Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünya değişirken değişimi durdurmaya ve statükoyu korumaya çalışanların işi giderek zorlaşıyor. Yaşanmakta olan dönüşüm, toplumlar arasındaki ve toplumlar içindeki hiyerarşiyi sarsıyor. Adam yerine konmayan toplumların ve toplumsal kesimlerin öne çıktığı, her şeye hâkim görünenlerin ise gerilediği bir süreç yaşanıyor.
Obama’nın ABD Başkanı olmasını, Çin’in ve Çinlilerin yükselişini, Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarda olmasını ve Kürt açılımını bu büyük sürecin parçaları olarak görebiliriz belki de. Bu sürece karşı statükoyu savunmak ise giderek zorlaşıyor.

Haberin Devamı

‘İrlandalılar, siyahlar, köpekler giremez’
Geçenlerde ölen Edward Kennedy’nin anne tarafından dedesi John Francis Fitzgerald, İrlanda’dan Amerika’ya göçen Katolik bir ailenin çocuğuydu. “Honey Fitz” olarak anılan Fitzgerald 1910 yılında Boston’da Belediye Başkanı seçildiğinde bu olay Boston’u da içeren New England bölgesinin tartışılmaz hâkimi olan İngilizlerde tam bir şok etkisi yaratmıştı. O dönemde Boston’daki bazı işyerlerinin vitrininde “İrlandalılar, siyahlar ve köpekler giremez” tabelalarına rastlamak mümkündü.
Edward Kennedy, Boston’un ilk İrlandalı Belediye Başkanı olan J. F. Fitzgerald’ın kızı Rose ile bir başka İrlandalı politikacının oğlu olan Joseph Kennedy’nin evlenmesiyle oluşan ve son yarım yüzyılda ABD siyasetine damgasını vuran ünlü ailenin küçük oğluydu. ABD Senatosu’nda 47 yıl görev yapmış, Amerika’da yaşayan herkesin siyasi haklarına kavuşması, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanması için 1000’in üstünde yasal düzenlemeye öncülük etmiş ve katkıda bulunmuştu.

Kennedy’lerden Obama’ya
Yaşamı boyunca hep ezilen, dışlanan, horlanan insanların siyasi haklarına ve daha iyi yaşam koşullarına kavuşması için çaba harcamış olan Senatör Kennedy’nin ölümü üzerine yazılan yazılar arasında, ABD’nin tanınmış hukukçularından Prof. Patricia Williams’ın geçen haftaki The Observer gazetesinde yer alan yazısı özellikle etkiledi beni. Irk ayrımı konusundaki çalışmalarıyla tanınan ve siyahi bir ailenin kızı olan Prof. Williams, kendi ailesinin Kennedy’lere çok şey borçlu olduğunu vurguluyor ve Edward Kennedy’nin rüyasının, Başkan Obama ve ondan sonra gelecek olanlar için esin kaynağı olmaya devam edeceğini belirtiyordu.
Evet, 100 yıl önce Boston’da İrlandalıların ve beyaz olmayanların giremeyeceği mekânlar vardı, bugün Beyaz Saray’da beyaz olmayan biri, Barack Obama oturuyor.

Haberin Devamı

Nereden çıktı bu Çinliler?
Sahi nereden çıktı bu Çinliler?
Bu soru bu kez farklı bir ortamda, ekonomiyi falan düşünmediğim bir anda geldi gündemime. Yaşadığım olay, artık herhangi bir konuda, küresel boyutta bir değerlendirme yaparken Çin’i ve Çinlileri hesaba katmak zorunda olduğumuzu bir kez daha hatırlattı bana.
Örneğin küresel ekonomideki gelişmelerden söz ediyorsak her cümlemizin Çin ile başlaması kaçınılmaz. Dünya ekonomisinin krizden çıkışı için umutlar Çin’e bağlanmış durumda. Devletin desteğiyle yılın ikinci çeyreğinde % 8’e yaklaşan bir büyüme hızına erişen Çin’i yarattığı talep pek çok temel malın fiyatını belirliyor. Çin’in döviz rezervleri 2 trilyon doları aştı, ABD dolarının kaderi bir yerde Çin’in elinde. Dünya ticaretinin ciddi biçimde daraldığı bu yılın ilk yarısında 521.7 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren Çin, Almanya’yı kıl payı farkla da olsa geçerek dünyanın en büyük ihracatçısı unvanını ele geçirdi. Tüm bu veriler, İngilizlerin afyonla uyuttuğu Çin’in şimdi dünya ekonomisinin belirleyici oyuncusu haline geldiğini gösteriyor.

Zirvedeki Çinli piyanist
Çin’den ve Çinlilerden söz etmek için ille de ekonomiyle ilgilenmek gerekmiyor. Dünyaya ve küresel ekonomiye tek başlarına hükmetmeye alışmış olan Batılılar, şimdi bir yandan bu durumu değiştiren “Çin gerçeği”ni içlerine sindirmeye çalışırken diğer yandan, hiç ummadıkları alanlarda da Çin’in ve Çinlilerin rekabetiyle karşılaşıyorlar.
Anlatacağım olay 19 Ağustos’ta, Mozart’ın doğduğu kentte, Salzburg’da yaşandı. Klasik müzik meraklılarının önemsedikleri festivallerden biri olan Salzburg Festivali’nde, genç Çinli piyanist Lang Lang’ın resitali vardı o gece. Büyük Festival Salonu’nu dolduran müzikseverleri adeta büyüledi Çinli piyanist. Schubert, Bartok, Chopin ve Debussy gibi Avrupalı bestecilerin yapıtlarını farklı bir derinlikle yorumlayan Lang Lang sergilediği olgun tavırlarla da zirvede olduğunu kanıtlıyordu sanki.
Ancak Lang’ın başarısı karşısında rahatsızlık duyan Batılılar da vardı. Örneğin Avusturyalı bir müzik eleştirmeni, Lang Lang’ı bir sirk maymununa benzeterek alaya almaya kalkıştı. Önümüzdeki dönemde klasik müzikte yıldızlaşan yeni Çinlilerle karlılaşırsak hiç şaşırmayalım.

Haberin Devamı

Nereden çıktı bu Kürt açılımı?
Türkiye’deki Kürtlere “Kürt” demenin bile sakıncalı sayıldığı günlere dönmek için çok da gerilere gitmek gerekmiyor. Kürtlerden “dağ Türkleri” diye söz etmenin daha uygun görüldüğü dönem de çok gerilerde değil.
Türkiye’nin Kürt gerçeğiyle yüzleşmekte bu kadar gecikmiş olması, yıllar boyunca bu ülkeyi yönetmiş olanların, kritik sorunları çözmeden statükoyu koruma tercihlerinin bir sonucu. Ekonomiden kentsel yapılaşmaya, gelir adaletsizliğinden Kürt sorununa kadar hemen her konuda, çözüm üretmemenin ağır sonuçları ortaya çıktıktan, krizler, depremler, isyanlar yaşandıktan sonra önlem alma noktasına gelinebilmiş.
Adalet ve Kalkınma Partisi bu çıkmazı fark ettiği için bugün iktidarda ve şu an için ciddi bir rakibi yok. Kürt açılımının bugün gündeme gelebilmiş olması da bunun sonucu. Siyasette alternatif oluşturmak isteyenlerin ise her şeyden önce, statükoyu savunmanın çıkış yolu olmadığı bir dünyada yaşadığımızı kavraması gerekiyor.