Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Dünyada ve Türkiye'de 2004 yılının jokerinin faiz oranları olacağını ve "joker"in de İngilizcede "şakacı" anlamına geldiğini 28 Aralık 2003'de Makro Bakış köşesinde yer alan yazımda yazmıştım. Daha yılın birinci ayı dolmadan ilk şakasını yaptı bizim "joker" ve piyasaları dalgalandırdı.
Üstelik bu tam bir şaka da değildi, olası bir şakanın ima edilmesi bile piyasaları yerinden oynattı. ABD ve Avrupa'da borsalar değer yitirdi, dolar euro karşısında bir miktar değer kazandı.
Yaşanan olay, ABD Merkez Bankası konumundaki Federal Rezerv Bankası'nın (FED) faizleri bir süre sonra yükseltebileceği konusunda bir imada bulunmuş olmasıydı. ABD ekonomisinin durgunluğa sürüklendiği 2001 yılından bu yana sürekli olarak faizleri düşüren ve son 40 yılın en düşük düzeyinde tutan FED'in böyle bir imada bulunması bile piyasaları ateşlemeye yetti. Uzun süredir sürmekte olan bir eğilimin tersine dönebileceğinin ilk sinyalinin alınmış olması piyasaları etkiledi. Bu imanın eyleme dönüşmesi ve FED'in faizleri yükseltmesi halinde bunun borsalardaki iyimserliği azaltması ve doların değerini olumlu etkilemesi olası. FED Başkanı Alan Greenspan kur paritesi konusunda tahmin yapmanın yazı - tura atmaktan bir farkı olmadığını söylüyor ama FED'in faizleri ilerde bir noktada yükseltebileceğini ima etmesi doların değer kazanmasına neden olabiliyor.
Tekrar ediyorum, bu yıl gözünüz "joker" de olsun. Hem dünyada hem Türkiye'de faizlerin seyri çok şeyi etkileyebilir.

Davos'a kadar gidip Dünya Ekonomik Forumu'na katılmanın en büyük yararı, dünyanın gündemi hakkında bir fikir edinmek oluyor. Devletteki, siyasetteki, iş dünyasındaki belirleyici rolleri ya da fikir üretimine katkıları nedeniyle öne çıkan kişilerin bu gündem hakkındaki görüşlerini, değerlendirmelerini öğrenmek açısından da bulunmaz bir fırsat yaratıyor Davos Forumu. Forum mekanında sergilenen çok sayıda yayın ve broşürde yer alan yazı ve yorumlar da bu sürece katkıda bulunuyor.
Bu yıl bu ortamda bir hafta geçirdikten sonra benim vardığım sonuç şu oldu: ABD, 11 Eylül sonrasında takındığı tavır ve izlediği politikalarla dünyayı yanlış bir gündeme kilitlemiş durumda. ABD, "teröre karşı savaş" ilan ederek aslında bir sonuç olan terörü dünyanın en önemli sorunu gibi gösteriyor ve terörün asıl nedeni olan sorunların ikinci plana düşmesine yol açıyor. Teröre karşı savaşı, terörü desteklediği varsayılan ülkelere karşı fiili savaşa dönüştüren ABD'nin Afganistan'da ve Irak'ta yaşamakta olduğu sorunlar ise bu savaşta zafer kazanmanın ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor. Öte yandan yüzmilyonlarca insanı etkileyen ve teröre de zemin hazırlayan asıl önemli sorunlar gündemde hakkettikleri yeri alamıyor.

