Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Özilhan öncelikle üç nokta üzerinde duruyor. (1) Ekonomi yönetimindeki çok başlılık görünümünün sürmesi (2) Dalgalı kur rejiminin hesap yapmayı zorlaştırması (3) Faizlerin beklenen şekilde düşmemesi.Bunlarla bağlantılı olarak gündeme gelen ve insanların Türkiye ekonomisine para bağlamasını engelleyen asıl sorun ise, her şeye karşın güven ortamının henüz oluşmamış olması. Türkiyedeki para sahipleri bu güveni sağlamadığı sürece spekülatif sıcak para dışında, yabancı sermayeden önemli bir katkı beklemek de olanaksız. Öte yandan kurlar da ihracatı özendirecek noktada değil. O halde büyümeyi hangi mekanizmalarla ateşleyeceğiz?Madriddeki TÜSİAD heyetinde bulunan Yavuz Caneviye göre hükümetin bazı vergi kolaylıklarını devreye sokması şart, özel sektörü motive etmek için. TÜSİAD Başkanı Özilhan da bu saptamaya katılıyor. Ancak Kemal Dervişin bu konudaki tereddütlerini de çok iyi biliyor Tuncay Bey ve kafasından geçen diğer bir alternatifi belirtmeden edemiyor. Özilhana göre Türkiye Kopenhag kriterleri konusunda AByi tatmin eder ve bu yıl bitmeden tam üyelik müzakerelerine giden yolun açıldığının teyidini alırsa, bugün aşamadığı güven sorununu da bir anda aşar ve ekonomik büyümenin de önü açılmış olur. TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan ile Türkiye ekonomisinin büyümeye nasıl geçebileceğini konuşuyoruz Madridde. Özilhanın görüşü, benim birkaç haftadır dile getirmeye çalıştığım kaygıları doğrular nitelikte; ekonomide büyümenin başlaması ve ivme kazanması için gerekli ortamın henüz oluşmadığını düşünüyor TÜSİAD Başkanı. Biz ABnin, AB kendi hedefinin peşinde Bu deneyimi yaşamış olan İspanyolların bize tavsiyesi şu: "ABnin çok sıkı pazarlık eden ve sürekli engel çıkaran bir yapıda olduğunu baştan kabul edip kendinizi bu sürece hazırlayabilirseniz hedefinize varabilirsiniz. "Bu tavsiyeden şöyle bir sonuca sıçramak da mümkün: Siz Avrupadan bir jest beklemeden ABye uyum kriterlerini yerine getirin ve kendinizi sıkı bir müzakere sürecine hazırlayın. Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşmeyi ülke için bir "kurtuluş yolu" olarak görenlerle bu yolda çaba harcayanları "vatana ihanet"le suçlayanların bir arada bulunduğu Türkiyeden gelip İspanyanın Avrupa ile bütünleşmesinin nasıl gerçekleştiğini dinlemek ilginç oldu doğrusu. İspanya Avrupa Birliği (eski adıyla Avrupa Topluluğu) ile bütünleşmeden büyük yarar sağlayan ve ekonomik dönüşümünü biraz da bu sayede gerçekleştiren bir ülke ama 1986da Avrupa Topluluğuna tam üye olana dek çok zahmetli bir müzakere süreci yaşamış, inişli - çıkışlı bir serüvenden sonra tam üyeliğe kabul edilmiş. Türkiyenin sabrı Günlük umutlarla avunmaya ve avutulmaya alışmış olan Türkiyenin sabrı buna yeter mi doğrusu kuşkuluyum. Avrupanın Türkiyenin tam üyeliği için müzakerelere başlama tarihi verme konusunda nazlanmaya devam etmesi, her yolu kullanarak Türkiyeyi AB dışında tutmak isteyenlerin işine yarayacak gibi görünüyor. Bu arada bizim Dışişleri mensuplarımız arasında bile AB tam üyeliğine sıcak bakmayanların bulunduğu izlenimi de var kimilerinde. TÜSİAD, AB üyesi ülkelere yaptığı ziyaretlerde, bu kez İspanyada olduğu gibi, Başbakan ve bakanlar düzeyinde yetkililerle temaslar da yaparak Türkiyenin tam üyelik yolunu açma çabalarına katkıda bulunuyor ama bu tür çabaların tek başına yeterli olması olanaksız. AB ile tam üyelik hedefine inanmış bir hükümetin ve bürokrasinin de aynı çabayı göstermesi şart, sonuç