Murat Bozok

Murat Bozok

bozokmurat@gmail.com

Tüm Yazıları

Dünyanın dört bir köşesinde, çok sayıda mutfakta bulundum. Küçük ya da büyük arızası olmayan bir şefe henüz rastlamadım
Profesyonel olarak yemek pişirmek, yani şef olmak enteresan bir meslek. Yaratıcılığınızı besler. Her daim özgür hissettirir. Neticede iyi bir CV’niz varsa, dünyanın her yerinde rahatlıkla çalışabilirsiniz. Herhangi bir başka işin bu serbestliği tanıdığını düşünmüyorum. Dezavantajları da var. Belki de en asosyal meslek. Geceleri, bayramlarda, tatillerde, cumartesi ve pazar günleri herkesin tatilde olduğu ve eğlendiği zamanlarda çalışmanız gerekiyor. Genelde mutfaklar, bodrum katlarında, gün ışığı almayan dar ve çok sıcak mekanlardır. Çalışma saatleri uzun ve stresi yoğundur. Yani delirmek için mantıklı sebepler mevcut.
Yemek yaparak büyük paralar kazanan az sayıda şef var, ama kimsenin bu mesleği salt zengin olmak hayaliyle yaptığını düşünmüyorum. Tutku ile yapmayınca çekilecek meslek değil. Uzun süredir ve sevgiyle bu işi yapan tanıdığım tüm şeflerin hafif arıza olmalarını buna bağlıyorum. Hangi kıtadan veya ırktan oldukları hiç önemli değil. Az ya da çok hepsinin ortak bir deliliği var.
Gordon Ramsay’in küfürbazlığı, Robuchon’un bunaltan sertliği, Paul Bocuse’un patlamak üzere olan egosu, Alain Ducasse’ın kibirinin esasında ortak bir paydası var gibi geliyor. Mükemmeli kovalayan tüm şeflerin, bu yolda yukarıya doğru tırmanırken çektiklerinin dışarı vurumu farklı farklı oluyor. Tepkiler ne kadar değişik olursa olsun, tutkuyla acı arasında geçen bu hayattan çıktığı, kendini hemen belli ediyor.

Haberin Devamı

Sanki rock starı
Her ne kadar İngiltere, şefler ve delilik deyince, çoğunluğun aklına ilk gelecek isim Gordon Ramsay ise de, bu dalda bir başka efsane daha var: Marco Pierre White. Uzun saçları ve sakalları, rock starları andıran karizması ve iri cüssesiyle şeflerin dünyasında her zaman farklı bir yeri olmuştur. İngiltere’de, üç Michelin Yıldızı’nı alan ilk İngiliz şeftir. Geceleri restoran kapandıktan sonra, sabaha kadar tek başına mutfakta yeni yemekler denediği rivayet edilir. Çok sayıda şefi hırpalamışlığı vardır. Zamanında yanında çalışan Gordon Ramsay de bundan bolca nasibini aldığını anlatır durur. Yetiştirdikleriyse, şimdi tüm dünyada en tepedeki restoranların başında.
Bundan birkaç sene önce okuduğum ‘White Heat’ (Beyaz Sıcaklık) isimli kitabının önsözünde iki konudan bahsediyordu. Birincisi beyaz üniformaya olan aşkı ve saygısından, ikincisi mutfaktaki sıcaklığa olan tutkusundan. Eğer bu sıcaklık bir kere kanınıza girdiyse virüs gibi hayatınız boyunca sizi takip ediyor. Tahmin ediyorum çoğu sanat dalında olduğu gibi, şeflikte de bu yüksek ısı, mükemmelliyetçilik ve yaratıcılıkla birleşince tatlı arızalara sebep oluyor.