Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Çarşamba sabahı Hürriyet gazetesinin manşetinde "Sosyetik fişleme" başlığını görünce "gene ne yapmış da fişlenmiş bizim sosyete" diye geçirdim içimden. Tarihi eser mi saklamıştı birileri, yoksa kokain partisi mi düzenlemişti? Necdet Açan'ın dudak uçuklatıcı haberini okuduğumda çok daha vahim bir olayla karşı karşıya bulunduğumuzu anladım. Askeri mercilerce bazı kaymakamlara ve bazı askeri birliklere gönderilen bir talimatla, talimatı yazan dar görüşlü kafaların makbul saymadığı görüşlere sahip olan herkesin takibe alınması isteniyordu. "AB ve ABD yanlısı" olanlar da bu kapsamda izlenecekti.
Hemen herkesin takibe alındığı bir dünyayı anlatan "1984" adlı ünlü romanın yazarı George Orwell 1950'de, Stalin 1953'te öldü; 'büyük birader'in kendi ölçülerine göre tehlikeli saydığı, herkesi gözaltında tuttuğu totaliter rejimler birer birer yıkıldı. Şimdi, 2004 Türkiye'sinde bu tür özlemlerin hortlaması düşündürücü. Totaliter rejimlerden kurtulan ülkelerin peş peşe Avrupa Birliği üyesi olduğu bir dünyada, Türkiye'yi Avrupa'dan ve dünyadan soyutlayarak kendi keyfi yönetimleri altına almak isteyenlerin daha neler yapacağını merak ediyorum doğrusu.

Kontrolcünün işi zor
Kabul etmek lazım ki toplumu "kontrol altında tutmak" durumunda olanların işi günümüzde fevkalade zorlaşmış durumda. Radyoevini ele geçirenin iktidarı devirebildiği günlerden nerelere geldik. Bugün sayısını bilmediğim kadar televizyon ve onları katlayan sayıda radyo istasyonu var Türkiye'de. Bu yetmiyormuş gibi bir de internet çıktı başımıza. Her aklına eseni ya da gönlünden geçeni yazma, söyleme, duyurma olanağına sahip milyonlarca kişi var. Bunların her birinin aklından ya da gönlünden geçip ortalığa yayılabilecek olan "muzır" ya da "zararlı" düşünce ve duyguların zapturapta alınması için sıkı, hem de çok sıkı takip gerekiyor.

Türkiye'nin hemen her yerinde halkın gündeminde öne çıkan sorunların başında gelen işsizlik sorunu geçen hafta boyunca pek çok yazıya da konu oldu. Ekonomi yazarlarımız DİE'nin Hanehalkı İşgücü Anketi'nin sonuçlarını değerlendirdiler ve sorunun farklı boyutlarını ortaya koydular. Türkiye'deki işsizlik sorununun bizim kendi yapısal özelliklerimizden ve içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürden önemli ölçüde etkilendiğine kuşku yok. Ancak küreselleşmenin yarattığı yeni koşulların etkilerini de gözardı etmemek gerekiyor. İşsiz sayısının dünyadaki tırmanışını hesaba katmadan işsizlik sorununa köklü çözümler üretmek çok zor. Yani eskiden kalma alışkanlıkla, önce ekonominin canlanacağını ve iç pazardaki canlanmanın otomatik olarak yatırımları ve istihdamı artıracağını varsaymak pek doğru değil.

KÜRESELLEŞMENİN ETKİSİ
Bu yazı, Avrupa Birliği ve ABD yanlısı herkesi fişlemek hevesine kapılan yetkili mercilere bir ihbar niteliğinde aynı zamanda. Evet, ben iddia ediyorum ki işsizlik sorununun kökü dışarıda ve bu sorun küreselleşmeyle yakından ilgili. Bu nedenle küreselleşmeyi savunanlar da mutlaka fişlenmeli ve böylece işsizlik sorununun çözümüne katkıda bulunulmalı.
Evet işsizlik küresel bir sorun ve bu sorunun küreselleşmeyi bir "Amerikan oyunu" olarak algılayanları da şaşırtacak boyutları var. Şu anda ABD'de en çok tartışılan konulardan biri, bilgi teknolojisi gibi yüksek katma değer yaratan hizmet sektörlerindeki yüksek ücretli işlerin bile Hindistan ve Çin gibi Asya ülkelerine "göç etmesi" ve işsizlik sorununa katkıda bulunması. ABD ekonomisi % 4'lere varan bir büyüme temposuna eriştiği halde istihdamda beklenen artış bir türlü gerçekleşmiyor ve seçim yılında Başkan Bush'un başını ağrıtıyor.
ABD'deki toplam istihdamda George W. Bush iktidara geldiği güne göre 2.4 milyonluk bir azalış söz konusu. Son bir yıl içinde özel sektörde yaratılan 290.000 yeni işin 215.000'i de geçici işlerden oluşuyor.
Olayın küresel ve yapısal boyutlarını daha iyi anlamak için The End of Work kitabının yazarı Jeremy Rifkin'in verdiği rakamlara bir göz atmakta yarar var. 1998'den bu yana ABD imalat sanayiinde % 12'lik, İngiltere imalat sanayiinde de % 14'lük bir istihdam kaybı söz konusu. Dünya imalat sanayiinin bir numaralı gücü olma yolundaki Çin'de bile 1995-2002 yılları arasında imalat sanayiindeki istihdam % 15 azalmış. Aynı dönemde dünyanın önde gelen 20 ekonomisinde imalat sanayiindeki istihdam 31 milyon azalmış. (Guardian, 2 Mart 2004)

DÖNÜŞÜM VE TÜRKİYE
Rifkin'in ABD çelik endüstrisi ile ilgili olarak verdiği rakamlar sorunun teknolojideki gelişmelerle de ne kadar yakından ilgili olduğunu ortaya koyuyor. ABD çelik endüstrisinde 20 yıl önce 75 milyon ton olan üretim bugün 102 milyon tona yükselmiş ama aynı dönemde sektörde çalışanların sayısı 289.000'den 74.000'e düşmüş. Verimlilikte büyük bir sıçrama olmuş.
Şimdi Türkiye'de de milli gelir büyürken istihdamdaki artışın sınırlı kalmasının küresel ekonomideki bu gelişmelerle yakından ilgisi var.
Türkiye küresel ekonominin bir parçası olduğu ve 115 milyar dolarlık dış ticaret yapan bir ülke olduğu için dünyadaki gelişmelerden etkileniyor. Bu bağlamda şu gerçekleri kavramamız önemli:
• İmalat sanayii bütün dünyada istihdamı düşürerek ayakta kalırken Türkiye'nin tersini yapması olanaksız. Sanayide bakkal hesabıyla yatırım yapma devri bitmiş görünüyor.
• Türk sanayicisi de artık öncelikle verimlilik artışını hedefleyerek yatırım yapmak zorunda.
• Türk malları iç pazarda da Çin malları gibi düşük maliyetli ithal ürünlerle rekabet etmek zorunda.
• Ancak ülkeye yeni teknoloji çekerek ve küresel pazarda yer bulma şansı olan ürünler üreten sektörlerde istihdam artışı söz konusu olabilir.
• Bu sektörlerde iş bulacak insanların bu işleri yapacak kapasitede yetişmiş olmaları gerekli.
İşsizlik sorununa eski yöntemlerle kalıcı çözüm bulmak kolay değil. Bunu bilerek yeni bir strateji geliştirmemiz gerekiyor.