Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

IMF (Uluslararası Para Fonu) ve programları kuşkusuz eleştirilebilir. Hatta sonuçlarını göze alabilen bir hükümet, bu eleştiriyi eyleme dönüştürerek, "Ben IMF programı uygulamaktan vazgeçip kendi ekonomi politikalarımı izleyeceğim" de diyebilir. Bu davranışın bir mantığı vardır ve kendi koşulları içinde değerlendirilir. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de, ekonomik sıkıntıların temel nedeninin "IMF politikaları" olduğuna ilişkin oldukça yaygın bir kanı var. IMF'yi kovmanın halkın yararına ekonomik çözümlerin yolunu açacağına inananların hayli fazla olduğu bir ortamda, bu tercihi savunmanın siyasal bir getirisi olabileceği de meydanda. Bu nedenle aslında IMF'yi kovmayı falan düşünmeyen siyasetçilerin bile zaman zaman "IMF'ye posta koyma" hevesine kapıldıkları ve "Türkiye'yi IMF'den kurtarma" niyetlerini açıkladıkları görülüyor. 'Kahraman'lık sakıncalı Bu köşede daha önce de belirtildiği gibi, Sayın Babacan'ın göreve geldiği günden beri aşamadığı, IMF ile ilgili bir takıntısı var. "IMF ile mutabık kalınan programı eksiksiz uygulayan kişi" olarak görünmek istemiyor. IMF ile ilişkilerde inisiyatifin kendisinde olduğunu, IMF'nin bize bir şey empoze edemeyeceğini, hatta bizim IMF'ye bazı koşullar empoze ettiğimizi vurgulamaya çalışıyor. Son haftalarda da sürekli olarak bu program bittiğinde IMF ile yeni bir programa girmek niyetinde olmadığımızı söylüyor ve programın uygulanmasındaki gecikmeleri de hafife alıyor. Bütün bunlar, Sayın Babacan'ın ve hükümetin, IMF ile mutabık kalınan programı kerhen uyguladığı ve ilk fırsatta da bundan vazgeçeceği izlenimini yaratıyor. Kimilerinin sanki şimdiden "memleketi IMF'den kurtaran adam" unvanını elde etmenin hazırlıklarını yaptığı izlenimi doğuyor.Bu tavır birkaç nedenle çok sakıncalı: Birincisi, hükümetin "kerhen uyguluyor" izlenimi verdiği bir programın, çeşitli toplum kesimlerine bir maliyet getirecek gereklerini yerine getirmesi giderek zorlaşıyor.İkincisi, Sayın Babacan gibi, programı uygulama noktasındaki yetkililerin uygulamanın gecikmesini doğal karşılamaları ve programın kerhen uygulandığını gösteren açıklamalar yapmaları, IMF'yi ciddi tereddütlere düşürüyor ve gözden geçirmeler de bu nedenle gecikiyor.Üçüncüsü, Türkiye'nin yakın geçmişteki kriz yaratma potansiyelini hatırlayan ve şu andaki borç dinamiğini (2004 ve 2005 yıllarında yalnızca IMF'ye 20 milyar dolar geri ödemesi gerektiğini) bilen uluslararası piyasalar, Türkiye'nin IMF ile anlaşmazlığa düşmesi halinde olabileceklerin hazırlığını yapıyor ve bu da bizim aleyhimize oluyor. AKP hükümetinin bazı üyelerinin de bu hevese kapıldığını görüyoruz. Bu tehlikeli bir heves çünkü, "Ben IMF programını uygulamaya devam ediyorum" diyen bir hükümetin ve hele o hükümetin ekonomi yönetiminde söz sahibi olan bakanlarının bu tür beyanlarda bulunmaları fevkalade sakıncalı. Söz konusu bakanların, IMF ile mutabık kalınan programın kerhen uygulandığını her fırsatta ilan hatta ima etmeleri bile, programın başarı şansını önemli ölçüde azaltıyor ve IMF ile ilişkilerde sorunlar doğacağının sinyallerini veriyor. İş aleminin bir bölümü ve Ercan Kumcu, Servet Yıldırım, Okan Müderrisoğlu gibi ekonomi yazarları bu tehlikeyi gördükleri için uyarıda bulunmaya çalışıyorlar ama hükümetin, özellikle de Sayın Ali Babacan'ın durumun ciddiyetini kavradığını söylemek zor. Sayın Babacan, Avrupa Birliği (AB) ile uyum sürecine atıfta bulunarak "IMF'nin yerine AB'yi koymak" gibi parlak bir fikirden bile söz edebiliyor. Çözüm var ama... oulagay@milliyet.com.tr Aslında hükümet ve Sayın Babacan, takıntılarını aşıp IMF ile bu yılki uygulamayı aksatmadan sonuçlandırabilse ve IMF takvimi gecikmeden işlese, bunun piyasalardaki olumlu etkisiyle siyasal maliyeti arasında kendi açısından daha iyi bir denge kurabilir ve 2004'e de çok daha rahat bakabilir. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için ucuz kahramanlık heveslerinin geri plana itilmesi ve IMF'ye verilen sözlerin, yararına inanılarak yerine getirilmesi gerekiyor.