Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Türkiye'de ne yazık ki daha çok tartışma yaratan çıkışları ile gündeme getirilen dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say önümüzdeki dönemde klasik müzik evreninde ses getirecek fevkalade iddialı bir programa hazırlanıyor. Klasik müziği ülkemizde daha geniş bir kitleye sevdirmek için yoğun çaba harcayan Fazıl Say'ın önümüzdeki 18 ayı kapsayan programı onu dünya müzik arenasında farklı bir yere sıçratabilecek nitelikte.
     2004 yılı sonuna kadar çok sayıda uluslararası festivale katılıp ünlü şeflerle ve orkestralarla çalacak olan Fazıl Say asıl büyük olayı ise kendisi gibi bir klasik müzik havarisi olan Maxim Vengerov'la vereceği konserlerle yaratacak. Halen dünyanın önde gelen keman virtüözlerinden biri olan Vengerov'la Say'ın ortak konserleri bu yılın ekim ayında Vaduz (Lichtenstein)'da başlayacak ve bu heyecan verici ikili 2004 yılında Almanya'dan Rusya'ya, İspanya'dan Yunanistan'a, Viyana'dan Londra'ya, Amsterdam'dan New York'a uzanan geniş bir coğrafyada 30'un üzerinde konser verecek. İkili, ilgiyle beklenen bu konserlere paralel olarak EMI plak şirketiyle kayıt çalışmaları da yapacak.
     Klasik müzik evreninde iyi bir yer yapma yolundaki Fazıl Say'ı biraz da müzik adına yaptıklarıyla ele alıp değerlendirsek ve övsek ya da eleştirsek herhalde çok daha iyi olacak. Sanatçı eleştiriyle yaşar, biraz da belki kıskançlık kokan ucuz dedikodular ve karalama çabaları ise sanatçıyı yaralar.
     
     Önce şu iç açıcı(!) tabloyu bir gözünüzün önüne getirin:
•   Irak'ta her gün bir - iki Türk askeri öldürülüyor, oradaki her askerimiz her an öldürülme korkusuyla yaşıyor.
•   Birlikte Irak'ta bulunduğumuz ABD güçleri her vesileyle komuta ve kontrolun kendi ellerinde olduğunu bizim askerlere hatırlatıyor ve sık sık sürtüşmeler yaşanıyor.
•   Amerikalılar kendi başarısızlıklarını bize maletmek için her fırsatı kullanıyor.
•   Türk güçlerinin Kuzey Irak'tan çıkarılması için her türlü yola başvuruluyor ve askeri gücümüzün orada kalmasını istemeyen Kürt gruplar sürekli olarak askerlerimizi tahrik edecek eylemlere girişiyor.
•   Kuzey Irak'ta federal bir devletin kurulmasını Türklerin engellediği yolundaki yayınlar Batı basınında artarak sürüyor.
•   Türkiye'nin bölgedeki ve İslam dünyasındaki itibarı, ABD ve İngiltere'ninki gibi, dibe vuruyor ve ABD'nin çekilmesi halinde Türkiye'nin bölgede ne yapacağı bilinmiyor.
•   Türkiye bu nedenle İslami terörün öncelikli hedeflerinden biri haline geliyor.
•   Türkiye'nin tamamen ABD'nin dümen suyuna girmiş olması Avrupa Birliği (AB) nezdindeki görünümünü çok olumsuz etkiliyor ve AB'ye uyum çabası hızını ve anlamını kaybediyor.
•   Bu konjonktür içinde Türkiye'nin kendi siyasal rejimini Batı demokrasilerinin normlarına uydurma ve sivilleştirme çabaları ikinci plana düşüyor ve bu da bizi AB'ye uyum hedefinden uzaklaştırıyor.
     
