Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Geceleri gözüne uyku girmediğini" söyleyen Başbakan Abdullah Gülün bu koşullarda rahat bir uyku çekmesi daha uzunca bir süre mümkün olmayabilir. Ben Sayın Gülün ve ekibinin Irakta barışçı çözüm yollarını sonuna kadar deneme konusunda içten bir çaba gösterdiğine inananlardanım. Bu çabanın sonuç vermeyeceğinin baştan belli olduğunu belirtip bu çabayı eleştirenlere de hiç katılmıyorum. Savaşa teslim olmanın maliyeti böyle bir çabayı gerektiriyordu.Başbakan Gülün uykusunun kaçması için başka nedenler de var. Ekonomide IMFnin talepleriyle AKPnin seçim vaatlerini bağdaştırmanın kolay olmayacağını görüyor Gül. ABDden mali destek koparmanın ne kadar zor olduğunu da. Üstelik "geçici başbakan" statüsünden de kurtulmuş değil Sayın Gül. Belki de ancak görevi Erdoğana devretme günü geldiğinde Gül biraz daha rahat bir uyku çekebilir. ABDnin olası bir müdahale sonrasında Iraktaki varlığının on yıl sürebileceğini belirten Başbakan Gül, "Amerika ile komşu oluyoruz" derken (Sabah gazetesi, 9 Şubat 2003) Türkiye için önemi henüz yeterince anlaşılmayan bir olasılığa dikkat çekmiş. Irakın işgali gerçekleşir ve ABDnin Türkiyenin de içinde yer aldığı bölgeyi tümüyle yeniden "dizayn etme" projesi hayata geçirilirse Türkiye için de zorluklar, tehditler ve belki de yeni fırsatlarla dolu bir dönem başlayacak. Böyle bir dönemde ülkeyi yönetmek daha da zorlaşacak. Amerikan işgaline hazır mıyız? Bu noktada, son günlerde Türkiyede çeşitli kesimlerden insanlarla konuşurken sık sık muhatap olduğum bir soruya, "Amerika, Irakı işgal gerekçesiyle bir kere Türkiyeye askerini sokunca bir daha çıkar mı?" sorusuna da cevap vermek için hemen belirteyim ki, gündemde olan Amerikan işgali planı, şimdilik Türkiyeyi kapsama alanı içine almıyor. Evet soru bu: Amerikan işgaline hazır mıyız? Bu soruyu sorarken "Amerikan işgali" deyimini, slogancı bir yakıştırma olarak ya da bir benzetme yapmak için kullandığımı sanmayın. Gayet ciddiyim ve "işgal" sözcüğünü bilinen anlamıyla kullanıyorum. Şu anda gelinen noktada ABD, Saddam yönetimini devirerek Irakı işgal etmeye ve bu ülkeyi yönetmeye hazırlanıyor. En azından Bush yönetiminde hayli etkili konumda bulunan ve "Yeni Muhafazakarlar" (Neo-Conservatives) diye anılan kanadın niyeti bu. TÜRKİYE FARKLI KONUMDA Bunları söylerken, 11 Eylül olayının Amerikayı ne kadar derinden sarstığını ve pek çok şeyi yeniden düşünmeye zorladığını hatırlatmak istiyorum. Geçen haftaki yazımda da değindiğim gibi, Amerika 11 Eylülün yarattığı büyük korkuyu henüz aşabilmiş değil. Her an, nereden ve nasıl geleceği belli olmayan, yeni bir terörist saldırıyla karşılaşma korkusuyla yaşıyor Amerika. Başkan Bushun da desteğini almış görünen, Paul Wolfowitz gibi isimlerin akıl hocalığını yaptığı Yeni Muhafazakar kanadın savunduğu teze göre, ABDnin bu büyük korkuyu yenmesi için Ortadoğuda kapsamlı bir düzen değişikliği gerçekleştirmesi şart. Her gerektiğinde savaşa başvurmayı öngören bu kapsamlı plan uyarınca, bir yandan terörü besleyen ve ABDnin yerleştirmeye çalıştığı yeni düzene başkaldırma potansiyeli taşıyan bütün ülkelerde, zorla rejim değişikliği gerçekleştirilecek; diğer yandan bu ülkelere demokrasinin ve piyasa ekonomisinin tohumları