Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cuma akşamı Bloomberg TV’ye takılıp New York borsasındaki işlemlerin son bir saatlik bölümünü göz ucuyla izledim. Size garanti ediyorum, hiçbir kumar oyununda, at yarışında, futbol maçında böyle bir heyecan yaşayamazsınız. Son bir saat içinde Dow Jones endeksi eksi 400 puan dolaylarından artı 400 puan dolaylarına kadar yükseldi ve seansın sonunda eksi 128 puandan kapandı. Bloomberg yorumcularına göre bu son bir saat içinde endeks tam 16 kez yön değiştirmiş, eksi ve artı değerler arasında gidip gelmişti. Seansın açılışında 700 puanlık bir düşüş kaydeden endeksin gün içindeki en düşük değeri ile en yüksek değeri arasındaki fark ise 1150 puanı (% 13.5) bulmuştu.
Böyle bir çılgınlığın yaşanabildiği borsalarda ve piyasalarda her an her şey olabilir. Büyük çöküşe yol açan güven bunalımının nasıl aşılacağını kestirmek de olanaksız. Cuma akşamı ben bu satırları yazarken G-7 ülkeleri finans yetkililerinin Washington’daki toplantılarının sonucu bekleniyordu ama ben Batı ülkelerinin bu krizi kendi başlarına aşmalarının kolay olmayacağını düşünüyorum.

ABD’de küçülme tahmini
ABD’nin ekonomisiyle ilgili öngörüleri ciddiye alınan Conference Board’ın baş ekonomisti Bart van Ark, Ekonomik Araştırmalar Forumu’nun düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmada kurumunun son tahminlerini açıkladı. Bu tahminlerde ABD ekonomisinin bu yılın son iki çeyreğiyle 2009’un ilk iki çeyreğinde, üst üste dört çeyrekte eksi büyüme yaşaması öngörülüyor. Van Ark’a göre tüketim harcamalarının yanı sıra şirketlerin yatırım harcamalarının da bu üç çeyrekte azalması bekleniyor.

Haberin Devamı

Çıldıran piyasalar ve ABD’de resesyon tahmini

Çıldıran piyasalar ve ABD’de resesyon tahmini

Türkiye için güven bunalımı dersleri
Küresel finans piyasalarındaki büyük çöküşün nerede duracağını artık kimse kestiremiyor ama piyasalardaki bu başıboş düşüşün derin bir güven bunalımından kaynaklandığı konusunda hayli yaygın bir görüş birliği var. Bankalar birbirine güvenmiyor ve bankalararası piyasa çalışmıyor; bankalar şirketlere güvenmiyor ve kredi açmıyor; tasarruf sahiplerinin bankalara ve finans sistemine güveni sarsılmış durumda. Belki de hepsinden önemlisi, karar alma noktasındakilere, hükümetlere ve merkez bankalarına güven duyulmuyor. Alınan benzeri görülmemiş önlemler de bu nedenle etkili olamıyor.
Bu büyük güven bunalımının en önemli nedeni, krizi yaratan bankaların ile diğer kurumlarının ve onlara yol boyu göz yummuş olan ekonomi yönetimlerinin, başından beri krizin önüne geçememeleri oldu. Krizi hafife alan açıklamalarla zaman kaybedildi, insanlar yanıltıldı, gelişmelerin hep gerisinde kalındı ve inandırıcılık yitirildi. Başka çare kalmadığında alınan önlemler ise, doğru yönde olsalar bile, umulan etkiyi yaratmadı çünkü kimsenin bu kararları alanlara güveni kalmamıştı.

