Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       TC Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel tarafından geçen hafta açıklanan döviz kuru ve para politikasıyla ilgili kararlar demeti, 21 - 22 Aralık'ta IMF (Uluslararası Para Fonu) yönetimi tarafından onaylanması beklenen stand - by anlaşmasına esas olan kapsamlı programın yalnızca bir parçası. Kuşkusuz önemli bir parçası ama program bundan ibaret değil. Sayın Erçel'in altını çizerek belirttiği gibi, kur ve para politikalarıyla ilgili kararlar demetinin hedeflendiği biçimde yürümesi için kamu maliyesi cephesinde belirlenen hedeflerin eksiksiz olarak gerçekleşmesi şart. Sayın Erçel kararların bu noktada açıklanmasında, IMF anlaşmasının yanı sıra, "deprem vergisi" ile kamu gelirlerinde sağlanan artışın da etkili olduğunu belirtti.
       Hükümetin aldığı en büyük risklerden biri işte tam bu noktada. 2000 yılı için fevkalade iddialı bir faiz dışı bütçe fazlası hedefi belirlenmiş, faiz dışı bütçenin GSYİH'nin (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) % 5.7'si kadar fazla vermesi hedeflenmiş. Bu hedef tutarsa bütçe açığı / GSYİH oranı da hızla aşağı çekilebilecek. Kağıt üzerinde güzel de ciddi bir daralmadan çıkacağı umulan bir ekonomide bu çapta bir faiz dışı fazla yaratmak ve bütçe açığını hızla aşağı çekmek pek de kolay olmayacak herhalde.
       Bu noktada "eh canım, bir hükümetin bütçede koyduğu hedeflerden sapması alıştığımız bir olay" diye düşünenler olabilir. Ancak bu kez durum farklı. Eğer hükümet bütçe ve kamu açığı cephesinde hedeflerini tutamazsa ya da tutamayacağı anlaşılırsa geçen hafta açıklanan kur ve para politikası da bütün inandırıcılığını anında yitirir, başlangıçtakinden de kötü bir noktaya geliriz.
       Evet bu programın arkasında IMF'nin ve ABD'nin desteği olduğunu herkes bilecek, kamu kesiminin dış dünyadan sağlayacağı 11 milyar dolar hedeflere ulaşmanın güvencesi olacak deniyor ama biz içerde kamu kesiminin harcama disiplinini sağlayamazsak ve kamu açıklarını hızla aşağı çekemezsek bu program yürümez diye düşünüyorum.
       İkinci büyük risk ise gelecek yılın ilk aylarında fiilen gerçekleşecek olan enflasyonun programda belirlenen hedeflerin belirgin biçimde üstüne çıkması halinde ortaya çıkacak. Bu taktirde % 20 ücret ya da gelir artışı verilen işçiyi, mamuru, çiftçiyi oyalamak da çok zor olacak; sanayiciyi ve ihracatçıyı
       programın yürüyeceğine inandırmak da.
       Hükümetin böylesine büyük riskler almış olması, başlangıç noktasında programın inandırıcılığını artırıyor, "bunlar köprüleri yaktılar, mutlaka dediklerini yapacaklar" yorumlarına yol açıyor. Ama ya yapamazlarsa? Bunu düşünmek bile tatsız.



Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr