Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başlık bir ironi değil. Gerçekten öyle. Almanya bunun tam tersini hedeflese de ve bunu gizleme gereği dahi duymasa da Gaggenau’da, Köln’de, Hamburg’da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bakanlarına yönelik art arda toplantı iptalleri ve bu iptallerin gerekçesi olarak verilen sözde ‘güvenlik’ gerekçeleri bir yandan demokrasi ve ifade özgürlüğünü temsil ettiği ve savunucusu olduğunu iddia eden bir ülkeye gölge düşürüyor, öte yandan, bence yapılmak istenen toplantılardan çok daha fazla ‘evet’i kuvvetlendirmeye yarıyor! En son Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Hamburg’da yapmak istediği toplantıyla ilgili Hamburg Belediye Başkanı Olaf Scholz’un şu demecine bakın: “Türk politikacıların Almanya’da Türkiye’deki referandum için çalışmaları hiç kimsenin hoşuna gidemez, zira Türkiye giderek bir otokrasi oluyor. Referandumdan ‘evet’ çıkarsa bu gidiş hızlanacak.” Bu demeç apaçık, hiç saklanma gereği duymadan güvenlik vs bahanelerine sığınmadan, Almanya’nın ‘hayır’ cephesini desteklediğini ve bu nedenle Ak Partili bakanlara konuşma yaptırmadığını doğruluyor. Zaten bu ortada. Deniz Baykal çok doğru bir tavırla konuşmasını iptal etti, öte yandan, etmese ona kapılar sonuna kadar açıktı!
Bu bizi açıkça Almanya’nın ifade özgürlüğü değil, ‘Almanya’nın onayladığı görüşlerin ifadesinin özgürlüğü’ olan topraklar olduğunu gösteriyor. Böyle bir tecrit politikası çok doğal bir şekilde Almanya’daki Türk vatandaşlarını da rahatsız edecektir. Ben gurbetçilerin önemli bir kısmının ‘evet’ cephesinde olduğunu düşünüyorum, geçmiş seçimlere baktığımızda Avrupa’daki vatandaşlarımızın çoğunluğunun Ak Parti seçmeni olduğu görülüyor. Almanya’nın bu ayrımcı tavrı onları sandığa gitme konusunda daha fazla motive edecektir. Türkiye’de de başta cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Ak Parti’ye yönelik Batı’nın bu engelleyici tavrı ‘evet’ yönünde sandık motivasyonunu artıracaktır...

Küba uçuşları patladıysa Kıbrıs neden patlamasın?

Geçtiğimiz pazar günü bizim gazetede çok çarpıcı bir haber vardı. THY Havana’ya direkt uçmaya başladığından beri Küba’ya gidenlerin sayısı tırmanışa geçmiş. Turlarda yer kalmamış, 1 Mayıs’ta orada olmak için sıraya girenler varmış! İşçi Bayramı’nı kutlamak için binlerce dolar harcayıp Küba’yı ‘tavaf’ eden ‘antiemperyalist’ ‘solcularla’ ilgili pazartesi günü Engin Ardıç muhteşem bir yazı yazmıştı. Benim konum bu değil...
THY hatlarını artırarak dünya çapında ağı olan en büyük ve önemli havayolu şirketlerinin en üst sıralarına yükselmeye devam ediyor. Bence milli gurur kaynağımız. Havana hattını açarak da ekonomik olarak ne kadar isabetli bir karar aldığını bu haber gösteriyor. Bu aslında bize ulaşım imkânlarının açılmasının bir yer için birinci sırada önem taşıdığını göstermesi bakımından da çok önemli. Baksanıza, Küba dünyanın bir ucu, ama direkt uçuş başladı diye inanılmaz bir talep görüyor.
Karayipler’in ortasındaki bir adayla ilgili böyle bir talep patlaması yaratabilen THY bence bir parçamız olan ve turist ihtiyacı içindeki KKTC için de bir atak yapabilir. Kuzey Kıbrıs’ın sorunu politik olarak tanınmamaktan ziyade ulaşım olanakları açısından bir nevi tecrit edilmiş olmak. Tam da Kıbrıs müzakerelerinin yeniden gündeme geldiği, üstelik çözüm istemeyen tarafın Rum kesimi olduğu açık seçik görülmüşken THY farklı güzergâhlardan seferler koysa Kıbrıs’a akın akın insan getirebilir. Dünyanın neresinden gelirse gelsin, Türkiye’ye tekerleği değdirip Ercan’a havalanabilir. Özellikle Moskova-Ankara-Ercan ya da Moskova-Antalya-Ercan ve Tahran-Ankara-Ercan ya da Tahran-Antalya-Ercan hattına büyük talep olacağını düşünüyorum, zira Kıbrıs bu bölgeye çok yakın ve destinasyon olarak da çok cazip. Kıbrıs kuzey kesiminin canlanması, esnafın nefes alması, turizmin gelişmesi için oranın hayat damarlarını açmak gerek. Türkiye devletinden giden yardımlar orayı canlandırmıyor, aksine, ataleti artırıyor bence. Adaya gerçek hayat öpücüğü THY’nin bu işe el atmasıyla olacaktır...