Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Devlet Bakanı Ali Babacana bağlı olan Hazine Müsteşarlığından önceki gün yapılan açıklama bu nedenle sürpriz oldu. Sayın Babacanın, orta vadeli bir işbirliğinin koşullarını konuşmak üzere IMF Türkiye masası sorumlusu Mogadamı acilen Türkiyeye davet ettiği anlaşılıyordu. Benim aldığım duyumlara göre, başından beri IMF ile yeni bir anlaşma yapmaktan yana olan Sayın Babacan, nihayet kendi hükümetindeki gerekli kişileri ikna ederek bu daveti yapmış olabilir. Türkiyenin 2005 Şubatında bitecek olan mevcut stand - by anlaşması sonrasında IMF (Uluslararası Para Fonu) ile ilişkilerini nasıl sürdüreceği uzun süredir tartışılıyordu. TC Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, sık sık "IMFsiz olmaz" mesajları veriyor ve zaman zaman hükümet içinden tepki alıyordu. IMF ile ilişkilerin nasıl devam edeceğinin belirlenememesi ise iş aleminin önemli bir bölümünde ve finans piyasalarında bir tedirginlik yaratıyor ve hükümete "Bir an önce IMF ile nasıl devam edeceğinizi belirleyin" çağrısı yapılıyordu. Biraz da AKP hükümetine güvensizlikten kaynaklanan bu tedirginliği duyan ve yansıtanlar arasında benim gibi gazete yazarları da vardı. Hükümet kanadından ise bu konudaki kararın eylül ayında verileceği ve bu arada Türkiyenin kendi üç yıllık programını hazırlamakta olduğu haberleri geliyordu. IMFye verilen son niyet mektubunda da bu konuda net bir ifade kullanılmamıştı. Evet konumuz gene Amerika sevgili okurlar, daha doğrusu, önümüzdeki kasım ayında yapılacak olan ABD başkanlık seçimi. "Bu adam Amerika ile ve Başkan Bushla bozdu, sanki dünyada ve Türkiyede ilgilenecek başka konu yok mu?" diyenler varsa onlara verilecek cevabım hazır: Dünyanın tek süper gücü sayılan ABDnin başındaki kişinin tavrı ve politikası bütün dünyayı etkileyebiliyor. Kasımda yapılacak başkanlık seçimi de bu nedenle çok önemli ve şu soruları şimdiden sorup cevaplarını düşünmekte fayda var: Amerikayı hemen bütün dünyanın nefret ettiği bir ülke haline getirmeyi başaran (!) George W. Bushun seçimi kazanması ve görevde kalması mı daha iyi olacak dünyamız için ve hepimiz için? Yoksa rakibi John Kerrynin kazanması ve Bush saltanatının sona ermesi mi?Sağdan ve soldan fikir yürüten kimilerine göre hiç önemi yok bu seçimin. Seçimi Kerry de kazansa fazla bir şey değişmeyecek ve o da dış politikada Bushun yolundan gidecek. Bush yandaşlarının doğal olarak benimsediği bir bakış açısı bu. Özetle şöyle diyorlar: "Tercihinizi etkileyecek en önemli konu, seçilecek başkanın dış politikadaki tutumu ve özellikle ABDnin teröre karşı savaşı kazanmak için neler yapacağı ise oyunuzu bu işlerin acemisi Kerryye değil, başkomutan olarak kendini kanıtlamış bulunan Busha verin." Bush yandaşı olmadıkları, hatta "Amerikan emperyalizmi"ne karşı oldukları halde "ha Bush, ha Kerry, al birini, vur ötekine, ikisi de hakim sınıfların adamı" diyenlerin ise bu seçimin özel önemini kavrayamayan, yüzeysel bir bakış açısına takılıp kaldıklarını düşünmek mümkün bence. Bush mu Kerry mi kazansın? Bushtan nefret ettikleri halde bu seçimde Busha oy vermenin daha uzak görüşlü bir davranış olacağını düşünen Bush karşıtları da var. Bu görüşü savunanlara göre Kerry seçimi kazanırsa pek çok alanda çıkmaza girmiş ve dünyanın gözünde itibar yitirmiş bir ülke devralacak ve bu olumsuz tabloyu olumluya çevirmesi çok zor olacağı için ister istemez puan kaybedecek. Oysa seçimi Bush kazanırsa kendi yarattığı çıkmazların içinde bocalayacak, hemen her alanda yeni başarısızlıklara uğrayacak ve seçmenin gözündeki itibarı sıfıra inecek.Bushun bu acıklı serüveni Cumhuriyetçi Partinin uzun yıllar iktidar yüzü görmemesine yol açabilecek. Bushun iktidarda kalmasının dünyada ABDye karşı doğmuş olan tepkileri daha da artırarak ABDnin dünyaya hükmetme planına yeni darbeler vurabileceğini ileri süren ve bu nedenle Bushun desteklenmesini önerenler de var.Bu görüşlerde gerçek payı yok değil. Bush yönetiminin küstah ve pervasız davranış biçiminin dünyanın büyük bölümünü ABD karşıtı haline getirdiği ortada. ABDnin demokrasi ve insan hakları savunucusu olarak dünyaya sattığı imajın, Iraktaki akıl almaz işkence öyküleriyle ve ABDdeki özgürlük kısıtlamalarıyla paramparça olduğu da bir gerçek. İşte bu gibi gerekçelerle Bushun bir dönem daha iktidarda kalmasını savunmak mümkün. Usame bin Ladin ve El Kaidenin seçimi Bushun kazanmasını istediği yolundaki iddia da bu çerçeveye oturuyor. Bush kalsın mı? Kerrynin kuracağı bir yönetimin Bushunkinden pek farklı olmayacağını ileri sürenlerin bir dayanağı da Kerrynin seçim kampanyası sırasında Bushun dış politikasına fazla saldırmaması. Buradaki amaç, Bush karşıtı ve savaş karşıtı bir söylemle ortadaki seçmeni yabancılaştırmamak. Demokrat Partinin kendi tabanındaki Bush karşıtlığı ise fevkalâde sağlam ve Kerry, ortadaki seçmenin de oyunu alarak başkan seçildiği takdirde kendi tabanının sesine daha fazla kulak verecek. Bunun anlamı ise şu: Kerry hemen her alanda Bushun izlediği çizgiden çok farklı bir çizgi izleyecek, dış politikada Bushun buyurgan tavrını terk ederek çok taraflı bir işbirliğinin zeminini oluşturmaya ve ABDyi "korkulan değil sayılan ülke" haline getirmeye çalışacak. Bunun olumlu yansımaları ise tüm dünyada hissedilecek.Dünyanın Bushtan, Tanrıdan ilham aldığını söyleyip kendi keyfine göre bir küresel düzen kurmaya heves eden, uluslararası hukuku tanımayan ve her sorunu asker gücüyle çözmeye kalkışan, çevre sorunlarına duyarsız bir ABD Başkanından bir an önce kurtulması herhalde hepimizin yararına olacak. oulagay@milliyet.com.tr Umut Kerryde...