Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı




ABD ekonomisinden kaynaklanan risklerin 2004 yılında dünya ekonomisi için en önemli tehdidi oluşturacağı yolundaki tahminleri doğrulayan gelişmeler birbirini izliyor. ABD'nin dev bütçe ve dış açıklarının olası olumsuz etkileri konusunda uyarı yapanlara IMF de katılırken şimdilik en belirgin etki ABD dolarının düşüşüyle kendini gösteriyor. Doların durdurulamayan düşüşü sürerken bu gelişme özellikle Avrupa'yı tedirgin ediyor. Euro'nun serbestçe dalgalanan bir para olması ve Avrupa Merkez Bankası'nın piyasalara müdahaleye şimdilik yanaşmaması nedeniyle dolardaki düşüş doğrudan euro'nun yükselişi anlamına geliyor. Euro'nun sürekli yükselerek 1.30 dolar sınırına yaklaşması ise Avrupa'nın rekabet gücünü kırıyor ve ekonomik büyümeye geçme şansını törpülüyor. Avrupa'da iç talebin güçlü olmaması ve milli gelirin % 17'sinin ihracattan kaynaklanması bu etkiyi güçlendiriyor.
Bu arada Avrupalı şirketlerin ve yatırımcıların davranışları da doların düşüşünü körüklüyor. Grafiklerde de görüldüğü gibi Avrupa şirketlerinin ABD şirketlerine yaptıkları yatırım, ABD'deki borsa balonunun şişmekte olduğu 1999 ve 2000 yıllarında 250 milyar dolarlık bir yıllık büyüklüğe yaklaşmışken 2003 yılında 13.5 milyar dolara kadar düşmüş bulunuyor. Doların nerede duracağı bilinmeyen düşüşü, ABD şirketlerinin daha da ucuzlayacağı beklentisini yarattığı için Avrupa şirketleri ABD'de yapacağı yeni şirket alımlarını şimdilik erteliyor ve böylece doların düşüşüne katkıda bulunmuş oluyor. Öte yandan ABD şirketlerinin Avrupa'daki şirket alımlarının hızlanması da aynı sonucu yaratıyor.
Avrupa doların düşüşünü biraz da çaresizlik içinde kaygıyla izlerken Japonya Merkez Bankası geçen yıl 180 milyar doları aşan dolar alımlarıyla parasının değer kazanmasını sınırladı. Parasının değerini dolara bağlamış olan Çin ise ABD kamu kâğıtlarına yoğun yatırım yaparak doların daha da düşmesini önledi ve böylelikle verdiği dev açıklar sayesinde ekonomisini büyüten ABD'nin Çin'den yaptığı ithalatın artarak sürdürmesini sağladı. Ancak bu zımni mutabakatın daha ne kadar süreceği bilinmiyor ve Çin'in parasını revalüe etmesi yolundaki baskılar zaman zaman gündeme geliyor.
Doların düşüşü şimdilik en fazla Avrupa'yı tedirgin ediyor. Ancak bu düşüşün sürmesi ve ivme kazanması halinde bunun bütün dünya ekonomisi için yeni riskler yaratması kaçınılmaz görünüyor. Öte yandan Başkanlık seçimi yılında bütçe açığını büyüterek ve doları düşürerek ekonomisini canlı tutmaya çalışan ABD'nin de bir noktadan sonra bu politikanın bedelini ödemek zorunda kalacağı yolundaki uyarılar giderek güncellik kazanıyor.

Geçen yıl ülkesinin işgücü piyasalarının işleyişini düzenleyen yasalarda ve sosyal güvenlik sisteminde bir dizi reform gerçekleştiren Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, hükümetinin 2004 yılındaki önceliğinin eğitim ve araştırma - geliştirme (Ar - Ge) alanlarında bir atılım planını uygulamaya başlatmak olduğunu açıkladı. Almanya'nın refah devletinin nimetlerinden yararlanmaya devam etmek için rekabet gücünü artırmak ve ekonomik büyümesini sürdürmek zorunda olduğunu vurgulayan Schröder, bu amaca ulaşmak için de eğitim ve Ar - Ge alanlarında atılım yapmak gerektiğini kaydetti.
Eğitim alanındaki atılımın hedefleri arasında, yüksek öğrenime devam eden lise mezunlarının oranının % 36'dan % 40'a çıkartılması ve Amerika'dakilerle boy ölçüşebilecek seçkin araştırmacı yetiştirme merkezlerinin oluşturulması da var. Eğitim sisteminin girişimciliği ve yenilikçiliği özendirecek bir yapıya kavuşturulması da amaçlanıyor.
Ar - Ge alanındaki atılımla da halen % 2.5 dolayında olan Ar - Ge harcamalarının milli gelire oranının 2010 yılına kadar % 3'e yükseltilmesi ve özel sektörün bu çabaya önemli ölçüde katkıda bulunması hedefleniyor. Otomotiv ve makine sanayii gibi alanlarda dünya liderleri arasında yer alan Almanya'nın ileri teknoloji alanlarında sıçrama yapmak için bu alanlardaki çabaların desteklenmesi de amaçlanıyor.

Uluslararası mali piyasalarda büyük saygı gören Clinton döneminin ABD Hazine Bakanı Robert Rubin ve Uluslararası Para Fonu (IMF), peşpeşe uyarılarda bulunarak ABD'nin sürdürülemez boyuttaki açıklarının Amerika ve dünya ekonomisi için muazzam riskler yarattığını belirttiler.
Dev açıklar veren ABD, finansman kaynakları açısından büyük ölçüde dışa bağımlı hale gelmiş durumda. Yabancı merkez bankalarının ve diğer yabancı kurum ve kuruluşların elindeki ABD Hazine kâğıtlarının toplamı 2003 yılında % 20 artarak 850 milyar dolara erişmiş bulunuyor. Öte yandan ABD özel sektör tahvillerinin yaklaşık % 30'unun ve hisse senetlerinin %15'inin de yabancıların elinde bulunduğu biliniyor.
Robert Rubin, Bush yönetiminin vergi indirimleriyle ve sorumsuz harcamalarla büyüttüğü bütçe açığının geleceğe doğru projeksiyonunun vahim bir tablo ortaya koyduğunu ve piyasaların bu gerçeği algıladığı anda ABD'de bir faiz şoku yaşanabileceğini vurguladı.
IMF'nin 60 sayfalık kapsamlı bir araştırmaya dayanan açıklanmasında da Bush yönetiminin politikası eleştirildi ve ABD'nin dev açıklarını kapatacak adımları ivedilikle atmaması halinde bunun dünya ekonomisi için de büyük riskler yaratacağı ve faiz oranlarını yukarı iterek büyümeyi engelleyeceği ileri sürüldü.