Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Cari açık sorunu" bilincinin bürokrasiden tabana doğru yayılması çok önemli bir gelişme bence. Benzer biçimde, ekonominin hedeflenenin çok üzerinde bir hızla büyümesinin ya da kısa vadeli sermaye girişinin hızla artmasının aslında sevinilecek bir şey olmadığını kavrayanların sayısındaki artış da sevindirici. Ben 2000 yılının ağustos ayında, gene izine çıkmadan önce, olası riskleri irdeleyen birkaç yazı yazdığımda, kaygılarımı çok dar bir kesimde paylaşabilmiştim. Ülkeyi 2001 krizine sürükleyecek olan Ecevit hükümeti de ekonomide işlerin yolunda gittiğini düşünüyordu o günlerde. Her zaman uğradığım şarküteride farklı bir İtalyan makarnası türü gözüme takıldı geçen gün. "Yeni mi geldi bunlar?" diye sorduğumda dükkan yetkilisi, ilk gelen partinin kısa sürede tükendiğini, ikinci partiyi gümrükten çekmenin ise uzun süre aldığını, bu nedenle daha önce görmemiş olabileceğimi söyledi. Ben de malı gümrükten çekmenin neden uzun sürdüğünü sordum. Aldığım cevap ilginçti: "Şu cari açık sorunu var ya, o nedenle ithal ürünlerin gümrükten çekilmesinde çeşitli zorluklar ve gecikmeler yaşanabiliyor." Kısaca "dış açık" olarak da ifade edebileceğimiz, dış ödemeler gengesi cari işlemler hesabı açığındaki büyümenin, 2000 yılındaki gibi, tehlike yaratacak boyutlara tırmanma eğiliminde olduğunu gören ve önlem alınmasını önerenlerin cephesi bugün hayli genişlemiş durumda. İktidardaki Erdoğan hükümetinin de sorunun önemini kavrama eğiliminde olduğu izlenimi var bende. Ancak sorunun çözümünün kolay olmadığı ve özellikle iktidar partisi için zor tercihleri gündeme getirdiği de bir gerçek. Çözümü zorlaştıran faktörlerin başlıcaları şunlar:n Ekonomimimizin giderek belirginlik kazanan ikili yapısı, dış açığı tırmandıran hızlı büyümenin olumlu yansımalarının ve refah artırıcı etkisinin toplumun geniş kesimine erişmesini geciktiriyor.Öncelikle mali varlık sahibi kesime ve dış pazarda iş yapan sanayiciye olumlu yansıyan bir süreç bu. Bu noktada "dış açığı azaltmak için büyümeyi frenleyelim" demek, sonuçta geniş kesimin oyuna muhtaç olan iktidar partisi için zor bir tercih. Büyüme hızını frenleyebilecek olan faiz silahı, Türkiyedeki yapı içinde kendinden beklenen işlevi tam olarak yerine getiremiyor. Nitekim, iş aleminin reel faizlerin yüksekliğinden yakınmaya devam ettiği bir ortamda özel sektörde yatırım ve üretim patlaması yaşanıyor. Özel sektörün yatırım ve üretim kararlarını etkilemede dış kaynak girişinin önemi içerdeki kredi faizinden daha belirleyici.Aynı zamanda ülke içindeki tasarruf açığının da göstergesi olan dış açığın büyümesine olanak veren süreç, beklentilerin de yardımıyla, kendini besleyen bir süreç. İyimser beklentilerin ani olarak kötümser beklentilere dönüştüğü ana kadar bu süreci sürdürmek birçok oyuncunun işine geliyor. Dış açıktaki tırmanışın riskini görerek bu sürece müdahale edecek olan hükümetin ise, beklentilerdeki bu geçişi çok iyi yönetebilmesi gerekiyor. Zor ve riskli bir iş. Çözümün zorlukları Hükümetinin geçmiş hükümetlerden farklı olduğunu her vesileyle tekrarlayan Başbakan Erdoğan ekonominin rayından çıkmasının nelere malolacağını kavramış görünüyor. Ancak "piyasalar istediği için IMF ile devam kararı alındı" diyen anlayış hiç de aynı izlenimi vermiyor. Bu nedenle hükümetin "gittiği yere kadar gider" havasına girip önlem almakta gecikmesi gözardı edilemeyecek bir olasılık.Hükümete duyulan güveni sarsan diğer olay ise yaşanan iki kazadan sonra ulaştırma bakanının istifa etmemesi. Dünyanın her uygar ülkesinde, görev alanındaki bir kuruluşun iflası, kazalara ve can kayıplarına yol açmışsa o bakan gider ya da feda edilir. Bu bakanın görevde kalması kendinden emin olmayan, kompleksli bir iktidarla karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor ve bu da kaygıları artırıyor.Not - Makro Bakış köşesi birkaç hafta kapalı kalacak. Eylülde görüşmek umuduyla. oulagay@milliyet.com.tr İstifa bilmeyen hükümetle?