almak için. Hangi Avrupa? Türkiye her şeye karşın AB ile bütünleşme umudunu korurken ABnin kendi geleceği konusunda da farklı arayışlar içinde olduğu görülüyor. Bazı değerlendirmelere göre ABnin ağır topları olarak bilinen Almanya ve Fransanın ekonomik reformları hayata geçirme konusunda gerekli esnekliği göstermemeleri, İspanya, İngiltere ve İtalya arasında bir yakınlaşmaya yol açmış bulunuyor. Bu tezi savunanlar gelecek ay yapılacak Barcelona zirvesinde İngiltere Başbakanı Tony Blair, İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar ve İtalya Başbakanı Silvio Berlusconinin emek piyasasında esnekliğin artırılması, enerji ve telekom alanlarındaki serbestleşmenin hızlandırılması ve genel olarak daha liberal bir yaklaşımın benimsenmesi için ağırlıklarını koyacağını iddia ediyorlar. Almanya ve Fransada iktidarda bulunan sosyal demokrat - sosyalist hükümetlerin seçim arifesinde olması ise onlara bu konuda manevra alanı bırakmıyor ve ABnin geleceğinin nasıl belirleneceği sorusuna kesin cevap vermeyi zorlaştırıyor. AB ve ABD Biraz nostaljik bir havası da olan Madridden bunları yazarken, bu kadar çok değişkenin bulunduğu bir denklenim Türkiye için nasıl çözüleceğini ben de bilemiyorum. Ancak yaşlı çiftlerin çokluğunun dikkat çektiği Madrid sokaklarında birkaç saat dolaştıktan sonra Türkiyenin Avrupadaki asıl kozunun genç ve dinamik nüfusu olduğunu ileri sürenlerin belki de haksız olmadığını düşünerek bununla teselli bulmaya çalıştım. Öte yandan dünyayı kendi başına yönetmeye hayli hevesli görünen ABD ile ABnin ilişkilerinin nasıl gelişeceği de ayrı bir tartışma konusu. Bu konuda da Fransa ve Almanya, ABDnin tutumu karşısında tavır koymaya başlarken diğer bazı AB üyelerinin tavrı aynı ölçüde net değil. ABDnin başına buyruk tavrını sürdürmesi ve Irakla savaşı göze alması halinde Türkiyenin de ABD ile AB arasında zor bir konuma düşmesi olası görünüyor. Sol iktidarların sonu mu? Almanya ve Fransada bu yıl yapılacak seçimler sonucunda iktidardaki sol partiler iktidardan uzaklaşırsa, yakın geçmişte Avrupaya damgasını vuran solun hakimiyeti yeni bir darbe yemiş olacak. Son on yılda meydana gelen iktidar değişiklikleri sonucunda İspanyada, İtalyada, Norveçte, Danimarkada, Belçikada ve Avusturyada sol partilerin iktidarı yerini sağa bırakmak zorunda kaldı. ABDde de "sol" sayılan Clintonın yerini sağın adayı Bush aldı. Sol, Almanya ve Fransada da iktidardan uzaklaşırsa bu tablo tamamlanmış olacak. Şimdilik koltuğu tehlikede görünmeyen İngiltere Başbakanı Tony Blair ise Aznar ve Berlusconi gibi sağ partilere mensup liderlerle daha iyi anlaşıyor. Guernicadan 64 yıl sonra hâlâ savaş konuşuyoruz oraya buraya bomba yağdırmaya devam ediyorlar. oulagay@milliyet.com.tr İspanyanın başkenti Madrid görkemli müzelere sahip. Şu anda Thyssen Müzesinde ünlü ressam Georges Braquenin retrospektif sergisi var. Pablo Picasso nun 64 yıl önce, İspanya iç savaşında Guernica kentinin bombalanmasına tepki olarak yaptığı Guernica tablosu ise Kraliçe Sofya Kültür Merkezinde sergileniyor. "Savaşın dehşetine karşı soylu bir çığlık olarak nitelenen Guernicanın yapılmasında 64 yıl sonra insanlığın hâlâ savaşlarla uğraşması, savunma harcamalarını artırmak hayli düşündürücü. Birbirinden etkileyici sanat yapıtları arasında dolaşırken bunları düşünmek zorunda kalmak hiç de hoş değil ama ne yazık ki Soğuk Savaşın bitmesinden bunca yıl sonra hâlâ bunları düşünüyor ve konuşuyoruz. AIDSin yayılmasını önleyemeyen, açlık sorununu çözemeyenler