Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Snowtown”la tanınan Justin Kurzel ikinci filminde cesur bir kararla Shakespeare klasiği “Macbeth”i uyarlıyor. Peki bu iddiasının altını doldurabiliyor mu?

Yönetmen Justin Kurzel’dan bahsedelim. “Snowtown” adlı bir ilk film çekti, seri cinayetler hakkında. 2000’lerin başlarında geçiyor. İkinci filmi için seçtiği proje, dünya dönmeye başladığından beri yazılmış en iyi metinlerden, iktidar hırsı ve güç kavgalarını anlatmada yüzyıllardır rakip tanımamış, insanın içindeki karanlıkla yüzleşme konusunda benzersiz William Shakespeare klasiği “Macbeth”. Üstelik daha önce Orson Welles, Roman Polanski ve “Throne of Blood”la Akira Kurosawa’nın aralarında olduğu isimler tarafından beyazperdeye uyarlanmış. Kurzel’ınki elbette altından kalkılması zor bir iddia.

Shakespeare’in metnine repliklerde sadık kalan ve bu yıl Cannes’da Altın Palmiye için yarışıp ödüllerden eli boş dönen film, General Macbeth’in Üç Cadı’nın “Kral olacaksın” kehanetinin ardından iktidar hırsına kapılması üzerine. Lady Macbeth’in de teşvikiyle Kral Duncan’ı öldüren Macbeth, tahtını korumak için kan dökmeye devam ediyor.

Doğru ve yanlış seçim

Film diyalogların aslına uygun kaldığı ancak günümüzün “300” benzeri aksiyon filmlerinin görüntü estetiğiyle çekilen bir uyarlama. Macbeth’i canlandıran Michael Fassbender, kastın daha doğru; tuhaf bir aksanla, alışılandan daha merhametli bir Lady Macbeth canlandıran Marion Cotillard ise yanlış seçimi. Ama bunların hepsinin ötesinde kültür mirasına mal olmuş bir metnin günümüz aksiyon estetik anlayışıyla çekilmesi vahim olan. Zira bu seçim filmin güç, iktidar, bunların bedelleri üzerine metnini geride bırakan, boş bir estetik şovu sunuyor. Diğer büyük Macbeth uyarlamalarının geçirdiği hislerin veya uyandırması gereken entelektüel derinliğin kırıntısını bile izleyicisine geçiremiyor. Kurzel’ın bu cesur ikinci yönetmenlik seçimi Macbeth’in Kral Duncan cinayeti gibi: Ekip, yönetmenin kendisi ve herkese felaketler getiriyor.

Shakespeare’in metnini ve önceki sinema uyarlamaları bilen izleyici içinse Macbeth’in ünlü repliğiyle ifade edersek, durum şöyle özetlenebilir: “Macbeth uykuyu öldürdü.”

Macbeth uykuyu öldürüyor


“Macbeth”

Yön.: Justin Kurzel Oyn.: Michael Fassbender (Macbeth), Marion Cotillard (Lady Macbeth), Paddy Considine (Banquo) Sen.: Jacob Koskoff, Michael Lesslie, Todd Louiso (William Shakespeare’ın aynı adlı oyunundan) Gör.: Adam Arkapaw Müz.: Jed Kurzel

Macbeth uykuyu öldürüyor


James Dean olmadan önce

Bazı biyografik filmler işledikleri kişinin hayatından olabildiğince geniş bir bölüme yer vermeye çalışırken, bazıları da hayatın bir bölümüne odaklanarak merkeze aldıkları şahsiyetin gizeminin peşine düşüyor. Johnny Cash biyografisi “Walk the Line” ilk gruba dahil olurken, bu hafta gösterime giren, James Dean’i ele alan “Life”ikinci gruptan. Fotoğraf sanatçılığı da yönetmenliği kadar önemli olan Anton Corbijn, belki bunun da etkisiyle James Dean ve Magnum fotoğrafçısı Dennis Stock arasındaki arkadaşlığa odaklanıyor.

İzleyiciler olarak Stock’ın izleğini takip ediyoruz ve James Dean’i şöhrete taşıyacak “East of Eden” gösterime girmeden önce yıldız olmamış James Dean’i tanıyoruz. Erken yaşta hayatını kaybeden bu büyük yıldız ve gençlik ilahının gizemini, karizmasını, karakterini Stock’la birlikte çözmeye çalışıyoruz. Bu bakımdan izleyiciye alan açan ve keşif sürecinin zevkine ortak eden film, daha önce “Control”da Joy Division solisti Ian Curtis’in hayatını perdeye taşıyan Corbijn’nin biyografi rüşdünü yeniden kanıtlıyor. Dean’de Dane DeHaan çok başarılı bir performans sergilerken, Stock rolünde Robert Pattinson gölgede kalıyor belki ama mevzu Dean olunca ondan sahne çalmak zor.

Gözden kaçmamalı

Haberin Devamı

Tolga Karaçelik’in “Gişe Memuru”ndan sonra ikinci filmi “Sarmaşık”, haciz gelen bir gemide kalmak zorunda kalan tayfa arasında geçiyor ve erkekler arası iktidar ilişkilerini, sınıf çatışmasına da dayanarak inceliyor. Başrollerden birinde Nadir Sarıbacak’ın müthiş bir performans sergilediği film, bir Türkiye alegorisi olarak da işleyen bir senaryoya sahip. İlk gösterimini bu yılki Sundance Film Festivali’nde yapan film, asla gözden kaçmaması gereken, gerilimi yüksek ve ilgiyi kesinlikle hak eden bir yerli yapım.

Macbeth uykuyu öldürüyor

Haftanın diğerleri

“GERÇEK HİKAYE” İBARELİ

-Peter Sollett’in yönettiği “Aşka Özgürlük / Freeheld”, gerçek bir hikayeye dayanıyor ve ikisi de polis memuru olan lezbiyen bir çiftin miras hakkından yararlanma mücadelesini konu alıyor. Başrollerde nesillerinin en başarılı isimlerinden Julianne Moore ve Ellen Page’ı izlediğimiz film, ele aldığı konuya yaklaşımıyla alkış toplasa da karakterleri iki boyutlu bıraktığı için eleştirildi.

İKİ YERLİ FİLM

-Türkiye’de gelmiş geçmiş en çok izlenen ikinci film “Düğün Dernek”in devam filmi “Düğün Dernek 2: Sünnet” adıyla izleyiciyle buluşuyor. Kadro aynı: Yönetmen Selçuk Aydemir, başrollerde Ahmet Kural, Murat Cemcir ve Rasim Öztekin var. Komedi türündeki film, bir sünnet düğünü sırasında yaşanan olayları merkeze alıyor. Gişede ilk filmi geçip geçmeyeceği merak konusu.

- Diğer yerli film ise Tunç Davut’un yönettiği, ilk gösterimini Saraybosna Film Festivali’nde yapan ve iki orman işçisinin hikayesini konu edinen dram “Dolanma”. Filmin oyuncu kadrosunda Muhammet Uzuner, Defne Halman ve Baran Şükrü Babacan var.

DVD

HAFTANIN YENİSİ

“DİNLE BENİ MARLON / LISTEN TO THE MARLON”
Marlon Brando hayranları ve nevi şahsına münhasır aktörün iç dünyasını merak edenler bu belgeseli kaçırmamalı.