Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ancak bu olayın küresel oyundaki yerini ve geleceğe dönük önemini kavramayıp, çoğu kez geçmişten miras kalan kaygı ve korkularla Türkiyenin AB üyeliğini engellemeye çalışanların da hissedilir bir ağırlığı var Avrupada. Kendinden beklenmeyen bir performans göstererek, tam üyelik koşullarını yerine getiren Türkiyeyi bıktırmak ve caydırmak için 17 Aralık öncesinde havayı bulandırmaya çalışanlar da bunlar. Türkiyenin Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşmesinin Avrupa için 60 yıl önceki Normandiya çıkartması kadar önemli olduğunu söyleyen Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischerin bu saptaması çok yerinde. AB liderlerinin 17 Aralıkta verecekleri karar Türkiyenin geleceği için olduğu kadar, hatta belki ondan da fazla, ABnin geleceği için tayin edici olacak. Türkiyeye tam üyelik yolunu açacak bir Avrupa, küresel pokerde iddialı olduğunu gösterecek. Yaklaşık yarım yüzyıllık bir geçmişi bulunan ABnin, aşılmaz görünen hangi engelleri aşarak bugüne geldiğini hatırladığımızda, Türkiyeye karşı yükselen bu "istemezük" seslerinin, ABnin 17 Aralıkta tarihi bir dönemeci daha dönmesini engelleme şansının fazla olmadığı sonucuna varabiliriz. 1950lerde Avrupa Demir ve Çelik Birliği olarak başlayıp önce üye ülkeler arasında bir ortak ticaret alanına ve gümrük birliğine, daha sonra tam bir ekonomik bütünleşmeye doğru giden ve üye sayısı sürekli artarken sonunda siyasal bir boyut da taşıyan "AB" adını alan bu hareketin başarıları arasında öncelikle sayılması gerekenler şunlar: Yüzyıllar boyu birbiriyle savaşan ülkeler ve milletler arasında kalıcı bir barışın ve işbirliğinin sağlanması.Sonunda tek paraya da geçilerek ekonomik entegrasyonda çok ileri bir aşamaya gelinmesi.Portekiz ve İspanyada (ve daha sonra Yunanistanda) faşist diktatörlüklerin son kalıntılarının temizlenmesi sonrasında bu ülkelerin demokrasiye geçişinin kolaylaştırılması.Stalinist rejimlerden çıkan Doğu Avrupa ülkelerinin ABnin içine alınarak demokrasilerinin ve gelişme süreçlerinin konsolide edilmesi. Bütün bu süreçte en fazla dikkat çeken nokta, kendi etrafında bir çekim alanı yaratan ABnin, oyun kurallarını ve müktesebatını gönüllü olarak kabul etmeyi taahhüt eden ve bu taahhütlerini gerçekleştiren ülkeleri içine alarak etki alanını genişletmesi. AB bu yöntemle, temelde piyasa ekonomisine, çoğulcu demokrasiye ve gönüllü katılıma dayanacak bir küresel düzenin Avrupa çapındaki modelini de oluşturmuş oluyor. Bu model, askeri ve siyasi gücünü kullanarak tek başına hükmedeceği bir küresel düzen oluşturmaya çalışan ABDnin tasarımına karşı bir seçenek oluşturuyor. ABnin başarısı Şimdi gelinen noktada ABnin Türkiyeyi içine alması, küresel düzen için oynanan büyük pokerde çok önemli bir kozu eline geçirmesi anlamına gelecek. Çok kritik bir bölgede, Müslüman nüfusu sahip büyük bir ülke olan Türkiyenin AB müktesebatına uyum sağlayarak ABnin bir parçası haline gelmesi, ABnin küresel düzen seçeneğinin, Ortadoğuyu ve Avrasyayı da etkileyecek bir seçenek haline gelmesini sağlayabilecek. AB, bu hamlesiyle ABD karşısında daha avantajlı bir konuma gelebilecek.Öte yandan Avrupa, yaşlanan nüfusuyla ve kendini yenilemekte zorlanan ekonomisiyle de taze kana muhtaç. Türkiye bu açıdan da Avrupa için tamamlayıcı olabilecek niteliklere sahip. Stratejik düşünebilen Avrupalılar Türkiye ile bütünleşmeyi savunurken bunu da hesaba katıyorlar.Başbakan Erdoğanın 11 Eylül sonrasının koşullarını iyi değerlendirerek ve küresel pokeri doğru okuyarak Türkiyeyi bu oyunun önemli bir oyuncusu haline getirme yolunda olduğu söylenebilir. Ancak poker risk alarak oynanan bir oyundur ve oyun büyüdükçe riskler de büyüyebilir. oulagay@milliyet.com.tr Türkiyenin önemi