Yazarlar Memur, maaşında taraf olmalı

Memur, maaşında taraf olmalı

01.06.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Memur, maaşında taraf olmalı

Memur, maaşında taraf olmalı

       Kamu çalışanları, Temmuz'da öngörülen yüzde 20'lik zamma tepki gösterdi. "Yüzdelik artış değil pazarlıkta taraf olmak istiyoruz" diyen KESK, bölge mitingleri yapıyor. 11 Haziran'da da ülke çapında iş bırakma gündeme gelecek

       TEMMUZ zammının gündeme gelmesi, kamu çalışanlarını harekete geçirdi. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), hükümetin Temmuz ayında yüzde 20'lik bir zam öngördüğünü belirterek, ücret artışının bu şekilde belirlenmesine karşı çıktı. KESK Başkanı Siyami Erdem, görüşünü şöyle açıkladı:
       "1998 bütçesinde yıllık enflasyon yüzde 50 öngörülerek kamu emekçilerine yıllık yüzde 50 oranında maaş artışı yapılacağı belirlenmişti. Ocak 1998'de yüzde 30'luk zam yapıldı. Bu çerçevede Temmuz ayında yapılması hedeflenen zammın yüzde 20 olacağı öngörülüyor. Oysa şimdiki resmi enflasyon, yüzde 94. Yüzde 20'lik zam artışı demek, kamu emekçilerinin yoksulluğunun ve sefaletinin devam etmesi demektir."
       Siyami Erdem, mayıs ayı itibariyle 4 kişilik bir ailenin yalnızca gıda harcamaları için 63 milyon liraya gereksinim olduğunu, oysa ortalama 65 milyon lira aylık alan bir memurun bu maaşı ile sadece gıda harcamalarını karşılayabilir bir duruma geldiğini söyledi. Erdem, asgari düzeyde geçinebilmek için gerekli miktarın 180 milyon liraya çıktığını bildirdi.
       KESK, yüzdelik artış yerine sendikaların toplu görüşme masasında taraf olarak kabul edilmesini istiyor. Bu talebin yanısıra KESK'in diğer talepleri de şöyle:
       * Mecliste askıya alınan grev ve toplu sözleşme hakkı tanımayan sendika yasa tasarısı geri çekilsin, grevli ve toplu sözleşmeli bir düzenleme yapılsın,
       * Kamu çalışanlarına yönelik baskı ve sürgünler son bulsun,
       * Şeriat bahanesiyle 657, 399 ve 1700 sayılı yasalarda değişiklik yapılarak memurun iş güvencesini ortadan kaldırılmaya yönelik girişimlere son verilsin.
       KESK, bu talepler doğrultusunda 6 - 7 Haziran günleri İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir, Antalya, Kayseri, Trabzon ve Ş.Urfa bölgelerinde mitingler düzenleneceğini, taleplerinin dikkate alınmaması halinde 11 Haziran günü ülke çapında iş bırakılacağını açıkladı.

       GÜNEY Kore Sendikaları Konfederasyonu, işten çıkarmaların protesto edilmesi ve iş güvencesinin sağlanması amacıyla geçen hafta iki günlük bir genel grev yaptı. Genel greve 560 bin işçi katıldı. Grev nedeniyle başkent Seul'de bir protesto mitingi düzenlendi.
       Mitingte konuşan sendika yetkilileri, hükümetin IMF ile yapılan anlaşmayı gözden geçirmesini isteyerek anlaşmada yer alan işten çıkarmalara karşı tepki gösterdi.
       Resimde geçen yıl bir çelik şirketinde çalışırken yasa dışı olarak işten çıkarılan bir işçinin tekrar işe alınması için slogan atığı görülüyor. Koreli işçinin başındaki bantta, "Tekrar işe alınmam konusundaki mahkeme kararı acilen uygulansın" ibaresi yer alıyor.

