Yazarlar O kadar da değil...

O kadar da değil...

29.07.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

O kadar da değil...

O kadar da değil...

Erdoğan Alkin

GÜNGÖR Uras dostumuz geçenlerde öyle bir Türkiye tablosu çizmiş ki, oturup hüngür hüngür ağlamamak mümkün değil. "Tablo bu iken, Avrupa bizi niye ortaklığa alsın" demeye getiriyor.
Hasan Pulur üstadımız da, hem Uras'ın bu olumsuz teşhislerini, hem de Almanya'dan mektup yollayan okurunun benzer tespitlerini ele aldıktan sonra (bazılarının hiç görmek istemediği) iyi örneklere de işaret ediyor. Hatta yazısında sevgili dost İsmail Cem'in çok yerinde ve güzel bir Türkiye tanımına da yer veriyor.
* * *
ÜLKEMİZDE pek çok şeyin kötü, yanlış ve çirkin göründüğü açık. Ama tabiidir ki bütün Türkiye böyle değil. Böyle olduğunu iddia edenlerin kendi dar çevrelerinden sıyrılarak çok kişisel, bireysel ve yüzeysel gözlemlerinden kurtulup etrafa daha geniş açıdan bakmaları lazım.
Bir kere ülkenin en büyük kozunun "gençler" olduğu iyi algılanmalı. Bu gerçeğin üstünü, "fırsat eşitliği olmadığından gençlerin büyük bir kısmı eğitilemiyor" iddiası ile örtmek mümkün değildir.
Çünkü eğitim fırsatını bulabilen gençlerin çoğu hala dar gelirli ailelerden geliyorlar ve sistemdeki bütün eksiklik ve aksaklıklara rağmen her yıl çıtayı biraz daha yukarı koyuyorlar. Lafla kötümserliğe hiç aldırmamak gerek. İstatistikler ülkedeki gençlerin performansının her geçen gün yükseldiğini göstermekte.
Mezun olduktan sonra iş hayatında ve bürokraside sorumluluk yüklenen gençlerin de çok başarılı olduğu ilgililerce gayet iyi biliniyor. Hal böyle iken ülkenin geleceği için kötümser değil, tam tersine fevkalade iyimser olmak akıl gereğidir.
* * *
TÜRKİYE'nin başındaki dertlerin giderek büyüdüğünü söyleyenlerin bu iddialarını rakamlarla kanıtlamaları lazım. Çünkü mesela resmi istatistikler, rakamlarla ölçülebilen (hızlı nüfus artışı, büyük şehirlere göç, çocuk ölümleri, okuma - yazma oranı vb. gibi) bazı sorunların hallolma yolunda olduğunu gösteriyor.
Enflasyon bu kadar hızlı iken gelir dağılımının bozulmaması ve yoksulluk sınırının altında kalan ailelerin sayısının artmaması mümkün değil. Ama bu bozulmanın boyutlarını açıklamak için kullanılan rakamlara inanmak da yine mümkün değil.
Çünkü gelir dağılımıyla ilgili bilgilerin derlenmesi için kullanılan anket yöntemi, pek sağlam görünmüyor. Türkiye'de devletin yönelttiği anketlerdeki sorulara "acaba ardında ne maksat gizli?" diye kuşkuyla bakmak ve doğruyu itiraftan kaçınmak adettendir.
* * *
BU ve benzeri örnekler,
Türkiye'de durumun, karamsarların sık sık yakındığı kadar da kötü olmadığı izlenimini veriyor. Ayrıca iyi ile kötü arasındaki ayırımda, başka ülkelerdeki duruma da bakılması gerekebilir. Ama sonuç illa kötü çıksın diye bu mukayesede en parlak durumdaki ülkeleri örnek diye göstermek de şart değil.
Uzun sözün kısası aşırı iyimserlik kötüdür ama aşırı karamsarlık ondan da kötüdür. Ayrıca mesnetsiz ve delilsiz karamsarlığı, mutlaka tedavisi gereken bir illet haline getirmemek lazım. Güngör Uras dostumuz bu aşırı karamsarlarla doğrusu iyi dalga geçmiş. Acaba anladılar mı?


Yazara Email E.Alkin@milliyet.com.tr