Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi 5-1 yenmesi yaklaşık 45 yıl önce oynanan ve Galatasaray'ın 5-0 galibiyetiyle biten GS- FB maçının hatırlanmasına vesile oldu. Metin Oktay hayranı bir Galatasaray taraftarı olarak, o dönemde kale arkasına kurulan geçici tribünden izlemiştim o maçı. Metin'in attığı son iki golde adeta üzerime doğru gelen topun hemen önümdeki Fenerbahçe kalesinin ağlarıyla buluştuğu anı hâlâ unutamıyorum. Gerçekten de unutulamayacak bir sevinç ve coşku anıydı o an. Bugünün ölçüleriyle cep harçlığı sayılabilecek bir para karşılığında Galatasaray'a gelen Metin Oktay'ın yıldızlaştığı dönemde futbolun bir para oyunu haline geleceğini düşünmek olanaksızdı. Bugünün dünyasında ise futbolu paradan arındırarak düşünmek giderek olanaksız hale geliyor. Çeşitli yollarla büyük para sahibi haline gelen kişilerin yeni hevesi ünlü futbol kulüplerini ele geçirmek. Güzelliğiyle ün kazanan kadınlardan, dillere destan malikanelerden, jetlerden, yatlardan, tablo ve şarap koleksiyonlarından sonra sıra futbol kulüplerine geldi. "Paramla başka ne satın alabilirim?" diye düşünme lüksüne sahip olan kişiler için, milyonlarca futbolseverin yaşamına heyecan katan bir futbol takımına sahip olmanın farklı bir getirisi var her halde. O milyonlarca taraftarın gönül bağına ve heyecanına hükmetme olanağını eline geçirdiğini hissetmek için yüz milyonlarca doları, euroyu, sterlini gözeten çıkaran yeni zenginler, futbolu bir para oyunu haline getiren tablonun bir yüzünü oluşturuyor. Tablonun diğer yüzünde ise 100 bin dolar haftalıkla (evet haftalık) geçinemediğini ileri sürerek zam isteyen futbolcuların yıldızlaştığı ortamda maç ve TV gelirleriyle ayakta durmakta zorlanan futbol kulüpleri var. PARANIN GÜCÜ Bu olgunun çarpıcı örnekleri futbolun beşiği İngiltere'de yaşanıyor. Rusya'da değişik yöntemlerle dolar milyarderi olan yeni zenginlerden Roman Abramovich, geçen yıl Londra'nın ünlü kulübü Chelsea'yi ele geçirdi. Chelsea'nin başarısı için 200 milyon sterlin dolayında parayı gözünü kırpmadan harcayan Abramovich, cömertliğinin ilk meyvesini 50 yıl sonra gelen lig şampiyonluğuyla aldı. Geçen hafta bu kez Amerikalı bir milyarder, Malcolm Glazer, İngiltere'nin en popüler ve en zengin kulüplerinden Manchester United'ın çoğunluk hisselerini ele geçirdi. Taparcasına bağlı oldukları futbol takımının hiç tanmadıkları bir Amerikalının malı haline gelmesi Manchester United taraftarlarını çılgına çevirmiş durumda. CHELSEA VE M. UNITED Öte yandan İspanya'nın ünlü kulübü Barcelona'nın 105 yıllık tarihinde ilk kez formasına reklam almak için ciddi pazarlıklar içinde olduğu belirtiliyor. İspanya'nın Katalonya bölgesinin gururlu temsilcisi olan Barcelona'nın formasına adını yazdırmak için 100 milyon euro dolayında bir parayı gözden çıkardığı söylenen taraf ise bu kez yeni zengin bir şahıs değil, yeni zenginleşmekte olan bir ülkenin komünist hükümeti. Çinliler, Beijing'de (Pekin) yapılacak 2008 Olimpiyat Oyunları'nın tanıtım programı çerçevesinde Barcelona formasında "Beijing 2008" ibaresinin yer alması için kesenin ağzını açmaya niyetli görünüyor. Nereden nereye? Sahadaki futbol hâlâ bir topla ve 11 oyuncuyla, çoğunlukla ayaklar kullanılarak oynanıyor, milyonlarca futbolsever de sahadaki futbol için yanıp tutuşuyor ama futbol endüstrisi, parayla oynanan oyunların belirleyici olduğu bir alana dönüşmüş durumda. ÇİN FORMALI BARCELONA Kemal Derviş önemli bir uluslararası göreve atandı. Derviş'in başına geçeceği Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), dünyada yoksullukla mücadelede en önemli rollerden birine sahip olan kuruluş. Dünyanın hali belli olmaz ama zengin ülkeler sözünde durursa, önümüzdeki on yılda atılacak olan adımlar, yoksulluğun azaltılması konusunda yaşamsal önem taşıyacak. Ayrıca Birleşmiş Milletler örgütünün kapsamlı biçimde yeniden yapılandırılması söz konusu. Derviş'in her iki alandaki çabalara önemli katkılarda bulunması bekleniyor.Derviş'in bu göreve atanmış olması, dünya sahnesinde olumlu vesilelerle anılmak isteyen Türkiye için de olumlu bir gelişme. Ancak bu gelişmeyi farklı değerlendirenler de var. Derviş'in dünyanın gözünde itibarlı bir göreve atanmış olması, Türkiye'yi ilelebet kendi çıkmazlarıyla boğuşan bir ülke olarak muhafaza etme hevesindeki Türklerin yarasını deşmiş görünüyor. Çeşitli komplo senaryolarının kahramanı haline getirilmeye çalışılan Derviş, iç çekişmelerle çıkmazlara sürüklenmiş bir Türkiye'de halkın tepkisini sömürerek kendine isim yapan kimileri için, bir tehlikeydi gerçekten. Çıkmazdan kurtulmuş, dünyadaki gelişime ayak uydurmuş, Avrupa ile bütünleşmiş bir Türkiye'de kendilerine rol kalmayacağını düşünenler Derviş'e, kendilerince haklı bir tepki gösteriyor. Dünyada itibar gören her Türk'ün de artık bu tür tepkilere alışması gerekiyor galiba. oulagay@milliyet.com.tr Derviş'in deştiği derin yaralar