Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dünyada paraya yön verenlerin bakmadan edemedikleri Financial Times gazetesinin önceki günkü sayısında, gazetenin görüşü olarak yer alan değerlendirmede, Türkiye’nin ABD’den 92 milyar dolarlık bir mali destek istemesi "absürd" olarak niteleniyor ve şöyle deniyor: "Türk hükümeti, Türkiye’de hiç de popüler olmayan bir savaşı haklı gösterebilmek için, elindeki kartların önemini abartarak aşırı taleplerde bulunmuştur. Türk hükümetinin, IMF ile yapılan anlaşma çerçevesinde uygulanmakta olan iddialı ekonomik reform programından sıyrılmak için Irak kozunu kullanmak istediği anlaşılıyor. Washington bu talebe karşı direnmekte haklıdır. Savaşın Türkiye ekonomisine maliyeti konusunda sağlıklı bir tahmin yapmak olanaksızdır, kısa bir savaşın Türkiye’ye yararı bile olabilir. Fakat savaş olsun ya da olmasın, Türkiye IMF’nin ilham ettiği reformları mutlaka uygulamak, engelleyici bürokrasiyi ve yolsuzluk düzenini yıkmak zorundadır. Washington’un, savaşla ilgili bir mali destek paketini devreye sokarak Türkiye’nin yeniden yapılanma gereğinden sıyrılmasına olanak tanıması, kendi hedefleriyle çelişir."

AKP’nin ham hayali
Türkiye’deki siyasal durumun fevkalade duyarlı dengelerde durduğunu ve AKP yönetimiyle askerlerin, ABD askerlerinin Türkiye’deki üslerden yararlandırılması kararının sorumluluğunu birbirlerine yıkmaya çalıştığını da belirten Financial Times’ın değerlendirmesi, AKP yönetiminin hâlâ anlamamış göründüğü bir noktayı öne çıkardığı için önemli. AKP yönetimi, bir türlü IMF’yi tatmin edecek biçimde tutturamadığı bütçe dengelerini, ABD’den alınacak savaş tazminatıyla yamayabileceğini umuyor. Böylece hiç değilse bir süre, IMF’nin denetimi dışında icraat yapabileceğini ve kendi programını uygulayabileceğini düşünüyor. AKP’nin iktidara geldiği günlerde IMF ile aralarında hiçbir sorun bulunmadığını belirten ve kolayca anlaşmaya varılacağını sanan Devlet Bakanı Ali Babacan’ın son günlerdeki söylemi de "IMF’ye teslim olmama" psikolojisine girdiğini düşündürüyor.
AKP yönetimi ve Sayın Babacan bu tavır ve söylemle bazı kesimlerden puan alabilir, ABD’ye savaş onayı vermenin kendi yandaşlarında yarattığı ezikliği ve düş kırıklığını bu yöntemle gidermeye çalışabilir ama içte ve özellikle dışta, mali piyasaları bu söylemle tatmin etmesi çok zor olacaktır. Tam tersine Türkiye’nin bir kez daha, ekonomisine sürekli istikrar kazandıracak uygulamalardan kaçındığı, doğru yoldan saptığı ve nereye varacağı belli olmayan bir yola girdiği izlenimi yaygınlaşacaktır. Bu ortamda piyasalarda özlenen güvenin oluşmasını ve faizlerin makul düzeylere inmesini beklemek de boştur. Oysa, Ekonomistler Platformu tarafından ‘yılın ekonomisti’ seçilen Kemal Derviş’in, ödül töreninde vurguladığı gibi, Türkiye’nin reel faizleri % 10’lara indirmeden sağlıklı büyümeye geçmesi ve borç sorununu aşması olanaksızdır.

Yamayla olmuyor
19 Şubat skandalıyla tetiklenen 2001 krizini IMF’nin cömert desteğiyle atlatmaya çalışırken karşılaştığı ciddi zorlukları 11 Eylül sayesinde sağlanan ek destekle aşabilen Türkiye’nin bu kez da Irak savaşını kullanarak işin içinden sıyrılmaya çalışması, ahlaki kıstaslar bir yana, salt ekonomik kıstaslarla da kaygı verici bir durum. Türkiye bu tavrıyla, kendi olanaklarıyla bütçesini bağlayamayan, kendi ayakları üzerinde durmaktan aciz, adeta durumunu kurtarmak için bir yerde bir maraza (anlaşmazlık, kavga) çıkmasını bekleyen bir ülke durumuna düşüyor. IMF ile anlaşmadan yola devam etmeyi ve keyfi ekonomiye dönmeyi marifet sananlar da sonuçta Türkiye’nin dış itibarıyla oynamış oluyorlar. Umarız, tutarlı bir seçenek ortaya koymadan bu yola girenlerin ülkeye ödettikleri maliyete yenileri eklenmez ve Bush’un "gönüllüler koalisyonu" yerine "satılık ülkeler koalisyonu" oluşturduğunu belirten ünlü ekonomist Paul Krugman gibi başkaları da Türkiye’yi "satılık ülke" diye nitelemez.