Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Ekonomideki gelişmeler, Türkiye'de olduğu gibi dünyada da 2004 yılına hayli iyimser bir havada girilmesine olanak verdi. 2003 yılında hemen her yerde ekonomik büyümenin hızlandığı, şirket kârlarının arttığı, hisse senedi borsalarında 'boğa'ların gülmeye, 'ayı'ların somurtmaya başladığı görüldü. Dünkü Financial Times gazetesinin haberine göre dünya hisse senedi borsalarında son 17 yılın en parlak yılı yaşandı. Dünya borsalarından birkaç örnek vermek gerekirse, 2003 başından aralık ortasına kadar geçen sürede, ABD'de Dow Jones endeksi % 21.6, S&P 500 % 22.4, Nasdaq % 43.9 artış gösterdi. Kendi para birimleriyle Almanya'da DAX endeksi % 33, Japonya'da Nikkei % 17.6, Fransa'da CAC % 13.6 artış kaydetti. "Emerging market", yani "yükselen pazar" diye nitelenen ülkelerdeki artışlar ise daha çarpıcıydı. The Economist dergisinin derlediği verilere göre artış oranları Venezuela'da % 170'i, Tayland'da % 93'ü, Arjantin'de % 90'ı, Brezilya'da % 88'i, Türkiye'de % 66'yı, Hindistan'da % 60'ı, Rusya'da % 37'yi buldu. Dolar geçen yıl birçok para karşısında değer yitirdiği için çoğu ülkede dolar bazındaki artışlar daha da yüksekti.
ABD'den başlayarak dünyaya yayılan ve borsalara da yansıyan bu ekonomik canlanmanın arkasındaki temel etken faiz oranlarındaki düşüklüktü. ABD'de Federal Rezerv Bankası, kısa vadeli faizleri 1950'lerden bu yana görülmemiş bir düzeyde tutarak tüketimin sürmesinde ve ekonominin canlanmasında belirleyici rol oynadı. Bunun tersini, yani faizlerde bir yükselişin zorunlu hale geleceği noktayı ise düşünmek bile istemiyor çoğu kimse. Oysa ABD'nin devasa dış açığını finanse etmekte zorlandığı noktada faizlerin artması zorunlu hale gelebilir ve bu durum 2003 yılına damgasını vuran saadet zincirini kırabilir.

Türkiye'deki durum
Türkiye'de ise 2003 yılının özellikle mayıs ayından itibaren gecelik faizlerde ve Hazine kağıdı faizlerinde ciddi düşüşler yaşandığı görüldü. Aynı dönemde enflasyondaki ve enflasyon beklentilerindeki gerileme de sürdü. Bu arada TL'nin özellikle değer yitiren ABD doları karşısında değer kazanması dolara yatırımı anlamsız hale getirirken TL. enstrümanlara talebi artırdı. Bu ortamda banka dışı kesimin elindeki TL. menkul kıymet (yani kamu kağıdı) toplamı 2002 sonunda 30.8 katrilyon TL'den % 59 artışla 2003 kasım ayı sonunda 49.2 katrilyon TL'ye, yatırım fonu toplamı ise 4.6 katrilyon TL'den % 143 artışla 11.2 katrilyon TL'ye yükseldi. Söz konusu artışlar dolar bazında % 81 ve % 176 idi. Faizdeki düşüş trendi sürdükçe bono ve tahvil gibi sabit getirili enstrümanların fiyatı artıyordu. Önceki dönemlerde dövizin sürekli yükseleceğini varsayarak bu tek yönlü gidişin süreceğini düşünerek dövize yatırım yapanların yerini şimdi enflasyondaki ve faizdeki düşüşün süreceğini düşünerek TL. cinsinden kamu kağıtlarına yatırım yapanlar almıştı.
Öte yandan aynı dönemde bankaların açtığı tüketici kredilerinde de TL. bazında % 100'lük, dolar bazında % 127'lik artışlar olmuştu. Bankaların da faizlerin düşmeye devam edeceğini varsaydıkları düşünülebilirdi.

Risk nerede?
Şimdi bir noktada şu ya da bu nedenle kamu kağıtları faizlerinin yükselmesi zorunlu hale gelirse bu oyunun mantığı bozulacak ve ortaya yeni bir durum çıkacak. İşte bu noktada şu soru gündeme gelebilir: Faizlerdeki yükselişin kalıcı olacağı ve enflasyondaki gerilemenin de tersine dönebileceği izlenimi yaygınlaşırsa, tek yönlü olarak faiz düşüşüne oynayanlar paniğe kapılarak bu kez kağıttan kaçma konusunda "sürü davranışı"na girer mi? Girerse nasıl bir süreç yaşanır?
Bu tatsız sürecin yaşanmaması için Hükümet'in 2004 yılında enflasyonda ve faizlerde bir geri dönüşü önleyecek biçimde davranması gerekli ama bu her zaman kolay olmayabilir. Neresinden bakarsak bakalım dünyada olduğu gibi Türkiye'de de 2004 yılının "jokeri" faiz oranları olacak. "Joker" İngilizce'de şakacı anlamına gelir ama jokerlerin çok hınzırca şakalar yapabildiğini de unutmayalım.