ekilecek ve böylece teröristin (yani "sivrisineğin") yetiştiği "büyük bataklık" kurutulmuş olacak. Irakta Saddam rejimi bu planın ilk hedefi. Irakta rejim değişikliğinin başarıyla gerçekleştirilmesi halinde bunun başta İran, Suriye ve hatta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki tüm totaliter rejimlere son uyarı yerine geçeceği ve bu ülkelerdeki değişim sürecini tetikleyeceği, böylece planın uygulanmasını kolaylaştıracağı umuluyor.Aslında Dışişleri Bakanı Colin Powellın başını çektiği ve "Gerçekçiler" olarak anılan kanat da Ortadoğuda kapsamlı bir düzen değişikliğinin gereğine inanıyor ama onlar, "şahinler" diye de anılan Yeni Muhafazakarlardan farklı olarak, bu değişimin mümkün mertebe yumuşak bir geçişle gerçekleşmesini istiyor. ABDnin, Ortadoğu bölgesini önce altüst edip sonra yeniden yapılandırmayı, bölgede demokrasi ve kalkınma atılımı başlatmayı öngören büyük planı şimdilik Türkiyeyi kapsamıyor, çünkü Türkiye, gerek siyasal rejiminin demokratik yapısıyla, gerekse piyasalaşma ve ekonomik gelişme performansıyla diğer İslam ülkelerinden ayrılıyor, Türkiye için işgalle başlayan bir yeniden yapılandırma gerekmiyor. Ancak bunu söylerken bile ihtiyatı elden bırakmayıp "şimdilik" diyorum çünkü yarın - öbür gün olmasını hiç temenni etmediğimiz bir şey olsa ve Türkiyeden geldiğini söyleyen bir terörist grup Amerikada büyük bir eylem yapsa, Türkiye de "işgal ve ihya" edilecek ülkeler arasında yerini alabilir belki de. JEOPOLİTİK DEPREM ABDnin artık açıkça üstlenmek istediği bu emperyal rol hesaba katıldığında, Almanya ve Fransanın bu plana ve dolayısıyla ABDnin Irak operasyonuna neden karşı çıktıklarını anlamak da kolaylaşıyor. Öte yandan New York Timesın tanınmış dış politika yazarı Thomas Friedmanın da değindiği bir sorun daha var: Acaba genelde dış dünyayla ilişkisinin sınırlı kalmasını isteyen Amerika halkı ABDnin böyle bir emperyal rol oynamasını istiyor mu? (I. Herald Tribune, 6 Şubat 2003.)Ya ABDnin "işgal ve ihya" etmek istediği ülkelerin halkları? Onlar da acaba dört gözle kurtarıcı conilerini mi bekliyorlar? Yoksa bölgeyi yıllarca sürecek bir kan ve ateş çemberinin içine atacak gelişmelerin arifesinde miyiz?ABDnin Irakta kazanacağı hızlı ve kolay zaferin ardından belirsizliğin derhal aşılacağını umarak "savaş bir an önce olsa da bitse" diye düşünenlerin biraz da bu sorulara eğilmesinde yarar yok mu acaba? oulagay@milliyet.com.tr The Financial Times gazetesinin deneyimli yorumcusu Philip Stephens, ABDnin Irakı işgal ederek bu büyük planı uygulamaya koyması halinde bunun tam anlamıyla bir "jeopolitik deprem"e yol açacağını belirterek şöyle diyor: "Kendimizi kandırmayalım. ABDnin Irakı işgali, bölgenin haritasını yeniden çizmekle kalmayacak, ABDnin yüz yılı aşkın süredir açıkça kabul etmeye yanaşmadığı, emperyal güç rolünü de sonunda üstlenmesi anlamına gelecektir. ABD böylece yüzyıl önce İngiltere ve Fransanın oynadığı rolü üstlenmiş olacaktır." (F.Times, 7 Şubat 2003.) ABDnin Ortadoğuda askeri gücünü kullanarak emperyal bir rol üstlenmesini savunan Wolfowitz ekibini "demokratik emperyalistler" olarak tanımlayan Philip Stephens, Bush yönetiminin bu rolü haklı göstermek için dini ve ahlaki gerekçeler de öne sürebileceğini belirtiyor.