Türkiye’nin durumu
Buna benzer bir güven bunalımını 2001 yılında yaşamış olan Türkiye şu ana kadar küresel kasırganın odağı haline gelmedi. Brezilya ve Rusya gibi Türkiye’den çok daha güçlü konumda görünen, muazzam döviz rezervlerinin üstünde oturan ve daha yüksek kredi notuna sahip olan ‘Yükselen Pazar’ ülkeleri, belki daha çok göz önünde oldukları için, bizden daha büyük darbe yedi. Yüksek dış açığı ve dış kaynağa aşırı bağımlılığı nedeniyle hedef haline gelebilecek olan ülkelerden biri olan Türkiye ise henüz ağır yara almadı.
Türkiye’nin 2001 krizi sayesinde banka sistemini daha sağlıklı bir yapıya kavuşturmuş olduğu bir gerçek. Türk bankalarının, ABD ve Avrupa’da bankaların başına bela olan “toksik madde”lere pek bulaşmadığı da biliniyor. Ayrıca 30 yıllık bir yüksek enflasyon ve Asaf Savaş Akat dostumuzun deyimiyle, “dandik para” deneyiminden geçmiş olan halkımızın dolar (döviz) bağımlılığının da sermaye çıkışlarının kur üzerindeki etkisini yumuşattığı görülüyor.
Ancak bu, ABD ve Avrupa’da finans sisteminden reel ekonomiye yansımaya başlayan krizin bizi fazla etkilemeyeceği anlamına gelmiyor. ABD ve Avrupa’da devletlerin mevduat güvencelerini yaygınlaştırdığı, ekonomilerin resesyona doğru sürüklendiği ve küresel şirketlerin günlük finansman bulmakta bile zorlandığı bir ortamda Türkiye’nin ve Türkiye’deki şirketlerin bundan etkilenmeyeceğini düşünemeyiz.

Dış kredi akışı
Türkiye’de özel sektörün büyük oranda dış finansmana bağımlı hale geldiği bir sır değil. Küresel finans sistemindeki sermaye erozyonunun ve kredilerin donmasına yol açan güven bunalımının Türkiye’ye dış kredi akışında sıkıntı yaratması da kaçınılmaz görünüyor. Son yıllarda Türkiye’ye dış kaynak girişi sağlayan varlık ve şirket satışlarının durma noktasına gelmesi de olası. Dış açık sürerken ve dış kaynak girişi azalırken Türkiye’deki tasarruf sahiplerinin hangi noktada tedirginlik duymaya başlayacakları ise belli değil.
Öte yandan bütün dünyada piyasaların daralacağı, her ülkenin kendi şirketlerini korumak ve desteklemek için önlemlere başvuracağı bir döneme giriyoruz. Devletin ekonomiye müdahalesinin, bankacılıktan ticarete kadar hemen her alanda daha fazla hissedileceği ve belirleyici olacağı bir dönem olacak bu.

AKP’nin güven sorunu
Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti de bu süreçte,  mevduat sahiplerinin, sanayicilerin, ihracatçıların, turizmcilerin, nakliyecilerin ve diğerlerinin endişelerine ve taleplerine cevap verme noktasına gelebilir. Hükümet çok kısa sürede çok önemli kararlar almak zorunda kalabilir.
Güven sorunu işte bu noktada ortaya çıkabilir. AKP hükümetinin bugüne kadar attığı adımlarla ve takındığı tavırla bu güveni yarattığını söylemek kolay değil. Başbakan Erdoğan, iş âleminin en azından bir kesiminde tepki yaratan çıkışlar yaparak ciddi bir güven sorunu yarattı. Ekonominin yönetimindeki ekibin, bütün niteliklerine ve iyi niyetlerine karşın, kritik durumlarda inisiyatif alarak gerekenleri yapacak yapıda olduğunu düşünenler de pek fazla değil. Bütün bunlar ve bugüne dek yapılan açıklamalar, AKP yönetiminin de olası gelişmelerin gerisinde kalabileceğini ve güven bunalımını önleyemeyeceğini düşündürüyor.

Haberin Devamı

Otomotivdeki daralma bizi de vurabilir
ABD ve Avrupa’da otomobil talebi düşerken otomotiv sanayi ciddi bir sarsıntı yaşıyor. ABD’nin sembollerinden sayılan üç büyük oto devi General Motors, Ford ve Chrysler’in ancak devlet yardımıyla iflastan kurtulabileceği ileri sürülürken Avrupa’da da oto firmaları üretimi ve yatırımı düşürüyor, çalışan sayısını azaltıyor. Eylül ayında Batı Avrupa’da oto satışları % 9.2 düşerken General Motors, Ford, Toyota, Honda, BMW, Skoda ve Volvo, Avrupa fabrikalarında üretimi düşürme kararı aldı. Bu kararların özellikle Avrupalı üreticilere parça üreten Türkiye’deki oto yan sanayini olumsuz etkilemesi olası görünüyor.