     TEZKERE YANILGISI
     1 Mart'taki ünlü "tezkere oylaması", ABD'ye Türkiye üzerinden Irak'a saldırma yolunu açsaydı ve Türkiye, ABD ile birlikte Irak'a büyük miktarda asker soksaydı, bugünlerde bu tür gelişmeler yaşanabilirdi bence. Şimdi 11 askeri 60 saat gözaltında tutuldu diye ayağa kalkan Türkiye, her gün birkaç askerimizin şehit edildiği, askerlerimizin ABD'nin derin çıkmazına ortak edildiği böyle bir tabloyla karşılaşsaydı nasıl tepki verirdi acaba? Son gelişmeler üzerine yeniden piyasaya sürülen, "Tezkere geçseydi bunların hiçbiri olmazdı" iddiasının savunucularına soruyorum, "Bu tablo bugünkünden daha iyi bir tablo mu olurdu acaba?"
     "Tezkere geçseydi bunlar olmazdı, ABD ile kardeş kardeş her işi hallederdik" diyenler ya (a) 11 Eylül sonrasında geçirdiği travma ile başkalaşan ABD'nin (en azından ABD yönetiminin) Irak savaşına giden yoldaki tavrını ve şu anda içine düştüğü çıkmazdaki ruh halini doğru değerlendiremedikleri için, ya da (b) Gelişmeleri salt Amerikan optiğinden görmeye koşullandıkları için hâlâ bu "ah tezkere geçseydi" edebiyatını sürdürüyorlar. Buna karşılık başlangıçta tezkerenin geçmesinin Türkiye'nin yararına olduğunu düşündükleri halde, daha sonra Washington dahil, değişik merkezlerde yaptıkları temaslar sonucunda "tezkere iyi ki geçmemiş" noktasına gelen Türk yorumcular ve onlara kaynaklık eden Amerikalılar da var.
     
     GERGİN ŞAHİNLER VE 11 ASKER
     Aslında 11 askerimizin gözaltına alınması olayını anlayabilmek için ABD yönetiminin bugün içine düştüğü durumu ve özellikle de bu yönetime damgasını vuran ve kısaca "neo - con"lar diye anılan"yeni muhafazakâr" ekibinin yaşamakta olduğu gerilimi anlamak gerekiyor. Bu kez kurgusal değil, güncel gerçekleri özetleyen tabloya baktığımızda şunları görüyoruz:
•   ABD'nin Irak'taki asker kayıpları sürüyor ve gerek oradaki birliklerdeki gerek ABD'deki huzursuzluk artıyor.
•   Bu çapta bir askeri gücü Irak'ta tutmanın aylık maliyeti 4 milyar dolara yaklaşırken bu gücün iki katı bir güce ihtiyaç olduğu söyleniyor.
•   ABD'nin Irak'ta istediği düzeni tek başına kurmasının ne kadar zor olduğu anlaşılırken ABD yönetiminin tutumu ciddi işbirliği olanaklarını kapatıyor.
•   ABD kamuoyu Irak'ta ya yıllarca sürecek bir dıştan yönetimin maddi ve manevi yükünü üstlenmeye hazır görünmüyor.
     Büyük bir risk alarak ABD'yi bu maceraya sürükleyen "neo - con"lar ekibi şimdi tüm bu nedenlerle büyük bir gerilim yaşarken bu ekibin ABD Savunma Bakanlığı'na hakim olan kanadı da bu gerilimi ABD silahlı kuvvetlerine yansıtıyor.
     Washington'daki şahinlerin ve Irak'taki ABD güçlerinin böylesine büyük bir gerilim içinde bulunduğu ortamda ABD askeri kendi çıkmazının acısını, "tezkere"yi geçirmeyerek ABD'ye adeta meydan okumuş olan Türkiye'den çıkartmak istiyor.
     Şunu çok iyi bilelim ki bugün ABD'yi yöneten ekip her çılgınlığı yapabilir, her dediğine boyun eğmeyen bir Türkiye ile savaşmayı bile düşünebilir. Onların çıkmazı çok büyük, bunu bizim için de bir çıkmaza dönüştürmelerine fırsat vermeyelim.
     
     ABD'ye karşı Osmanlı'nın hayaleti mi?
     Barışı Sonlandıran Barış adlı kitabıyla tanınan Amerikalı tarihçi David Fromkin, 9 Mart'ta Newyork Times gazetesinde yayımlanan yazısında ABD'nin Ortadoğu'da "Osmanlı İmparatorluğu'nun hayaletiyle boğuştuğunu" yazdı. Fromkin, Türklerin din esasına dayalı bir rejimle yönettiği Ortadoğu'da ABD'nin laikliğe dayalı bir siyasi düzen kurmasının kolay olmayacağını vurguladı.