Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Yıl 1960'lar... Sonradan ünlü bir gazeteci olan delikanlı Feriköy takımında kaleci oynuyor. Takımı Baba Gündüz (Kılıç) çalıştırıyor. Bir gün antrenmanın yorucu bir hal aldığı anda kaleci delikanlı Baba Gündüz'ün yanına geliyor:
       - Ben kaleciyim Baba, diyor, benim diğer futbolcularla aynı antrenmanı yapmam anlamsız oluyor...
       Gündüz Kılıç boynundan düdüğü çıkartıyor:
       - Al aslanım, diyor , madem sen bu işi daha iyi biliyorsun takımı bundan sonra sen çalıştır...
       Spor yazarlarının Beşiktaş çalıştırıcısı J.B. Toshack ile ilgili eleştirilerini okurken aklımıza bu olay geldi. Galli Hoca, elinde G.Saray veya Fenerbahçe'den daha kaliteli olmayan bir kadroyu ligin yarısına kadar lider getirdi. 8 tane genç oyuncu yarattı. Ne var ki spor yazarlarına bir türlü yaranamadı. Her maçtan sonra kıyasıya eleştiriliyor.
       Aynı eleştiriler Fatih Terim'e de yapılıyor...
       Avrupa'ya kafa tutan bir takım da yaratsa, bazılarına yaranamıyor.
       O zaman şu gerçek karşımıza çıkıyor.
       Demek ki günün 24 saati futbolcularıyla başbaşa olan, antrenörlükte kariyer sahibi olduklarını kanıtlamış bu hocalar, futbolu haftada 90 dakika maç izleyen spor yazarları kadar bilmiyor.
       Bu acı gerçek karşısında Galli ve Adana'lı hocaların yapacakları tek şey kalıyor:
       Futbol yazarlarını biraraya toplamak:
       - Alın kardeşim şu düdüğü, takımı bundan sonra her hafta biriniz yönetin, demek...
       İşi ehline devredip meslekten çekilmek...

       Okurumuz Şahin Söylemezoğlu, "Güncel öneme haiz!" diyerek aşağıdaki fıkrayı aktarıyor...
       Papaz iki metre ilerisinde duran zangoça sormuş:
       - Gizli gizli sen mi içiyorsun kutsal şarabı?..
       Zangoç'ta derin sessizlik... İyice köpürmüş Papaz:
       - Sana soruyorum be adam! Duymuyor musun?..
       - Hayır, buradan hiçbir şey duyulmuyor efendim...
       - Olacak şey mi! İki adım öteden beni duymuyorsun...
       Zangoç bıyık altından gülmüş;
       - İsterseniz yer değiştirelim, anlarsınız...
       Yer değiştirmişler. Bu defa Zangoç seslenmiş:
       - Kilise için toplanan yardımları kim iç ediyor?..
       Papaz kendi kendine söylenmiş:
       - Hakikaten yahu! Buradan hiçbir şey duyulmuyor.

       PKK askeri arenada yenilmişken... Terör örgütü mücadeleyi askeri alandan siyasi alana taşımaya karar vermişken... Suriye'de sıkışıp kalan APO'yu buradan çıkartıp Avrupa'ya taşıyarak... Onun Kürt sorununu Avrupa sorunu haline getirmesine yardımcı olan... Yetkililere..
       Öte yandan Tansu Çiller'i siyasette yeniden parlatıp anahtar haline getiren ve ikide bir ayağına giderek ona şov yapma imkanı tanıyan siyaset adamlarına,
       Öngörü ve Basiret ödülü verilmesini öneriyoruz...
       Basiretsizliğin bu kadarı ödüle layıktır diye düşünüyoruz...

       ABD'nin Bağdat'ı bombaladığı saatlerde Tony Blair de Londra'dan "destek atışı" yapıyor... Ve diyor ki:
       - Harekatın amacı, Irak'ın komşularını Saddam'ın şerrinden korumaktır!
      
