Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk-Alman ilişkileri gerilimli bir dönemden geçiyor. Gerilim iç ve dış politikanın iç içe girmesinin ilginç bir örneği. Türkiye, Almanya’yı, PKK terör örgütüne toleranslı davrandığı, FETÖ’cülere kucak açtığı, bir kısım Türk vatandaşları üzerinde baskı kurduğu için eleştiriyor. Almanya da Türk hükümetini, insan hakları, eksik demokrasi, idam cezasının geri getirilmesi tartışmaları, MİT’in bu ülkedeki faaliyetleri nedeniyle eleştiriyor. Sonuçta, iki ülkenin iç politikasında tartışılanlar dış politika kararlarında da etkili oluyor.
Bu aralar tartışmanın merkezinde İncirlik üssü yer almaya başladı. Almanya’nın İncirlik üssünde DAEŞ’e karşı yürütülen hava harekâtına katkı veren keşif uçakları ile 260 kadar askeri var. Alman parlamentosundan bir grup milletvekili İncirlik’i, askerleri ziyaret etmek istiyor. Ancak Türk hükümeti “mütekabiliyet” esasına dayanarak ziyareti uygun görmediğini açıkladı. Bu karar, eylül ayında seçime gidecek olan Almanya’da, Başbakan Merkel’i zor durumda bıraktı. Sorunun üstesinden gelmek isteyenler iki konuya odaklanmaya başladılar. İlk akla gelen, üçüncü bir tarafı, ABD’yi devreye sokarak sorunun üstesinden gelmek veya alternatif yeni bir üs bularak, uçakları oraya taşımak.
ABD Dışişleri Bakanı Türk tarafını ikna edebilir mi, bilinmez. Ancak İncirlik’e alternatif bulmanın bazı zorluklarının olduğunu biliyoruz. Üstelik taşınma bir dizi siyasi, askeri anlaşma, uzun bir hazırlık ve maliyet gerektirir. Bu arada da DAEŞ için hava harekâtına ihtiyaç kalmayabilir.
İncirlik üssü, coğrafi konumu nedeniyle farklı kriz alanlarına müdahale ve izleme imkânı verir. Aynı zamanda, askeri bir üs olarak açık deniz bağlantısı, kara ve demiryolu ulaşımı var. Bu personel, lojistik sorunlarının üstesinden gelmek için gereklidir.
İncirlik’te konumlanan savaş uçakları, Süveyş Kanalı’ndan, Doğu Akdeniz’e, Irak’tan Suriye’ye, İran’dan Suudi Arabistan’a kadar geniş bir alanda harekât yürütebilmektedir. Söz konusu bölgelerde devam eden/edecek krizler göz önüne alındığında üssün önemi daha da artmaktadır. Üstelik tehdidin asimetrik karakteri nedeniyle, hedefler sürekli değişen, nispeten küçük ve hareketlidir. Bu durum müdahale fırsatını azaltmakta, süresini kısaltmaktadır. Yine uzun mesafeli müdahaleler maliyeti oldukça arttırmaktadır.
İncirlik bir üs olarak, sadece uçakların inip, kalkabileceği pistlerden oluşmaz. Kolaylık tesisleri, personel güvenliği, lojistik, bakım, ikmal, depolama imkânları sunar. Acil durumlarda yürütülecek arama kurtarma faaliyetlerini destekleyecek, yedek meydanlarla bağlantılıdır. Batman, Diyarbakır bunlardan bazılarıdır.
Üssün yakın ve uzak çevresinde yer alan radarlar, her türlü hava hareketini izlemeye imkân verir ve üssün ayrılmaz bir parçasıdır. Alman havacılar, İncirlik’te tesislerden faydalanmakta, ayni işletim kuralları ve benzeri askeri kültüre sahip diğer NATO üyeleriyle birlikte faaliyet göstermektedirler.
Hava unsurlarının farklı bir yer taşınması, AB’de rolü artan, buna bağlı olarak dış politikada askerlerinin görünürlüğünü artıran Almanya’yı, ana gövde faaliyetlerden ayıracak ve sembolik bir konuma düşürecektir. Öte yandan, daha riskli ve kötü koşullarda hizmet vermesi istenen Alman ordusu, süreci ve ilişkileri iyi yönetemeyen siyasilerin hatalı yaklaşımlarının ceremesini çekecektir.
Sözünü ettiğimiz askeri gerekçeler bile Almanya’nın “alternatif üs arayışı” sinyallerinin pazarlık amaçlı olduğunu gösteriyor. Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’n Türkiye ile devam eden İncirlik krizini ABD temasları sırasında gündeme taşıması ve ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’dan yardım istemesi içinde bulunduğu çıkmazı göstermektedir.