Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Devrilecek ilk hedef olarak Saddam Hüseyin rejimini seçen ve Ortadoğu’yu bütünüyle yeniden biçimlendirmek hevesinde olan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz gibi ‘demokratik emperyalistler’in Bush yönetiminde önemli bir ağırlığı var. Saddam’ı askeri güç kullanarak devirmek ve Irak’a zorla demokrasi getirmek isteyenlerin başını da bunlar çekiyor. Dünyanın dört bir yanında yükselen savaş karşıtı dalga ise umurunda değil bu demokrasi zorbalarının.
Türkiye’de "İslamcı" bir geçmişin mirasçısı sayılmasına karşın ABD’ye ve Avrupa’ya yakın duran ve güçlü bir parlamento çoğunluğuna sahip bulunan, deneyimsiz bir yeni hükümetin işbaşına gelmiş bulunması ilk anda ABD yönetiminin işine geldi sanırım. ‘Demokratik emperyalistler’, Irak operasyonunda ve bölgeyi yeniden yapılandırma çalışmalarında, AKP hükümetiyle yakın bir işbirliği yapabileceklerini düşündüler. Savaş planları da buna göre yapıldı.
Türkiye’de de kamuoyunun savaşa karşı olduğu biliniyordu ama Meclis’e yeni girmiş, rahat bir çoğunluğa sahip AKP grubunun ABD’ye savaş için kolaylıklar sağlayan tezkerenin eninde sonunda onaylayacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Meclisimiz, cumartesi günü aldığı kararla bu beklentiyi yıkarken ‘demokratik emperyalistler’e de unutamayacakları bir demokrasi dersi verdi. Demokrasinin bu kadarı fazla mı gelmişti acaba Wolfowitz gibilerine?

Amerika şoktaymış. Tezkereyi çantada keklik sayan bizim Amerika hayranlarının da şokta olduğunu düşünmek pek zor değil. Acaba TBMM’nin bu kararı nedeniyle özür mü dilesek Amerika’dan? "Aman bize kızmayın, hatamızı düzeltiriz" mi desek?
ABD tartışmasız dünyanın tek süper gücü. Özellikle askeri alanda rakipsiz görünüyor. Askeri harcamalarını sürekli artıran ABD’nin savunma harcamalarının, diğer tüm ülkelerin toplam savunma harcamalarını geçmesi bekleniyor. Askeri alandaki bu üstünlüğüne güvenerek her sorunu askeri güçle çözmeye heveslenen ABD’nin bu gücüne bakarak ABD’yi her alanda rakipsiz görenler, ABD’nin son birkaç yılda çok ciddi zaaf belirtileri gösterdiğini, fiyasko üzerine fiyasko yaşadığını göz ardı ediyorlar.

AMERİKAN FİYASKOSU
ABD’nin son yıllarda ve son aylarda yaşadığı irili ufaklı fiyaskoların hemen akla geliverenlerini bir hatırlayalım:
• Başkanlık seçiminde oy sayımını haftalarca sonuçlandıramadı Amerika ve sonunda Al Gore’dan daha az oy olan George W. Bush, şaibeli bir mahkeme kararıyla Başkan oldu.
• Dünyanın en gelişmiş istihbarat örgütüne sahip olduğu varsayılan ABD 11 Eylül saldırısını önleyemedi.
• 11 Eylül’ün baş faili olduğu söylenen Usame bin Ladin hâlâ ele geçirilemedi.
• Enerji devi Enron’un büyük bir yolsuzluk skandalıyla çöküşü ABD şirketlerinin ve onları denetlemekle yükümlü kurumların güvenilirliğine büyük bir darbe vurdu.
• Enron’un çöküşünü Worldcom gibi gene 1990’larda yükselen diğer bazı dev şirketlerin ve efsanevi yöneticilerinin şaibeli çöküşleri izledi
• Bu skandalların yarattığı güven bunalımı "yeni ekonomi" balonunu patlattı ve hisse senedi borsalarının 1990’lardaki çılgınca yükselişi yerini çöküşe bıraktı. ABD borsalarındaki şirketlerin toplam değer kaybının 13 trilyon doları bulduğu hesaplanıyor
• Borsalar çökerken ABD ekonomisinin büyümesi de durakladı.
• Uzay mekiği Columbia inişe geçerken parçalandı.
• Amerika’nın ünlü bir tıp merkezinde Meksikalı bir kıza uyumsuz kan grubundaki bir vericiden kalp nakli yapıldığı için kız öldü.
Bütün bunlar bizde yaşansaydı herhalde "biz adam olmayız" edebiyatının yeni örnekleri sergilenirdi. Ama bütün bunlar Amerika’da yaşandı ve Amerika’yı her alanda rakipsiz görenler bunlardan hiç ders almadı.
ABD şimdi askeri harcamalarını daha da artırarak dünyaya korku salmaya çalışırken diğer alanlardaki zaafiyetini kamufle etmeye çalışıyor.
Ancak bunu yaparken ABD’nin dış ve iç açıkları sürekli olarak büyüyor. ABD’nin dış ticaret açığı geçen yıl 435 milyar doları buldu ve cari işlemler açığı GSMH’sinin % 5’ini geçti. Öte yandan, askeri harcamalardaki artışın ve ekonomiyi canlandırmak için yapılan vergi indirimlerinin de etkisiyle giderek büyüyen bütçe açıklarının da GSMH’nin % 3’ünü geçmesi bekleniyor.

