Erdoğan Alkin
GÜNGÖR Uras dostumuz geçenlerde öyle bir
Türkiye tablosu çizmiş ki, oturup hüngür hüngür ağlamamak mümkün değil. "Tablo bu iken, Avrupa bizi niye ortaklığa alsın" demeye getiriyor.
Hasan Pulur üstadımız da, hem Uras'ın bu
olumsuz teşhislerini, hem de Almanya'dan mektup yollayan okurunun benzer tespitlerini ele aldıktan sonra (bazılarının hiç görmek istemediği)
iyi örneklere de işaret ediyor. Hatta yazısında sevgili dost
İsmail Cem'in çok yerinde ve güzel bir
Türkiye tanımına da yer veriyor.
* * *
ÜLKEMİZDE pek çok şeyin
kötü, yanlış ve
çirkin göründüğü açık. Ama tabiidir ki bütün Türkiye
böyle değil. Böyle
olduğunu iddia edenlerin kendi
dar çevrelerinden sıyrılarak çok
kişisel, bireysel ve
yüzeysel gözlemlerinden kurtulup etrafa
daha geniş açıdan bakmaları lazım.
Bir kere ülkenin en
büyük kozunun "gençler" olduğu iyi algılanmalı. Bu
gerçeğin üstünü, "fırsat eşitliği olmadığından gençlerin büyük bir kısmı eğitilemiyor" iddiası ile örtmek mümkün değildir.
Çünkü
eğitim fırsatını bulabilen
gençlerin çoğu hala
dar gelirli ailelerden geliyorlar ve sistemdeki bütün eksiklik ve aksaklıklara rağmen her yıl çıtayı biraz
daha yukarı koyuyorlar. Lafla kötümserliğe hiç aldırmamak gerek.
İstatistikler ülkedeki
gençlerin performansının her geçen gün
yükseldiğini göstermekte.
Mezun olduktan sonra
iş hayatında ve
bürokraside sorumluluk yüklenen
gençlerin de çok
başarılı olduğu ilgililerce gayet iyi
biliniyor. Hal böyle iken
ülkenin geleceği için
kötümser değil, tam tersine fevkalade
iyimser olmak akıl gereğidir.
* * *
TÜRKİYE'nin başındaki dertlerin giderek büyüdüğünü söyleyenlerin bu iddialarını rakamlarla kanıtlamaları lazım. Çünkü mesela resmi
istatistikler, rakamlarla ölçülebilen (hızlı
nüfus artışı, büyük şehirlere
göç, çocuk ölümleri, okuma - yazma oranı vb. gibi) bazı sorunların hallolma yolunda olduğunu gösteriyor.
Enflasyon bu kadar hızlı iken
gelir dağılımının bozulmaması ve
yoksulluk sınırının altında kalan ailelerin sayısının artmaması mümkün değil. Ama bu bozulmanın
boyutlarını açıklamak için kullanılan rakamlara inanmak da yine
mümkün değil.
Çünkü gelir dağılımıyla ilgili bilgilerin derlenmesi için kullanılan anket yöntemi, pek sağlam görünmüyor. Türkiye'de devletin yönelttiği anketlerdeki sorulara "acaba ardında ne maksat gizli?" diye kuşkuyla bakmak ve doğruyu itiraftan kaçınmak adettendir.
* * *
BU ve benzeri örnekler, Türkiye'de durumun, karamsarların sık sık yakındığı kadar da
kötü olmadığı izlenimini veriyor. Ayrıca
iyi ile
kötü arasındaki ayırımda, başka ülkelerdeki duruma da bakılması gerekebilir. Ama sonuç illa kötü çıksın diye bu mukayesede en parlak durumdaki ülkeleri örnek diye göstermek de şart değil.
Uzun sözün kısası aşırı iyimserlik kötüdür ama
aşırı karamsarlık ondan da
kötüdür. Ayrıca mesnetsiz ve delilsiz karamsarlığı, mutlaka tedavisi gereken bir illet haline getirmemek lazım.
Güngör Uras dostumuz bu aşırı karamsarlarla doğrusu iyi dalga geçmiş. Acaba anladılar mı?
Yazara Email E.Alkin@milliyet.com.tr