       GENÇ burjuvaların örgütü sayılan Türkiye Genç İşadamları Derneği'nin (TÜGİAD) yeni Başkanı Hamdi Akın, şimdiye kadar dolambaçlı şekilde söylenen bir sözü direkt olarak ifade etti. TÜGİAD Başkanı Akın, 27 Mayıs 1998 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan demecinde "Siyasi partiler kapatılsın" şeklinde bir açıklama yaptı. Cumhuriyet'ten Hazal Ateş Çakır'ın sorularını yanıtlayan Hamdi Akın, siyasi partilerin kapatılmasından yana olduğunu belirterek "Partisiz demokrasiye geçilmelidir. Çünkü Türkiye'de siyasi partiler menfaat şebekelerine dönüştü" dedi.
       Şimdiye kadar "Ankara'dan bir hayır yok, ekonomik gelişmeyi Ankara tıkıyor", "Siyasi partilere çeki düzen verilsin", "Liderler sultası kaldırılsın", "Başkanlık sistemine geçilsin" şeklindeki sözlere daha net bir tanım getirildi. Büyük sermayenin sözcüleri bu yönde konuşurlarken, genç burjuvazinin temsilcisi daha "şeffaf" bir açıklama yaptı.
       Aslında küreselleşme ile birlikte neo - liberal anlayış, üç temel konuda egemenliğini ortaya koymaya çalışıyor. Prof. Dr. Meryem Koray'ın deyişiyle küreselleşmenin sonuçları şu üç noktada toplanabilir: Ekonomi karşısında sosyal çizildi, sermaye karşısında emek çizildi, piyasanın gücü karşısında da siyasetin üstü çizilmeye çalışılıyor. Daha açık bir tanımla küresel ölçekte egemenliğini sağlamaya çalışan uluslararası burjuvazi, ekonomik süreç içinde tüm sosyal unsurların tasfiyesini istiyor, sermaye karşısında emeğe dönük hakların kısıtlanmasını öngörüyor ve topluma her anlamı ile egemen olabilmek için piyasanın gücü karşısında siyasetin de saf dışı kalmasını arzuluyor.
       Çünkü düzenden yana siyasi partiler, her ne kadar son tahlilde sermayenin çıkarlarını korusalar da oy mekanizması içinde kitlenin desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Halkın küçük çaplı da olsa sorunlarını çözmek, bütçeden belli ölçüde kaynak aktarmak durumunda kalıyorlar. Sermayenin ise artık buna bile tahammülü kalmadı. Burjuvazi, her anlamda toplumu denetim altına almayı istiyor. Hamdi Akın da bunu çok "veciz" bir biçimde ifade etti.
       Kuşkusuz mevcut siyasi partilerin "menfaat şebekesi" haline dönüştüğü ciddi bir olgu. Ancak niçin bu hale geldiler? 12 Eylül'den sonra Özal mantığı ile siyasi partiler birer "şirket", seçmenler de birer "müşteri" olarak algılanmaya başlandı. Neo - liberal anlayışın bu "şirket - müşteri" ilişkisi, siyasetin de yozlaşmasına neden oldu. Oysa siyaset toplumun aşağıdan yukarı devlet yönetiminde, kamu yaşamında katılımını sağlayan bir mekanizma, halkın çıkarları için sürdürülmesi gereken bir faaliyet...
       Geldiğimiz şu aşamada sermaye kesiminin kendisinin sınıfsal çıkarlarını koruyan bu partilere bile tahammülü yok gözüküyor. Daha otoriter, militer bir anlayışın topluma egemen olmaması için bu siyasi partiler de dahil demokrasi güçlerinin silkelenmesinden başka çare kalmıyor...

       ALMAN parlamenter ve AGİK (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı) basın özgürlüğü sorumlusu Freimut Duve, 26 Mayıs günü İstanbul'da "Medya Özgürlüğü" konulu bir konferans verdi. Konferans, Başkanlığını CHP İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın yaptığı Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından düzenlendi. Toplantıda konuşan Alman Sosyal Demokrat Parti üyesi Freimut Duve, görüşlerini şöyle açıkladı:
       "Özgür basın olsaydı, Çernobil felaketi olmazdı. Devlet sürekli yalan söyleyemez. Günümüzde gazeteci, kritik eden, eleştirel bakan bir konumda olmalıdır. İktidarı bir anlamda toplum adına, yurttaşlar adına denetliyen bir işlev görürler. Gazeteciler bu işlevi görürken, güç odaklarının kıyımından korunmalıdırlar. Gazeteci, kendi ülkesi için sorumluluk taşıyan, her yaptığının hesabını veren bir anlayışla çalışmalıdır. Medya, bugün bir sanayi haline gelmiştir. Gazetecinin özgürlüğü, özgürlük değerleri, medya sanayii, medya kuruluşları yönünden de bir sınavdan geçmektedir. Gazetecilik halkla ilişkiler mesleği değildir. Gazeteci, konulara eleştirel bir tarzda yaklaşır. Aksi halde parayı verenin ihtiyaçlarına göre yazı yazması, gazetecilik değildir. Gazetecinin tehdit edilmesi, basın özgürlüğünü ciddi olarak kısıtlar. Gazetecilere karşı uygulanan terör, totaliter bir duruma geri dönüş anlamı taşır. Gazetecilerin iftiraya uğratılması, suçlanması ve bu nedenle yazdığından dolayı mesleğinden olması, çok ciddi ve vahim konulardır. Bu gibi durumlarda meslek ilkelerine açıklık getirilmelidir."