DANDİK DOLAR MI?
Dış ve iç açıkları sürekli büyüyen ABD, tıpkı Türkiye gibi, bu açıkları dışarıdan finanse etmek zorunda. Dış dünyanın ise farklı açılardan zaafiyet belirtileri gösteren, üstelik kabadayılık gösterileriyle dünyayı ürküten ABD’yi finanse etmeye eskisi kadar hevesli olmadığı görülüyor. Bu eğilimin süreklilik ve derinlik kazanması halinde ortaya çıkacak sonuçlardan biri de ABD dolarının tepetaklak yuvarlanması olabilir. Doların değer kaybının % 30’dan % 50’ye kadar çıkabileceğini ileri süren ciddi yorumcular var.
ABD’nin gerçek gücünün kaç para ettiğini tartışmanın tam zamanı galiba.

AKP iktidarını kuşatan güvensizlik çemberi, ünlü tezke- renin Meclis’te gerekli çoğunluğu sağlayamayıp reddedilmesiyle yeni bir boyut daha kazandı. AKP liderliği ve hükümet ile AKP Meclis Grubu ve TBMM Başkanı arasındaki güven bunalımının da hatırı sayılır boyutta olduğu anlaşıldı. AKP yönetiminin dış dünyada ABD ile ve Kuzey Irak’taki Kürt gruplarla ilişkilerinde karşılıklı bir güven eksikliği yaşanırken AKP’nin Cumhurbaşkanı Sezer’le, askerle ve kamuoyu ile ilişkilerinde de iki yönlü bir güven eksikliğinin izleri görülüyor.

Irak’la savaşmayı kafasına takmış olan Bush yönetimi ile AKP hükümeti arasındaki pazarlık sürerken, anlaşma sağlanması halinde ABD’den gelecek paranın Türkiye’nin ekonomik sorunlarına deva olacağı havası estirildi. ABD’den alınacak hibeyle sağlanacak kredilerin Türkiye’nin borç sorununu çözeceği, faizlerin düşeceği, ekonominin canlanacağı umudu yaratıldı. Meşhur tezkere oylamasına da bu gözle yaklaşıldı ve tezkerenin onaylanmaması halinde çok kötü şeylerin olacağı, ABD’nin doları 3.5 milyon liraya yükselteceği, borsanın çökeceği tehdidi kullanılarak tezkereye destek sağlanmak istendi. İş aleminin önde gelen bazı dernekleri ve bazı medya mensupları da bu tehdidi dillendirdi. Bu ortamda Amerika’dan gelecek paraya güvenerek doların düşüşüne oynayanlar şimdi umutlarını yitirip tersini yaparlar mı bilmiyorum ama tezkerenin reddi nedeniyle piyasalarda bir çalkantı yaşanırsa bunun baş sorumlusu, "tezkere geçmezse felaket olur" yaygarasını koparanlar olacak.