RAKAMLAR VE SORUNLAR
Dünya Ekonomik Forumu'nun dünyanın daha iyi yönetilmesini sağlamak amacıyla gündeme getirdiği "Küresel Yönetişim Girişimi"ni (Global Governance Initiative) tanıtan yayında yer alan veriler, küresel gündemin ABD tarafından nasıl saptırıldığını çarpıcı biçimde gösteriyor. Grafikte de görüldüğü gibi dünyada terör saldırıları nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı yalnızca 11 Eylül saldırısının gerçekleştiği 2001 yılında 3.500'ü aşmış, diğer yıllarda rakam 500'ü bile bulmuyor. Bu rakamlara bakarak terörü ve tahribatını küçümsemek doğru değil kuşkusuz ancak yüz milyonlarca insanı etkileyen ve insanlığı temelinden sarsan tüm diğer sorunları ikinci plana itip salt terörle savaşa odaklanmanın çıkar bir yol olmadığı da ortada.
Dünya Ekonomik Forumu'nun yayınında yer alan verilere göre dünyamızda yaşayan 6 milyar dolayındaki insanın 2.8 milyarı hâlâ günde 2 doların altında kalan bir gelirle yaşamak zorunda. Bunlardan 1.2 milyarının geliri günde 1 doların da altında. Dünyada 800 milyon insan açlıkla boğuşuyor. Sağlık hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle, her dakikada bir anne doğum yaparken yaşamını yitiriyor, 5 yaşına gelmeden ölen çocukların sayısı yılda 11 milyonu buluyor. Kapsamlı önlemlerin alınmaması halinde halen 40 milyon dolayındaki AIDS'li sayısının 2010'a kadar 85 milyonu bulması ve 2020'ye kadar 70 milyon kişinin bu hastalık nedeniyle ölmesi bekleniyor. Çevre kirlenmesinin ve karbondioksit gibi gazların dünyanın iklimini ve ortamını nasıl bozmakta olduğunu artık somut örneklerle görüyoruz. Grafikte görüldüğü gibi, son 50 yıldaki kirlenmenin açık farkla başsorumlusu olan ABD, acil önlemler alınmasını öngören Kyoto Anlaşması'na karşı çıkıyor. Dünyada her çocuğa asgari düzeyde eğitim sağlanması için 5.6 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyaç var ama sağlanabilen kaynak 1.5 milyar dolar düzeyinde. ABD'nin "terörle savaş" bahanesiyle daha da artırdığı silahlanma harcamaları ise yılda 450 milyar doları aşıyor.

SINIFTA KALAN DÜNYA
Bütün bu veriler dünyayı yönetme iddiasındakilerin yanlış gündeme takıldığını gösteriyor. Küresel Yönetişim Girişimi'nin dünyanın gidişatını değerlendirmek üzere, dünyaca tanınmış uzmanlardan oluşturduğu grubun verdiği notlar da bunu doğruluyor. Dünyayı yönetenlere 10 üzerinden not veren bu uzmanlar grubunun çeşitli konularda verdiği notların ortalaması şöyle:
• Barış ve güvenliğin sağlanması : 3
• Yoksulluğun azaltılması : 4
• Açlığın önlenmesi : 3
• Eğitimin yaygınlaştırılması : 3
• Sağlık hizmetinin gelişmesi : 4
• Çevrenin korunması : 3
• İnsan haklarının korunması : 3
Görüldüğü gibi dünyayı yönetenlerin notları hayli yüksek(!) Bu yönetim anlayışını ve küresel öncelikleri değiştirecek bir "darbe"ye ihtiyaç olduğunu da çoğu kimse kabul ediyor ama bunun nasıl başarılacağı konumunda henüz bir fikir birliği sağlanmış değil.

Bin Ladin'den alınacak ders
"Terörle savaş" gündemin baş sırasına oturtulunca terörü simgeleyen Usame bin Ladin de korku ve hatta hayranlıkla anılan bir isim haline getirildi. Davos'ta bu yılki oturumların birinde "Teröristlerden neler öğrenebiliriz?" sorusuna cevap arandı. Dünyaya tek başına hükmetmeye kalkıştığı için yaygın tepki çeken ve düşman kazanan ABD, bu gerçeği kabul etmeyi reddettiği için, Bin Ladin gibi bu gerçeği görerek ABD'ye karşı eylem yapanları dâhi mertebesine yükseltmek zorunda kalıyor.