Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Son haftalarda Türkiye ekonomisiyle ilgili olumlu haber duymaktan helak olduk nerdeyse. Enflasyondan ihracata, faizlerden borsaya ve Türkiye'nin Euro tahvillerinin kapışılmasına kadar uzanan bir dizi gelişme, bir yıl, hatta yedi - sekiz ay önce kimsenin tahmin edemeyeceği kadar olumlu bir tabloyu ortaya çıkarmış durumda..
Bu olumlu haberler her gün manşetlere yansıyor ama milletçe bu tablonun keyfine vardığımız pek söylenemez. Geniş bir kesim göstergelerdeki bu iyileşmenin kendi yaşam standardına yansımamış olmasından şikayetçi. İç talebin patlamamış olması ve istihdamın artmaması, "nerede o eski günler" özlemini canlı tutuyor. "Yatırım yok, bu iş yatırımsız olmaz" yakınması sürerken yakın geçmişin krizlerini unutmamış olanlar hâlâ tedirgin, "TL. değerlenince dış açık büyür, sonunda döviz patlar" inancı silinebilmiş değil. Bu ortamda, göstergelerden ve piyasalardan yansıyan olumlu havanın gerçeği göstermediğini, hatta "medya manipülasyonu" olduğunu düşünenler bile var.

Dalganın üstünde
Aslında Türkiye 2001'de yaşadığı derin krizden çıkış programını fazla aksatmadan uygulamaya devam ettiği için sonuçlarını almaya başladı ve olumlu bir dalga yakaladı 2003'de. Bu dalgayı yaratan faktörlerden biri, 2001 krizini doğuran sermaye kaçışının tersine dönmesi ve Irak savaşının da katkısıyla, ülkeye ciddi miktarda sermaye girişi olmasıydı. İkinci faktör, özel sektörümüzün ucuzlayan işgücüyle verimlilik artışlarını birleştirerek rekabet gücünü artırmasıydı. Bu sayede hem ihracat arttı hem de sanayideki fiyat artışları yavaşladı. Üçüncü faktör, piyasaların mali ve parasal disiplin yönünde atılan adımlara olumlu cevap vermesi ve Hazine faizlerinin hızla düşmesiydi. Tüm bu gelişmeler dış piyasalarda da olumlu algılandı ve Türkiye, "emerging market" denen ülkelerin yakaladığı olumlu konjonktürden en iyi yararlanan ülkelerden biri oldu.
Dalganın üstünde sörf yapmak güzel bir duygu olabilir ama bu dalgayı yaratan faktörlerin değişmesi halinde dalganın üstünde tutunamama tehlikesi de var. Bu noktada dalgayı yaratan faktörlerin analizi önem kazanıyor. Bu faktörlerin etkilerinin kalıcı olup olamayacağını anlamak için de, piyasalarda ortaya çıkan sonuçların ardındaki gelişmelere bakmak gerekiyor.
Birinci faktör, yani ülkeye sermaye girişi konusunda tahmin yapmak zor. Ekonomik istikrara doğru gidiş sürerse sıcak parayı çekecek çok cazip getiriler olmaz ama güven faktörünün olumlu etkisi kalıcı nitelikteki sermaye girişlerini özendirebilir.
İkinci faktör, yani reel ücretler düşerken sağlanan verimlilik artışları, kritik değişkenlerden biri. Morgan Stanley'in ekonomisti Serhan Çevik'in hesaplamasına göre, işgücü verimliğinde ciddi artışlar sağlanırken reel ücretler ve emeğin milli gelirdeki payı (grafikte de görüldüğü gibi) 2003 yılında da düşmeye devam etti. Bu olgu hem enflasyondaki düşüşe hem de ihracattaki artışa zemin hazırlaması açısından çok önemli. Ancak bunun 2004'de devam edip edemeyeceği belli değil. Asgari ücrette sağlanan artış oranı ücret artışlarında ölçü kabul edilirse bu soru daha da güncellik kazanır.

Mali disipline dikkat
Üçüncü faktör, yani mali disiplinin sürdürülmesi ve IMF ile sorun çıkmaması da çok önemli. Faizlerdeki düşüşün tersine dönmemesi mali disiplinin korunmasına bağlı. Mali disiplin konusunda 2003 sonunda ortaya çıktığını öğrendiğim kaygı verici gelişmelerin 2004'te sürmemesi gerekiyor. Merkez Bankası'nın kazandığı kredibilitenin devamı da fevkalâde önemli. Son günlerde IMF'den ve Merkez Bankası'ndan gelen uyarılar bu bakımdan dikkat çekici.
Dalganın üstündeyken her şey güzel görünebilir ama oradan düşmek bazen çıkmaktan da kolay olabilir ve dalganın üstündeyken yakınanlar da o zaman çok daha kötü duruma düşebilir.