Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu coşku ne yazık ki çok uzun ömürlü olamadı ve bu coşkuyu yaratan iddiaların zamansız uçurulmuş bir balona benzediği 2000li yıllara girilir girilmez anlaşıldı. ABDde biraz da bu iddiaların "gazı" ile şişirilen borsa balonu 2000 Martında patlayınca kesintisiz büyüme hevesleri kursakta kaldı, "ileri teknoloji" mucizesi ABD ekonomisinin durgunluğa sürüklenmesini önleyemedi. 2001 yılına damgasını vuran 11 Eylül şoku ve Enron skandalı, Amerikadaki karamsarlığı daha da artırdı. İşte bu ortamda moralleri düzeltmek ve ekonomik çöküşü önlemek için ABD yönetimi, hem maliye hem de para politikalarını gevşetmeye, ortalığı likiditeye boğmaya karar verdi. Bir yandan yeniden tırmanışa geçen askeri harcamaların da etkisiyle bütçe açıklarının hızla büyüdüğü, diğer yandan ABD Merkez Bankası Federal Rezervin (FED), parayı bollaştırarak faizleri son 45 yılın en düşük düzeyine çektiği görüldü. ABD 2000li yıllara "yeni ekonomi"yi keşfetmiş olmanın coşkusuyla girdi. Bu keşfin öncülerine göre teknolojideki sıçrama, ekonomi kuramının temel taşlarından biri olan "azalan getiri" sınırlamasını kaldırıyor, ekonomik konjonktürdeki devresel iniş çıkışlar tarihe karışıyor, kesintisiz büyümenin yolu açılıyordu. ABDnin para pompalayarak faizleri düşürmesi ve piyasalara moral aşılaması özellikle tüketimin sürmesini sağlamak açısından başarılı oldu ve ABD ekonomisi durgunluk dönemini oldukça çabuk atlattı. ABDnin yüksek talep yaratarak büyümesini ve ithalatını sürdürmesi ABD pazarına ihracat yapan ülkelerin ekonomilerini de olumlu etkiledi ve küresel büyümeye olumlu katkıda bulundu. Bu sırada Japonya uzun süren deflasyon krizini aşmaya çalışıyor Avrupa ise genişlemeci politikalara geçmede ABD kadar atak davranamadığı için ekonomik büyümesini hızlandıramıyordu.Evet, ABD bol keseden bütçe açıkları vererek ve para musluklarını sonuna kadar açarak ekonomisini canlandırmayı başarmıştı ama bunu yaparken dış açığı ve bütçe açığı rekor düzeylere tırmanmıştı. ABDnin 500 milyar doları aşan dış açığını (cari işlemler açığını) finanse etmek için her ay en az 45 milyar dolarlık sermaye girişi sağlaması gerekiyordu. Özel sermaye hareketlerinin bu kaynağı sağlamadığı 2003 yılında Asya merkez bankaları ABDnin açığını kapattı ve doların daha da düşmesini önledi ama bunun uzun vadeli bir çözüm olmadığı ortadaydı. Yapılan uzun vadeli projeksiyonlar, ABDnin bütçe açığının da giderek büyüyeceğini ve sonunda faizleri sıçratarak ekonomik büyümeyi baltalayacağını ortaya koyuyordu. Para mutluluk getirir mi? ABDnin çifte açıklarının sürdürülemez olduğunu ve ciddi sorunlara yol açacağını söyleyenlere geçen hafta Uluslararası Para Fonu (IMF) ve OECD de katıldı. IMFnin değerlendirmesinde, ABDnin bütçe açıklarını kapatacak önlemleri almaması halinde faizlerde meydana gelecek yükselmenin önümüzdeki 15 yılda ABDnin büyüme oranını % 3.75, dünya ekonomisinin büyümesini de % 4.25 oranında düşüreceği ileri sürüldü. ABDnin süregelen açıklarının doların geleceğini de tehdit ettiği vurgulanarak ABD parasının daha derin değer kayıplarına uğrayabileceği uyarısı yapıldı.ABDdeki durumun vahametini uluslararası mali piyasalar henüz fiyatlarına yansıtmış değil ama bu er geç olacak ve o zaman dünya yeni bir faiz şokuyla karşılaşacak. Bu arada enflasyonist baskıların oluşmaya başlaması da ABDdeki faiz artışını öne çekebilir. Öte yandan bu yılın ilk çeyreğinde % 9.7 büyüyen Çinde de enflasyonist baskıların güçlendiği görülüyor. Bütün bunlar dünya ekonomisindeki bol para - düşük faiz döneminin sonuna gelindiğini ve bu noktadan sonra faizlerde bir yükselmenin gündeme gelebileceğini düşündürüyor. Zengin sanayileşmiş ülke faizlerindeki düşüklük nedeniyle iyi talep gören ve prim yapan Türkiye gibi Yükselen Pazar tanımındaki ülkelerin tahvillerinin bu yeni gelişmelerden olumsuz etkilenmesi olası görünüyor. Bu konuyu yarın Soru - Yorum köşesinde ele alacağım. oulagay@milliyet.com.tr IMF ve OECD uyarıyor