Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin gerçekçi zemine oturmaya başladığı bir döneme girdiğimiz görülüyor. Tarafların bugüne kadar izledikleri stratejinin esasını “alıyormuş” gibi yapmak ve “giriyormuş” gibi davranmak oluşturdu. Bu strateji geçmişe iç ve dış politik koşullara, dengelere ve çıkarlara cevap verebiliyordu. Nitekim söylem ve araçlarda bu çerçevede şekillenmişti.
Zamanla, gerek AB’nin gerekse Türkiye’nin iç ve dış koşulları, beklentileri ve söylemleri değişti. İngiltere AB’yi terk etme kararı aldı. Seçim sonrası ABD, eskisi kadar AB’yi ve değerlerini önemsemediği gibi, güvenlik konularında da yan çiziyor. Rusya bugün AB güvenliği için daha büyük bir sorun. Arap Baharı’nın tetiklediği mülteci akını, derinleşen terörizm/güvenlik sorunları öncelikleri değiştirmiş görünüyor.
Demokrasi ve insan hakları söylemi cılızlaşırken, AB’nin de psikolojik gücü ve etkisi erozyona uğramış görünüyor. Geldiğimiz noktada artık, iki taraf için de AB’ye “alıyormuş gibi, giriyormuş gibi yapma” stratejisinde sona gelindiği açık. Bu nedenle, taraflar daha gerçekçi ve somut araçlarla sonuç almaya girişmiş görünüyorlar.
Avrupa Parlamentosu Raportörü Kati Piri, BBC Türkçe servisine verdiği röportajda, mealen, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, yolsuzluklarla mücadele, Avrupa değerlerinin göz ardı edilmesinin yanı sıra, özgür ve adil seçim geleneğinden kopuş yaşandığına dair eleştirileri tekrar ediyor.
Röportajı ilginç kılan ise, bu konularda Türkiye’yi tutum değişikliğine zorlayacak aracın teke düşmüş olduğunun belirtilmesi. Piri, katılım sürecinde AB’nin “itibar” kaybettiğini itiraf ederek, ellerinde kalan tek kozun “ekonomik” ilişkiler olduğunu ileri sürüyor. “İtibar kaybı” iki tarafı yeni arayışlara sevk etmiş görünüyor. AB’nin bulduğu çözüm, “Gümrük Birliği”nin güncellenmesine yönelik görüşmelere, siyasi kriterler ve Kıbrıs konusunun eklenmesi.
TEPAV, Çok Taraflı Ticaret Araştırmaları Merkezi Başkanı, emekli büyükelçi Bozkurt Aran’a göre, Gümrük Birliği, AB ile Türkiye arasındaki en canlı, etkin bağ. Ancak, bu bağın, Piri’nin ileri sürdüğü gibi, Türkiye’yi tutum değişikliğine zorlayacak bir kaldıraç gibi görülmesi şaşırtıcı. Çünkü iki tarafın çıkarlarına hizmet eden Gümrük Birliği’nin siyasi koz olarak kullanılması ilişkilere daha fazla hasar verecek, AB’yi daha da itibarsızlaştıracaktır.
Aradan geçen bu zaman ve tecrübeye rağmen, AB’nin Türkiye ile ilişkilerini, üst perdeden ve “sopa” kullanarak hizaya sokacağını zannetmesi oldukça düşündürücü. Siyasi konuların, “Gümrük Birliği” uygulamalarının iyileştirilmesi görüşmeleriyle irtibatlandırılması Türk halkı ve politikacıları nezdinde AB’nin aczini daha da bariz hale getirecektir. Piri’nin çıkış yolu gibi önerdiği bu “parlak fikri” umarız kabul görmez. Yine de AB-Türkiye ekonomik ilişkilerine hâkim olan “asimetri” dikkate alındığında, Türk hükümetinin hazırlıklı olmasında fayda var...