O an NTV'de canlı yayın konuğu olan "Irak uzmanı" Doçent Ümit Özdağ'ın yorumu:
       - Türkiye, Irak'la ilgili herhangi bir ihtiyaç bildirmiş değildir Londra'ya.. Suriye veya İran'ın da bu yönde bir talebi olduğunu hiç duymadım. Galiba Londra, son zamanlarda kendini Bağdat'a komşu hissediyor!..
      
Dün telefonda sohbet ediyoruz Doç. Özdağ ile.. İlginç bilgiler aktarıyor:
      
- Irak'ın "Birleşmiş Milletler kararlarını yerine getirmediği için" vurulduğu söyleniyor. Oysa BM Güvenlik Konseyi'nin onayı yok!.. Konsey'in iki üyesi; Çin ve Rusya'nın ciddi muhalefeti var. Bu anlamda "BM'ye rağmen" yapılmış bir harekat bu. Kalıcı etkileri olacağını sanmıyorum. Saddam'ı götürmeyi amaçlamıyor. Psikolojik yönü ağır basan bir cezalandırma operasyonu bu. Clinton, Monica'yla ilgili azil oylamasını atlatacak, Saddam'a da bugüne kadar oynadığı oyunu artık kesmesi için gözdağı verilmiş olacak.
       - Gelişmelere Türkiye açısından bakarsak?..
      
- Biz Saddam'ın yerini dolduracak herhangi biri olmadığı için "Saddam'la devam" diyoruz. Yerine bir alternatif olsa Türkiye kabul edecek. Ama yok. ABD'nin ilke olarak gönlünde yatan tabii ki Saddam'ın gitmesi. Ama yerine Irak'ın toprak bütünlüğünü sağlayacak birini arzuluyorlar mı, bu konuda ciddi şüphelerim var...
       - Biraz ayrıntılandırırsak?
       - Bakın, ABD Dışişleri'nden Henry Barkey ne diyor: "Bir gün gelecek ABD bu tercihi (Irak'ın parçalanması) yapmak zorunda kalacak." RAND Corporation'dan Daniel Baymond'a göre ise "Saddam'ın iktidardan uzaklaşması durumunda bile Irak bölünmeli..." Ya Morton Abromowitz ne diyor: "ABD birgün Kürtleri korumak ile Irak'ın toprak bütünlüğünü muhafaza etmek gibi zıt amaçların hangisine bağlı kalacağına ilişkin karar vermek durumunda kalabilir..."
      
Doç. Ümit Özdağ daha çarpıcı bir ayrıntı ekliyor:
       - 28 - 29 Temmuz'da Washington Kürt Enstitüsü'nün yaptığı toplantıya katıldım. Salona girer girmez, karşımıza ilk çıkan panonun üzerinde Sevr Anlaşması'nın 62'inci maddesinin metni vardı. ABD yönetimi içinde, Irak'ın toprak bütünlüğünü önemsemeyen ciddi güçler var. Alıştıra alıştıra hayata geçirmeye çalışıyorlar. Graham Fuller, son Türkiye ziyaretinde ne dedi:
       "Büyük devletler fil gibidir. Öyle çok komplo yapmazlar. Kendilerine bir dış politika hedefi koyarlar; sonra filler gibi yavaş yavaş ilerleyip eze eze o hedefi gerçekleştirirler...."

       İngiltere'nin siyasi mizah dergisi Private Eye'da bir köşe... Clinton'un Ebu Nidal'a benzetilmiş bir portresi... Ve yanında şu soru:
       "Dünyanın en tehlikeli adamı bu mudur?"
       Ve altında şu satırlar:
       "Batılı istihbarat uzmanları dünya barışına en büyük tehdidin Abu Bil Clinstone olduğunda birleşiyorlar..."
      
Orta Doğulu terörist Abu Nidal mi tehlikeli yoksa Abu Bil Clinstone mu?
       Private Eye dergisi, "İkincisi" diyor...






Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr