Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son yıllarda yaşadığım en yoğun bilgi ve duygu paylaşımlarına, yaptığım fikir sıçramalarına okuduğum bir yazı ya da kitap vesile olabiliyor, bu sayede bazı yazarlarla gıyabi dostluklar kurduğumu da söyleyebilirim. Gazete yazıları da yazan İngiliz tarihçi Timothy Garton Ash de bunlardan biri. Noelden bir gün önce, 23 Aralıkta The Guardian gazetesinde yayımlanan yazısında Noel şarkılarının belki de en ünlüsü olan "Silent Night, Holy Night" (Sessiz Gece, Kutsal Gece) şarkısının ilginç öyküsünü anlatıyor Garton Ash. Güney Asyadaki korkunç felaketin sarsıcı etkilerini yaşarken şans faktörünün hayatımızdaki ve tarihteki rolü konusunda bizi yeniden düşünmeye zorluyor Garton Ashin yazısı. 1918 yılının Noel günü Avusturyadaki Oberndorf kasabasının papazı, elinde henüz yazdığı bir şarkı sözü metniyle kilisenin orgcusu Franz Gruberin kapısını çalar ve elindeki şarkı sözleri için bir beste yapmasını ister. Gruber besteyi ne zaman istediğini sorar. "Bu akşama yetişmesi lazım" der papaz. O gece yapılacak Noel ayininde kilise korosunun, kilisenin orgu bozuk olduğu için, gitar eşliğinde seslendireceği bir beste istemektedir. Gruber oturur, bugüne dek sözleri 300 dile çevrilen ve dünyada en çok dinlenen şarkılardan biri haline gelen şarkıyı birkaç saat içinde besteler.Öykünün asıl ilginç olan bölümü Oberndorfdan dünyaya yayılış sürecidir. Oberndorfdaki kilisenin orgu, içine giren fareler yüzünden garip sesler çıkarmaya başlayınca gezici bir org tamircisi olan Karl Mauracherden yardım istenmiş ve bu vesileyle Oberndorfa gelen Mauracher, "Sessiz Gece" yi dinleyince çok beğenmiştir. Şarkının bir kopyasını yanına alır ve o dönemde Almanyada ve civarındaki ülkelerde çok popüler olan Strassers Kardeşlere dinletir. Onlar da şarkıyı beğenip repertuarlarına alınca "Sessiz Gece"nin yayılma süreci başlar. Rainers adlı başka bir grup 1839da şarkıyı Amerikaya taşır ve bu basit ama sihirli şarkı yeni dünyayı da fetheder.Garton Ashe göre fareler kilisenin orgunu bozmasaydı belki de Gruberden gitar eşliğinde söylenecek bir beste istenmeyecek, istenmiş olsa bile gezegen org tamircisi Mauracher bu şarkıyı duymamış olacaktı ve bu sihirli melodi dünyanın malı haline gelemeyecekti. Şans faktörünün yaşamımızdaki ve tarihteki önemini vurgulamak için bu öyküyü anlatan İngiliz tarihçi, bu gerçeğin yeterince dikkate alınmadığını belirterek şöyle diyor:"Başarılı ve zengin olan insanların özel yeteneklere sahip olduğunu düşünürüz. Aslında kaderimizin ancak bir bölümünü belirleyebildiğimizi, ortaya çıkan sonuçlarda şans faktörünün de önemli bir rol oynamış olabileceğini kabul etmek zor gelir çoğumuza." Sessiz Gecenin öyküsü Güney Asyadaki korkunç depremin yol açtığı felaket sonrasında ister istemez şans (ya da rastlantı) faktörünü daha çok düşünmeye zorlanıyor insan. Tahminen 4.5 milyar yıllık bir geçmişe sahip olan dünyamızın 200 milyon yıl önce tek bir kara parçasıyken bugünkü haline gelene dek geçirmiş olduğu süreci düşününce, şans faktörünü hesaba katmadan yaşamın kendisini açıklamak bile zorlaşıyor galiba.Bu büyük resmin küçük bir parçasına eğilecek olursak ulusların ve ülkelerin kaderinde de şans faktörünün azımsanmayacak bir rolü olduğunu düşünebiliriz herhalde. Bu bağlamda Türkiyenin şanslı bir dönem yaşadığını da söyleyebiliriz. Bunun en somut örneğini geçen yıl ünlü "tezkere" olayında yaşadık. ABDnin Iraktaki çılgınca macerasına Türkiyeyi de sokmak isteyen gafillerin hevesleri biraz da şansın yardımıyla kursaklarında kaldı ve o sayede Türkiye Avrupa Birliği hedefine odaklanabildi, savaşı değil demokratik reformları düşünebildi, ekonomisi gelişen, bölgedeki ve dünyadaki itibarı artan bir ülke konumuna gelebildi.Bütün bunları düşünerek 2005te de şansımız açık olsun diyorum. oulagay@milliyet.com.tr Türkiyenin şansı