Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Adalet ve İçişleri bakanları "Çakıcı'nın sorgulanması" konusunda birbirlerini boşuna suçluyorlar. Boşuna çene yoruyorlar. Millet mesajı çoktan aldı. Bu meselenin iki bakanı da aştığını... Çakıcı'nın konuşmasının değil konuşmamasının arzulandığını... Pek çok şeyin önceden kurgulandığını... Olayın neredeyse bir devlet ve hükümet politikası halini aldığını.. En saf yurttaşlar dahi anladı...
       Hem Çakıcı sorgulansa ne olacak? En şaşırtıcı açıklamaları yapsa, en gizli sırları verse ne olacak?
       Susurluk Komisyonu'na her biri manşetlere çıkan onlarca "şok açıklama" yapıldı da ne oldu?
       Geçen yıl ekranlara salkım salkım Çakıcı bantları döküldü de ne değişti?
       Devletin artık (çoluk çocuk hariç) sanığı yargılayacak, hukuku uygulayacak hali mi kaldı?
       O yüzden iki Sayın Bakan birbirlerini boşuna üzüyorlar...
       Ancak bu arada kimi faydalı şeyler de öğrenmiyor değiliz... Örneğin Sayın İçişleri Bakanı'nın Sabah'taki şu sözleri:
       - Sorgulama yetkisi Cumhuriyet savcılarındadır. Polis savcının emrindedir. Polis kendi başına sanık sorgulayamaz...
       Bu "şok bilgi" üzerine Avukat Turgut Kazan'a başvurduk:
       - Yasal olarak bu böyledir, dedi, ama pratikte şimdiye kadar hiç sorgulama için polisin savcıdan izin istediğini duymadım. Hülya Avşar gibi ünlü isimlerin sorgusunda bile izin istenmedi...
      
Demek ki herkese çok görülen "hukuk", Çakıcı'ya tam uygulandı. Fransa'da konuşunca Anasol hükümetini sarsmıştı. Bu defa aynı riske girilmedi. Bir hükümet sorunu bu! Bakanlar neye üzülüyor?..

Parlamento dili...

       Türkçe'yi doğru, güzel ve akıcı konuştuğu için ödüllendirilen Devlet Bakanı Yüksel Yalova, ödül töreninde ilginç bir bilgi aktardı:
       - Fransa'da Fransızca'nın en doğru, en güzel konuşulduğu ilk üç kurumun hangileri olduğuna ilişkin bir araştırma yapılmış. Birinci sırayı beklendiği gibi Fransız tiyatroları almış, ikinci sırayı da Fransız baroları... Üçüncü sırayı alan kurum hangisi mi olmuş? Belki inanmayacaksınız ama, üçüncü sırayı Fransa parlamentosu almış...
       Parlamento lafını duyunca, salondaki dinleyicileri bir gülme aldı.
       Nedenini tahmin etmişsinizdir...

Mazeret beyanı

       Fenerbahçe Teknik Direktörü Zdenek Zeman, dünkü kritik maçtan 24 saat önce konuştu... Özetle şöyle dedi:
       - Galatasaray korunuyor. Federasyon maçımızı üç kez erteleyerek G.Saray'a avantaj sağladı. Rakibiz sahada da korunuyor. Rakipleri devamlı kırmızı kart görüyor, kendileri sık sık penaltı kazanıyor...
       Şimdi de iki hafta önceki bir lig maçından sonra G.Saray Teknik Direktörü Fatih Terim'in kameraya söylediklerine bakalım. Teleon muhabirinin, "Avrupa'da ve ligde haftada iki maç oynamak sizin için yorucu olmuyor mu?" sorusuna Fatih Terim şu yanıtı verdi:
       - Evet ama böyle bir mazeret öne süremem. Eğer ben mazeret gösterirsem futbolcularım da bu mazeretin arkasına sığınır, oynamazlar...
       Fatih Terim'in futbol bilgisi Zeman'dan daha ileri midir? Bilemeyiz... Ama futbolcu psikolojisini okumakta ve başarı felsefesi yaratmakta ondan ileri olduğu kesin...

       ***
       İki kulağımızın
       ve tek ağzımızın olması, çok dinleyip az konuşmamız içindir.
       Zeno
       ***

Battıbank sunar...

       Yurtbank...Yaşarbank... Sümerbank... Egebank... Esbank... Batışları tescil edilerek dün Mevduat Sigorta Fonu'na devredilen bu bankaların ortak yanı mı?.. Son aylar ve haftalarda en yoğun reklamı yapan bankalar olmaları... Hele Cumhurbaşkanı Demirel'in yeğeni Murat Demirel'in sahibi olduğu Egebank'ın reklamları bir harikaydı:
       - Malatya'nın nesi meşhurdur?
       - Kayısısı ve 250 dolara ve marka otomatik döviz hesabı...
       Vatandaşın cebindeki ufak parayı bile çekmek için seferberlik ilan eden Banka, bu reklamlarda hayli başarılı oldu. Genel müdürünün ifadesine göre, 20 milyon dolarlık reklamla 100 milyon dolar mevduat çekmeyi başardılar...
       Diğer batanlar da son haftalardaki reklamların yararını mutlaka görmüş olmalılar... Giderayak hayli para götürdüler.
       Bütün bunlar hükümetin gözleri önünde oldu...
       Bu bankaların kurtulmayacağını hükümet biliyordu...
       Toplayacakları son mevduatı kuracakları naylon şirketlere devrederek cebe atacaklarını, hesabı vatandaşın sırtına yükleyeceklerini de biliyordu.
       Bile bile vatandaşın soyulmasına göz yumdu Ecevit - Bahçeli - Yılmaz kumpanyası.
       İnterbank ve Bankekspres'in aynı şekilde göz göre göre batışı devleti en az 2 milyar dolar zarara sokmuşken...
       Dün batışı ilan eden 5 bankanın da 2 veya 2,5 milyar dolara patlayacağı hesaplanıyor.. Paranın Dünya Bankası kredisi ve Sigorta Fonu'ndan ödeneceği haberlerinin kıymeti harbiyesi yok... Bu paralar eninde sonunda vatandaştan tahsil edilecek...
       Hani bazı filmlerde vardır... İki üç gangster adamın birini kollarından yakalar... Biri de soyar ve döver... Vatandaş o misal soyuldu...
       IMF'ye teslim olma karşılığı gelecek olan para 4 milyar dolar...
       Batık 7 bankanın (daha doğrusu köşeyi dönen 7 banka sahibinin) halktan götüreceği para en az 4 milyar dolar...
       Böyle bir memleket kalkınır, ileri gider mi?..
       Akrabalarının devlet hazinesinden para götürmesini 35 yıldır önlemeyen bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetilen Türkiye'nin başka bir kadere sahip olmasına imkan var mı?..

       ***
       Ölümünüzden sonra
       unutulmak istemiyorsanız ya okumaya değer şeyler yazın ya da yazılmaya
       değer şeyler yapın...
       Benjamin Franklin
       ***


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr