Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Türkiye 1994 krizinden bu yana yüksek enflasyon altında hızlı büyümeyi sürdürdü. Enflasyonun yüzde 70 - 100 bandında seyrettiği bir dönemde, ulusal gelirini(GSMH'sını) reel olarak üç yıl üstüste % 7 - 8 mertebesinde büyüten Türkiye bu yılın ilk çeyreğinde de bu tempoyu korumayı başardı.
       Bahar aylarına da bu hava içinde girildi ama yaza doğru bir şeyler değişmeye başladı. IMF'ye verilen programla birlikte hükümetin enflasyonla mücadeleyi ciddiye aldığı izlenimi yaygınlaşırken piyasalardan yükselen yakınmalar basına da yansıdı.
       Son dönemde ekonomi sayfalarından manşetlere taşan bazı ilgi çekici gelişmelerini satırbaşlarıyla hatırlayalım:
       * Bavul ticaretinin kalbi olan Laleli piyasasında ciddi bir durgunluk yaşanıyor, özellikle Rusya'nın bu piyasadan mal alımı durmuş gibi
       * Laleli bunalımı, tekstil ve konfeksyon sektörlerinde bir süredir sözü edilen sıkışmayı daha da artırmış görünüyor: mali destek sağlanmazsa ciddi bir ayıklanma olacağı söyleniyor.
       * Büyük devalüasyonlar yaşayan Asya ülkelerinin rekabeti önce pamuk ipliği ve demir - çelik gibi sektörleri vurdu. Asya ülkelerinin borç yükü altındaki firmaları toparlandığı anda bu rekabetin etkisinin daha da yaygınlaşabileceği görülüyor.
       * Sınır ticaretinin eskisi gibi yürümediğinden yakınanlar var; bu ticareti kontrola altına almanın özellikle terör tehdidi altındaki bölgelerde olumsuz sonuçları olacağı uyarısı yapılıyor.
       * Avrupa Birliği(AB)nin salça, fındık ve karpuz gibi ürünlerde Türkiye'ye karşı uyguladığı yaptırımlar ihracatımızı olumsuz etkilemeye başladı.
       * Kayıt dışı ekonomide açık farkla OECD şampiyonu olan, yazılım korsanlığında dünya 6.lığını alan Türkiye'ye sınai ve fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda ABD'den yeni bir uyarı geldi.
       * Vergi reformu yasası Meclis'ten geçti. Yasanın kayıt dışı ekonomiyi sınırlayıcı etkileri olacağı söyleniyor. "İş dünyasında fatura telaşı", diye manşetler atılıyor.
       * "Enflasyon düşüyor" lafının biraz sıkça söylenmesi ve iç piyasada kısmi bir talep kırılmasının yaşanması, yüksek kar marjlarıyla çalışmaya alışmış olanları paniğe sürükledi; "öldük - bittik" feryatlarının yanısıra fiyat kırarak mal satma girişimleri başladı.
       Bu gelişmelerin son dönemde peşpeşe gündeme gelmesi bir raslantı mı acaba? Bunlar konjonktürden kaynaklanan geçici olaylar mı? Bu sıkıntılar kısa sürede aşılacak ve her şey eskisi gibi mi olacak?
       Yoksa tüm bu gelişmeler Türkiye ekonomisinde bir dönemin sonuna gelindiğinin işaretleri mi? Küresel sahnede alaturka çalarak oynamanın ve başarılı olmanın sınırlarına mı gelindi? Küresel oyunu kendi kurallarına göre oynamaya çalışanlar için deniz bitiyor mu? Asya'da yaşanan derslerden sonra şimdi sıra bize mi geliyor?
       Şu andaki sıkıntıların bir bölümü konjonktürden kaynaklanmış olabilir ama aslında Türkiye'nin "biz yaptık, oldu" anlayışıyla sağladığı başarıyı sürdürmesinin kolay olmayacağını düşündüren bir tablo var karşımızda. Günümüzün dünyasında oyunu küresel rekabetin kurallarına göre oynamayanlar, hesapsız - kitapsız iş yapanlar, biraz da cehaletten kaynaklanan bir cesaretle iş kuranlar için hayat giderek zorlaşacak.
       Bir yandan Avrupa Birliği(AB) ile bütünleşmeyi hedefleyen("acaba" diyenleri görür gibiyim), diğer yandan 2020 yılı için çok iddialı hedefler ortaya koyan Türkiye bu gerçeği görmemekte direnir ve bugün ortaya çıkan belirtileri "geçici sıkıntılar" olarak değerlendirirse bu hedeflerin yanına bile yaklaşamaz. 2020'lerde başarıyı yakalamak için kayıt dışı ekonomiye, bavul ticaretine, korsan üretime, kuralsız sınır ticaretine ve enflasyonla pompalanan büyümeye güveniyorsak bilelim ki halimiz dumandır, bu hedeflere varmak hayaldir.
