24 metre çapında bir daire genişliğince "radyasyon" yayan bir baz istasyonu var..!
       Radikal'de Perihan Mağden, daha önce de bizim Tüketici Servisi değinmişti konuya...
       Batı'da yerleşim alanları dışına ve en az 30 metre yüksekliğe konulabilen baz istasyonları, bizim ülkemizde halihazırda "istenen her yere" konabiliyor. Elektromanyetik dalgaların sebep olacağı yüksek kanser riskinden habersiz vatandaşımız da çatısına konan baz istasyon antenini "talih kuşu" zannedebiliyor.. Zira antenin tam tepesine monte edilmesi karşılığında 10 bin doları cukka ediyor..
       Bu sağlıksız gidişe dur demesi beklenen devlet katında durum?.. derseniz... "Çevre" adına kurulmuş olup pek hareket edemeyen bakanlığın bir genelgesi var: Baz istasyonlarının yerleşim alanları dışında kurulması için valilikleri uyarıyor. Bu arada belediyeler ne yapıyor? Kadıköy Belediyesi Basın Danışmanı Engin Aktel'le konuşuyoruz:
       - GSM operatörleri ne valilikten ne de belediyelerden izin alma gereği bile hissetmeden istasyon yerleştirmeyi sürdürüyor. Apartman üzerlerine konmuş baz istasyonlarının net sayısını saptayabilmek amacıyla ekiplerimiz iki aya yakın süredir çalışıyor. Tam bir mahallede sayım bitti derken, ertesi gün öğreniyoruz ki, bir istasyon daha monte edilmiş!
       - Belediye olarak siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?
       - Bu istasyonlarının yol açabileceği hastalıklarla ilgili bilimsel raporlar Başkan'ın elinde.. Ve kesin talimatı var: İstasyon sayım çalışması biter bitmez, en geç 2 aya kadar bina üzerlerindeki tüm baz istasyonları söktürülecek. GSM operatörlerine de yerleşim alanları dışında istasyon kurabilecekleri uygun yerler gösterilecek..
       Kadıköy Belediyesi'nin bu kararı diğer tüm belediyelere örnek olmalı. Belediyelerin birincil işi olmalı bu... Bekliyoruz sonunu...

Zincir

       "Kendi yöresinde iyi bir yönetim isteyen, önce kendi ailesinde dirliği ve düzeni gerçekleştirir, kendi evinde düzen isteyen öncelikle kendine çeki düzen verir, kendine çeki düzen vermek isteyen önce yüreğini düzenler, yüreğini düzenlemek isteyen onun benzersiz güzellikteki ritmine kulak verir ve içini bilgelik ve sevgi ile doldurur..."
       Konfüçyus


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr