Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ancak Başkan Bush hafta içinde yaptığı bir açıklamayla çoğu kimseyi şaşırtarak, Alan Greenspan'in 2006'ya kadar görevde kalmasını istediğini açıkladı. Bunun başlıca nedeni 2004 yılının Amerika'da başkanlık seçimi yılı olması ve Başkan Bush'un seçime, ekonomiyi rayına oturtmuş olarak girmek istemesi. Başka bir ifadeyle, piyasaların güvenini kazanmış Greenspan gibi saygın bir bürokratı tam da seçim yılında değiştirmeyi göze alamadı Başkan Bush ve onu görevde tutmaya karar verdi. Bu örnek ekonomi yönetiminde liyakatini kanıtlamış, piyasaların güvenini kazanmış bürokratları korumanın ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Bu gerçeği bilen iktidarlar, Başbakan Erdoğan'ın özlemini çektiği ABD tipi başkanlık sisteminde bile, kendi atamadıkları bürokratlarla çalışmayı yeğleyebiliyor. ABD Merkez Bankası (Federal Rezerv Bankası) Başkanı Alan Greenspan'in görev süresi 2004'te doluyor. 14 yıldır bu görevde olan Greenspan halen 77 yaşında ve kurala göre en fazla üç yıl daha bu görevde kalması mümkün. Öte yandan, piyasaların gözünde büyük bir itibara sahip olan Greenspan'in, Başkan Bush'un çok önem verdiği ve mali politikasının temel taşı haline getirdiği vergi indirimlerine ciddi eleştiriler yönelttiği de biliniyor. Bu nedenle Başkan Bush'un Alan Greenspan'e "geçmişteki değerli hizmetleri" için teşekkür etmesi ve 2004'te onun yerini alacak kişiyi şimdiden belirlemesi bekleniyordu. Bize de bir El Sahaf lazım (!) Geçen hafta boyunca dünyada ve hele Türkiye'de yaşananları yorumlamaya çalışırken bir sıkıntı kapladı içimi. Dünyada ve özellikle bölgemizde işlerin fena halde karıştığı, adeta her şeyin yeniden biçimlenmesinin gündeme geldiği bir ortamda Türkiye'yi yönetenler ve öteden beri yönetme iddiasında olanlar, durumun önemini hiç de kavramış görünmüyorlardı. ABD'nin büyük bir kumar oynadığı alanın neredeyse merkezinde duran Türkiye'de, iktidara sahip görünenlerle ülkenin kaderi üzerinde hak sahibi olduklarını iddia edenler, 80 yıllık bir hesaplaşmayı alevlendirmenin sakıncalarından bihaber, inanılmaz bir oyunun ilk hamlelerini yapıyorlardı sanki. Kimilerine göre 30 Nisan'daki MGK toplantısında bu tehlikeli hesaplaşmanın yeni bir aşamasına gelinmiş olacaktı. EL SAHAF OLSAYDI 23 Nisan'da yaşanan resepsiyon hadisesi, Yüce Meclisimiz ve hükümetimiz ile Cumhurbaşkanlığı makamı ve şanlı ordumuzun komuta kademesi arasında nasıl güzel bir uyum ve anlayış birliği bulunduğunu ortaya koymuş, hiçbir gerginlik yaşanmamıştır.23 Nisan günü yaşananları kriz diye niteleyen ve bir kaşık suda fırtına koparmaya yaratmaya kalkışan bir kısım medyanın maksadı bizce malumdur ve bu tür değerlendirmeleri yapanların perişan edileceği gün yakındır.Memleketimizde 80 yıldır beklenen büyük değişimi gerçekleştirecek kadrolaşma hareketi bütün hızıyla sürmekte, işleri savsaklayan, değişime karşı bürokratların yerini onlardan çok daha kıymetli memleket evlatları almaktadır. Gözbebeğimiz ordumuz da bu gelişmeleri taktirle karşılamaktadır.Bu ortamda yapılacak olan 30 Nisan'daki MGK toplantısı, Sayın Cumhurbaşkanı ve kıymetli ordumuzun komuta kademesiyle AK Parti hükümeti arasındaki yakınlığın ve sıcaklığın teyidi için yeni bir vesile yaratacaktır.Muhterem mükelleflerimizin hiçbir baskı altında kalmadan vergi barışına gösterdiği ilgi, halkımızın vergisini ödemeye ne kadar hevesli olduğunu ortaya koymuştur.Orman arazilerinin satışı ve imar affından 50 milyar dolarlık kaynak sağlanacak ve kaynak sorunu kalmayacaktır.Amerikalılara küsen Arap kardeşlerimizin 600 milyar dolarlık sermayesini çekmek için çıkartılacak olan İslami bonolarla en az 10 milyar dolarlık faizsiz kaynak elde edilecektir.En kısa sürede başkanlık sistemine geçilecek ve memleketimizin geri kalan sorunları da bu sayede aşılacaktır. Bütün bunları ve bundan sonra olabilecekleri düşünürken insanın içinin kararmaması olanaksız. Bu doğrultuda düşünmeyi sürdürüp düşündüklerimi yazıya döksem iç kapayıcı bir yazı daha çıkacak ortaya. Oysa ben de bıktım artık iç kapayıcı şeyler yazmaktan. Bu ikilemi yaşarken birden ABD Başkanı Bush'un bile "adamım" diye bahsettiği, Saddam Hüseyin'in son Enformasyon Bakanı El Sahaf geldi aklıma. Bağdat'ın düştüğü saatlerde bile, hokkabaz çehresiyle TV kameralarının karşısına geçip "Amerikalıları perişan edeceğiz" diye açıklamalar yapmaya devam eden El Sahaf bugün AK Parti hükümetinin enformasyon bakanı olsaydı durumu nasıl değerlendirirdi diye düşündüm. Bizim El Sahaf şunları söyleyebilirdi belki de: ERBAKAN'A RAKİP Mİ? Bunları okuyunca aklınıza Erbakan gelmiş olabilir. Başbakan olduğu dönemde de iyimser beyanlar yapılır ve gerilimin tırmandığı noktalarda bile her şeyin fevkalade iyi gitmekte olduğu mesajı verilirdi. Belki de El Sahaf, kendine Erbakan'ı örnek aldı ve Başkan Bush'un bile hayranlığını kazanacak bir şöhrete ulaştı. Şimdi kendi çaplarında bu rolü oynamaya çalışan hükümet yetkilileri var ama bence bu görev tek elde toplanmalı ve bizim El Sahafımızın Irak'takinden aşağı kalmayacağı kanıtlanmalı. Kılınç Paşa gündemi mi belirledi? Geçen hafta Avrupa'da ilginç konuşmalar yapan MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, çağa uygun giyim kuşamdan para basmaya ve ekonomiyi kurtarmaya kadar pek çok konuya temas ederek gündeme oturdu. Dile getirdiği ilginç görüşler Sayın Kılınç'ın kendi kişisel düşüncelerini mi yansıtıyordu yalnızca, bilmiyorum ama bu görüşlerin 30 Nisan'daki MGK toplantısı öncesinde MGK Genel Sekreteri tarafından dile getirilmesi akla bazı sorular getirdi ister istemez. Dolara Sars da darbe vurdu Çin'de başgösteren SARS salgınının sonunda Amerikan dolarını vurması küreselleşmenin ne kadar karmaşık bir ilişkiler bütünü oluşturduğunu gösteriyor. oulagay@milliyet.com.tr Irak zaferinden sonra ABD dolarının euro ve yen gibi paralar karşısında değer kazanmasını bekleyenlerin sevinci çok kısa sürdü. Savaşın sonucunun belli olduğu nisanın ilk haftasında euro karşısında bir miktar değer kazanan dolar daha sonra yeniden inişe geçti ve euronun değeri 1.10 dolara kadar tırmandı. ABD'nin dev dış ve iç açıkları nedeniyle değer yitiren doların bu son düşüşünde, özellikle Asya'da etkili olan SARS hastalığının da rolü olabileceği ileri sürülüyor. Bu iddiayı ortaya atan Wall Street Journal gazetesine göre, doların kendi paralarına karşı fazla değer yitirmesini önlemek için son aylarda büyük miktarlarda dolar satın alan bazı Asya ülkelerinin merkez bankaları, SARS hastalığının olumsuz etkileri nedeniyle kendi paraları darbe yiyince bundan vazgeçtiler. Asya ülkelerinin desteğinden de yoksun kalan dolar da yeniden düşüşe geçti.