       Şimdi gelinen noktada dış dünyadan gelen yansımalar ve içerde atılan bazı adımlar(örneğin vergi reformunun yasalaşması, makroistikrarı sağlama niyetinin belirmesi) Türkiye'nin bu dönüşüme doğru adımlar attığını gösteriyor. Ancak bu dönüşümün hiç de kolay olmayacağı ve bu süreçte epeyce can yanacağı da şimdiden görülüyor.
       Dönüşümün faturası bundan ibaret değil. Türkiye'nin yüksek enflasyon ortamında gerçekleştirdiği hızlı büyümede kayıt dışı ekonominin, korsan üretimin, kuralsız sınır ticaretinin, vergisiz yaşamın, iç talebi canlı tutan ve enflasyonu besleyen politikaların büyük payı var. Şimdi bunlardan vazgeçip küresel rekabetin kurallarına uygun bir düzene geçerken kimi firmaların devre dışı kalması, kimi sektörlerde üretimin düşmesi, büyüme hızının gerilemesi söz konusu olabilir, "batıyoruz", feryatları daha da yükselebilir.
       Küresel rekabet düzenine geçişin ciddi bir faturası olacağı kesin ama bu geçişi geciktirip 1980'den bu yana geliştirdiğimiz "Alaturka" modeli sürdürmeye çalışırsak sonunda ödeyeceğimiz fatura çok daha ağır olabilir.


       Birkaç gece önce, Başbakan Yılmaz'ın da konuklar arasında bulunduğu bir davette konuşulan konuların başında seçim tarihi geliyordu. Aynı gün Sayın Ecevit seçimlerin bu yıl yapılmasını tercih ettiğini söylemiş, daha sonra da Sayın Yılmaz'la bir araya gelmişti.
       Bu toplantı sonrasında sözünü ettiğim davete gelen Mesut beyle görüştüğünü söyleyen bir ANAP milletvekili, "karar almışlar, seçim kasımda", diyor; bir diğeri ise, iki liderin seçimlerin 1999 nisanında yapılmasını kararlaştırdığını ileri sürüyordu. Sayın Yılmaz'ın birkaç metre ötesinde bu konuşmalar geçerken masamızdaki bir eski bürokrat 1998 ve 1999 enflasyon oranları toplamının % 150'den aşağı olmayacağını iddia ediyor, bir başkası son yapılan ankette ANAP'ın oy oranının % 32 olarak göründüğünü söylüyordu.
       Sıcağın etkisini iyice belli ettiği bir yaz akşamında bunları dinlerken birden bir şeylerin bana fazla geldiğini, tarihlerin ve rakamların kafamda fena halde uçuşmaya ve birbirine karışmaya başladığını hissettim.
       Seçimler % 32 olasılıkla bu yılın kasımında, % 58 olasılıkla gelecek yılın nisanında mı olacaktı? Bu iki rakam toplandığında 90 ettiğine göre geri kalan % 10 neyin nesiydi? Yoksa yakın gelecekte genel seçim yapılmaması olasılığı da mı vardı? Yakından tanıdığımız bir ANAP milletvekiline göre 1999 nisanında önce yerel seçimler yapılır, seçim sonuçları FP + TP(Fazilet Partisi + Tansu Partisi) formülünün iktidara geleceği sinyalini verirse genel seçim belirsiz bir tarihe kalırdı.
       Peki enflasyonun 1998 sonunda % 50'ye inmesi olasılığı yüzde kaçtı? Yoksa memura uygulanan % 30 + % 10 formülü enflasyona da uygulanacak ve yılsonu için % 50 + % 20'de mi karar kılınacaktı? Bu konulara vakıf eski bürokrat iki yıl için % 150 rakamını nereden çıkarmıştı?
       Bunları düşünürken galiba rengim de sararmış, sonrasını hatırlamıyorum ama bana güvenebilirsiniz, seçim de enflasyon da aynen dediğim gibi olacak.


       ABD Merkez Bankası(FED) Başkanı Alan Greenspan, geçen hafta Kongre üyelerinin sorularını yanıtlarken, "50 yıldır bu işin içindeyim, ekonominin geleceği konusunda tahmin yapmanın bu kadar zor olduğu bir dönem hatırlamıyorum", diyordu. Gerçekten çok çelişkili sinyaller veriyor ABD ekonomisi. Dış ticaret açığı mayısta rekor kırdı, yılın ikinci çeyreğinde büyüme hızında ve şirket karlarında ciddi düşüşler bekleniyor ama iç talep hala canlıydı ve borsadaki iyimserlik de Greenspan'in konuşmasına kadar sürüyordu. Bundan sonrasını kestirmek zor ama Asya ve Japonya sarsılırken ABD ekonomisine de bir şeyler olursa seyreyleyin siz manzarayı.