Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hadi Tunus ilgi alanımızın uzağında, Türkiye’nin, Ortadoğu’nun en önemli ülkesi Mısır’da olanları kavrama düzeyi beni bile şaşırttı. ‘Beni bile’ diyorum, zira yıllardır Ortadoğu konusundaki ilgisizlikten yakınır dururum.
Mısır’da olanları ne ‘halk devrim yapıyor’, ne ‘Mübarek ne kadar dayanabilir?’ ne de, ‘Müslüman Kardeşler yönetimi ele geçirir mi?’ gibi sade suya tirit yorum ve sorularla anlamak mümkün değil. Öncelikle, kimse nedense, haberleri izlerken, çıplak gözle bile görebileceğimiz bir hususa gereken önemi vermiyor. TV’den izlediğimiz kalabalık, hem yoğunluk, hem de atılan sloganlar açısından, Mısır’da en güçlü ve örgütlü muhalefet çevresi olan İhvan-ı Müslümin’in (Müslüman Kardeşler) öne çıkmaktan kaçındığını gösteriyor.
Bu hususu yeterince dikkate almadan, olanları ve olabilecekleri anlamak mümkün değil. İhvan’ın temkinli yaklaşımının nedeni, bazılarının sandığı gibi, Mısır’da yaşayan Kiptilerin varlığı da değil. Mısır’da, farklı din ötesinde, farklı yaşam ve düşünce biçimlerinin zenginliği, İhvan’ı, böyle bir ülkeyi yönetmeye aday olma konusunda, şüphesiz tereddüde düşürüyor. Ancak, İhvan’ın bunun ötesinde kaygıları olsa gerekir. Zira, Mısır hem bölgesel, hem dünya sistemi açısından stratejik önemi büyük bir ülke. Böyle bir ülkeyi Batı merkezli dünya sisteminin dışına sürüklemek maliyeti yüksek bir altüst oluş yaratır. İhvan’ın hesabını buna göre yaptığı ve acele davranmaktan çekindiği görülüyor.

İhvan’ın temkinli duruşu
Halihazırda, muhafazakâr kanadın ağırlığını arttırdığı İhvan hareketi, ‘ılımlılık’ istikametinde fazla esneme gösteremeyeceğine göre, öne çıkarsa, radikal bir dönüşümü yüklenmek durumunda kalacak. ABD’den gelen ekonomik yardımın önemi bir yana, Batı’nın sadece Süveyş ve İsrail’e ilişkin kaygılarının bedelini ödemenin bunca zor olduğu bir yerde İhvan’ın temkinli duruşu son derece anlaşılabilir bir tutum.
Değişim’in ‘vekâlet’inin, ülke içinde ve dışında ismi üzerinde çok daha geniş bir ittifak olan Baradey’e verilmesi, bu açıdan çok mantıklı. Baradey’in İhvan ile ittifakı ise anlaşılmayacak bir şey değil. Mısır’da da, Ortadoğu’nun pek çok yerinde olduğu gibi, İslamcılara iktidar payı vermeyen bir yönetim artık mümkün değil.
Bu noktada, asıl mesele, iktidar paylaşımı denklemlerinin, Ortadoğu’nun, farklı ülkelerde nasıl kurulacağı ve sonuçlarının neler olabileceği. Bu açıdan, Müslüman coğrafyanın tek laik ülkesi Türkiye ile karşılaştırma yapmak pek sağlıklı değil. Özellikle 2000’li yılların ortalarında ılımlı bir rota izlemeye başladı diye İhvan’ı AKP deneyimine benzetmek de hatalı olur. Zira, İhvan şiddet yöntemlerinden vazgeçtiğini açıkladı, ama ‘Şeriat devleti’ konusunda eskisinden farklı düşünmüyor. Üstelik, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, İhvan içinde ılımlı değil, muhafazakâr kanat ağırlık kazanmış durumda.

Arka plana dikkat etmeli
Geçtiğimiz günlerde, Tunus’a dönüşü büyük coşkuyla karşılanan ve ılımlı İslamcı Raşid Gannuşi’nin görüşlerini bile bizim AKP siyaseti ile karşılaştırmak çok manalı değil.
Son olarak, muhafazakâr kesimde yazan birçoklarının iddia ettiği gibi, Batı dünyasının ve özellikle ABD dış politikasının Mısır ve Tunus’ta, halen eskisi gibi ‘seküler elitler’in yönetimini desteklediği falan yok. Tam tersine, bu ülkelerde İslamcıların siyasi denkleme dahil olduğu reformlara acil ihtiyaç olduğu epeyce zamandır biliniyor ve bu yöndeki gelişmeler destekleniyor. Birkaç ay önce, ‘Demokrasi, Bon Pour L’Orient’ başlıklı bir yazımda bu konuya dikkat çekmeye çalışmıştım (Hürriyet, 27 Eylül 2010).
Önce Tunus, sonra Mısır’da patlayan olaylar, tabii ki geçmişi derin toplumsal siyasal baskı ve çatışmaların sonuçları olarak değerlendirilmeli. Ancak, ‘kötülerin nihayet yenildiği, iyilerin kazandığı varsayılan devrimler’in coşkusuna fazla kapılmak yerine, olanların arka planını dikkate almakta fayda var. İkincisi, yine muhafazakârların çok sevdiği, ‘seküler, seçkinci otoriter düzenlere karşı Müslüman halkın demokratik başkaldırısı’ analizi, bu ülkelerin hikâyesini bize yeterince anlatmaktan uzak, fazlasıyla ideolojik kavrayışların sonucu. Bu ülkelerin hepsinde, mevcut rejimlerin sol hareketleri bastırmak için İslamcılarla işbirliği yaptıklarını unutmayalım.
Not.1: Bu arada, Nasır hareketini, Baas hareketi ile karıştıranlar var. Bunlar yakın fakat farklı hareketler, dahası Baas, mesela Suriye ve Irak’ta farklı yollar izlemiş ve birbirine rakip olmuştu.
Not.2: Ne yazık ki, Mısır’da olanlar hakkında daha geniş bir açıdan değerlendirmemize yarayacak, güncel tek bir kitap bile Türkçeye çevrilmiş değil. O nedenle, konu ile ilgilenenlere sadece İngilizce bir iki kitap önerebilirim. En başta gelen; B.K. Ruthherford, Egypt After Mubarak, Princeton University Press, 2008. Daha az önemli ama değişim hakkında fikir vermesi açısından, J.R. Bradley, Inside Egypt- The Land of Pharaohs on the Brink of a Revolution, Palgrave, 2008.
Daha popüler dilde yazılmış ama bence toplumu anlamak açısından iki kitap; Galal Amin, Whatever Happened to the Egyptians?, The American University in Cairo Press, 2000 ve Sanna Negus, Hold on to Your Veil Fatima, Garnet Publishing, 2010.
Ve nihayet Mısır denilince salık vermekten hiç usanmadığım ve üstelik Türkçeye çevrilmiş bir roman, Ala Aswani, Yakopyan Apartmanı, Merkez Yayınları.