Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD Iraka iki yıl önce saldırdı. Başkan Bushun Almanya ve Fransa gibi geleneksel müttefiklerinin itirazını hiçe sayarak başlattığı saldırının başlıca gerekçesi, Saddam Hüseyinin sahip olduğu kitle imha silahlarıyla insanlık için büyük bir tehdit oluşturduğu iddiasıydı. Savaşın başlangıcında İngiltere 45 bin askerle ABDye destek verirken ABD ve İngiltere dışında 36 ülkenin az sayıda askerle katıldığı "koalisyon" güçlerinin toplam asker sayısı 170 bindi. İki yıl sonra çok parlak (!) bir bilanço var karşımızda. Irak savaşta kolayca yenildi ama kitle imha silahları bir türlü bulunamadı. Savaşta ve hâlâ sürmekte olan ayaklanmada (18 marta kadar) 1,518 Amerikan askeri öldü, yaralı sayısı 11,300e yaklaştı. Ölen İngiliz askeri sayısı 86yı, diğer ülkelerden ölen asker sayısı 91i, Iraklı olmayan sivillerin kaybı 257yi buldu. Ölen ve yaralanan Iraklı asker sayısı konusunda sağlıklı bilgiler yok. Ölen Iraklı sivillerin sayısıyla ilgili tahminler ise 20 binle 100 bin arasında değişiyor. Bugün Irakta görev yapan asker sayısı 175 bin dolayında ve bunlardan yalnızca 8,900ü İngiliz askeri. Irakta asker bulunduran ülke sayısı da 38den 24e inmiş durumda. Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, iki yıl önce Amerika halkının % 70i Irak Savaşını gerekli ve haklı bulurken bugün bu oran % 45e inmiş bulunuyor. Bu hafta sonu Amerikanın değişik kentlerinde 800 savaş karşıtı gösteri yapılması bekleniyor. Irak serüveninin ABDye toplam parasal faturası 200 milyar dolar dolayında. Ve bütün bunların karşılığında Bushun "büyük başarısı" olarak tantanası yapılan şey, Irakta halkın sınırlı bir bölümünün katıldığı bir seçimin yapılmış olması. Bu seçimle oluşan meclisin Irakın geleceğini nasıl biçimlendireceği bile belli değil.Bu büyük başarı (!) öyküsünün baş mimarı, Iraka savaş açılmasının önde gelen savunucusu olan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz idi. Başkan Bush, "askeri güç kullanarak Ortadoğuyu ve dünyayı hizaya getirme" iddiasının sahibi olan "yeni muhafazakâr" ekibin yıldızı Wolfowitzi Dünya Bankası başkanlığına aday gösterdi. Bushun bu seçimi ABD dışındaki dünyanın fikrine zerrece önem vermediğini ve herkesi deyim yerindeyse "eşek yerine koymaya" devam ettiğini kanıtladı. Hemen tüm dünya ülkelerinin hissedarı olduğu Dünya Bankasının başına Paul Wolfowitzin atanmak istenmesi Bushun küresel düzenden ne anladığını da bir kez daha gözler önüne serdi. Bush dünyayı Teksastaki çiftliği gibi yönetmeye ve Dünya Bankası gibi "uluslararası" bir kuruluşu da buna alet etmeye kararlıydı. Wolfowitzin adaylığını onaylayan kıdemli Washington uzmanı Adam Posen, Bushun son kararını şöyle değerlendiriyor: "Bu kararın amacı, yeni muhafazakârların dış politikadaki hedeflerine varma çabalarının yeni bir alanda desteklenmesidir. Amaç dünyayı ABD için daha güvenli bir yer haline getirmek ve çıban başı olabilecek devletleri kendi topraklarında dönüşüme zorlamaktır. Iraktaki başarısız maceranın tersine, Dünya Bankasının bu amaçla kullanılması daha başarılı sonuçlar verebilir ve kalkınma çabasındaki ülkelere yarar sağlayabilir... Dünya Bankası, Bay Wolfowitzin amaçlarını gerçekleştirmesine yarayacak yegane kuruluştur." (F. Times, 18 mart 2005) Iraktaki başarı! Wolfowitzin adaylığını alkışla karşılayan Wall Street Journal gazetesindeki yorum ve değerlendirmeler de Bushun Dünya Bankasına nasıl bir rol vermek istediğini ortaya koyuyor. Dünya Bankası kaynaklarının % 70inin Çin, Brezilya, Meksika ve Türkiye gibi piyasalardan da borçlanabilecek ülkelere kullandırılmasını eleştiren Wall Street Journal, Bankanın kaynaklarının ABDnin sözünden çıkmayacak daha yoksul ülkelere kullandırılması gerektiğini belirtiyor. Niyet açık: Bush yönetimi, dünyanın yoksullarını da düzeltmeye ve yola getirmeye kararlı. Düzelmeyen olursa Wolfowitz amca düzeltecek. oulagay@milliyet.com.tr Wolfowitz amca