Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) zaferiyle sonuçlanan 2002 genel seçimi öncesinde yaptığımız seçim gezilerinde, yurdun birçok yerinde AKPnin şansının fazla göründüğünü gözlemleyip yazdığımızda diğer parti mensuplarının, özellikle de CHPlilerin tepkisini çekmiştik. Oysa biz yalnızca duyduğumuzu, gördüğümüzü, algıladığımızı aktarıyorduk. Seçim sonuçları kimin haklı olduğunu gösterdi. AKPnin iktidara geldiği günden itibaren gerçekleştirdiği icraatı da önyargısız izlemeye ve değerlendirmeye çalıştık. Biz - kendim ve benim gibi davrandığını bildiğim gazeteci arkadaşlarım için söylüyorum - güçlü bir seçmen desteğiyle iktidara gelen AKPnin, kısa bir bocalama döneminden sonra doğru tercihlere yöneldiğini gördükçe bunu ifade etmekten çekinmedik. Bu yüzden AKPnin her yaptığının baştan mahkum edilmesi gerektiğini düşünen takımdan kimileri bizi "AKP yalakası" olmakla suçladı. Medyanın önemli bir bölümünün AKPye ve lideri Recep Tayyip Erdoğana genelde destek verdiği bir gerçekti ama bunda Avrupa Birliği (AB) hedefine kilitlenen ve ekonomide hata yapmamaya özen gösteren AKP hükümetinin attığı adımların içerde ve dışarda yarattığı olumlu izlenimin de büyük payı vardı. Bu ülkede yaşayan ve çeşitli haber kaynaklarından beslenen medya mensupları olarak bizler bir kez daha duyduğumuzu, gördüğümüzü, algıladığımızı aktarıyorduk.Şimdi gelinen noktada biz gene duyduğumuzu, gördüğümüzü, algıladığımızı aktarıyoruz. Bugünkü tabloya bu gözle baktığımızda da öncelikle şu noktalar dikkatimizi çekiyor: Hükümetin, AB ile bütünleşme sürecinin gereklerini yerine getirme konusunda eski hevesini kaybettiği izlenimi yaygın. AKPnin kendi içindeki farklı eğilimler arasında ciddi bir güç mücadelesi yaşandığı ve bunun hükümetin kritik konularda kararlı adımlar atmasını önlediği konuşuluyor. Bu yüzden bir erken seçimin gündeme gelebileceğini ileri sürenler de var.AKP hükümeti zamanında süregelen kimi yolsuzluklarla ilgili iddialar daha fazla gündeme geliyor ve dikkat çekiyor.Bu ortamda AKPden yeni kopmalar olabileceği ileri sürülüyor.IMF ile anlaşma sağlamakta zorlanan hükümetin ekonominin bundan sonraki gelişimine yön verecek bir vizyona sahip olmadığını düşünenler hayli fazla.Özellikle son haftalarda bazı piyasalarda tedirgin bir bekleyişe girildiği ve durgunluk şikâyetlerinin arttığı görülüyor.Ekonomide büyüme rakamlarına yansıyan gelişmenin toplumun geniş kesimine çok olumlu yansımadığı ve özellikle istihdam cephesinde beklentilerin karşılanmadığı izlenimi var.Türkiyenin dış açığı büyürken kısa vadeli sermaye girişlerinin YTLnin değerlenmesine katkıda bulunmaya devam etmesi, birçok kimsede sürdürülemez bir olgunun yaşanmakta olduğu izlenimini yaratıyor ve Türkiye ile ilgili dış algılamanın olumludan olumsuza döndüğü noktada yeni bir şok yaşanmasından korkuluyor.AKP hükümetine cömertçe kredi açmış bulunan Wall Street Journal gibi yayın organlarında ve ABD hükümetine yakın çevrelerde bu kez AKP hükümetini ve Başbakan Erdoğanı hedef alan ağır sayılabilecek eleştirilerin gündeme gelmesi dikkati çekiyor. Bu arada ABden de hükümeti uyarıcı mesajlar gelmesi, dış dünyanın AKPye bakışında bir kırılma noktasına gelinip gelinmediğini düşündürüyor. Medya ve AKP Bu tabloyu görebilmek için hükümete karşı olmak falan gerekmiyor. Halkın nabzını tutmaya önem verdiğini sık sık söyleyen Sayın Başbakan Afrikada değil Türkiyede şöyle bir havayı koklasa, çeşitli kesimlerdeki kaygılara kulak verse bu tablonun bizim kafamızdan çıkan bir tablo olmadığını hemen görebilir. Tabii bu tabloyu olduğu gibi görmek ve algılamak şu an için işine gelmiyorsa o zaman o da kendinden önceki birçok siyasetçinin yaptığını yaparak suçu medyada görebilir ve "Şu medya olmasaydı ülkeyi ne rahat yönetirdik" sendromunun tutsağı olabilir. oulagay@milliyet.com.tr Başbakan görmüyor mu?