Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İlk torun olarak benim de özel bir yerim vardı onun gözünde. Beni alabildiğince şımarttığı da bir gerçekti. Babaannemin beni en çok etkileyen yanı ise çevresine toplandığı herkesi sarıp sarmalayan, akıl almaz genişlikteki kucaklayıcılığı idi. Onun evi, akla gelebilecek her kesimden insanın teklifsizce girip çıkabileceği, tam bir doğallık içinde evdeki kollektif yaşama katıldığı bir yerdi. Evin işi elbirliğiyle görülür, paradan - puldan fazla söz edilmezdi. Sanki herkes "büyükhanım"a bağlı geniş bir ailenin parçasıydı. Bayram günlerinde bu geniş aile daha da genişler, bizlerin yanı sıra, "Laboratuvar" diye anılan Çemberlitaştaki aile firmasının birçok çalışanı da "büyükhanım"ın elini öpmeye gelirdi. Kendi adıyla anılacak olan ilaç firmasının temelini Cağaloğlundaki mütevazi kimya laboratuvarında atan dedem İbrahim Ethem Bey benim doğduğum yıl vefat ettiği için onunla ilgili hiç bir anım yok. Bir yandan dört erkek çocukla baş ederken diğer yandan iş hayatında eşine destek olan babaannemin ise çok özel bir yeri var anılarımda. Şımartılmış torun olarak babaannemin evinde tattığım sınırsız özgürlük, bu bayram günlerinde sınırlandığı için biraz canım sıkılır ve bu bayram ziyaretinin bir an önce bitmesini isterdim. Yıllar sonra o günlere, o bayramlaşmalara bile bir özlem duyacağım ise aklımın ucundan bile geçmezdi."Eski güzel günler"i özlemenin çok doğal, çok insani bir tarafı var aslında. İçinde bir hüzün de barındıran bu özlemi yaratan şey, o eski günlere dönme arzusu değil. O yaşantının bir daha yaşanamayacağını, o ortamın bir daha yaratılamayacağını bilmemiz besliyor bu özlemi. İmkansızlıkla beslenen bir özlem bu.Benim böyle bir özlemi dile getirmeme yol açan düşünce zinciri ise bambaşka bir noktada başladı. Beni "eski güzel günler"i düşünmeye Almanlar itti. Berlin Duvarının yıkılışının 15. yıldönümünde yaşananlarla ilgili olarak okuduklarım başlattı bu düşünce zincirini. Anladığım kadarıyla hiç de coşkulu geçmemişti bu kutlamalar. İki Almanyanın birleşmesi sonrasında Doğuya 1.5 trilyon euro tutarında muazzam bir mali destek sağlayan Batılılar da, hayat standartlarındaki sıçramayı küçümseyerek Batılıların standardına erişememekten yakınan Doğulular da şikayetçiydi hallerinden. Almanyanın ünlü dergisi Der Spiegelin yazarı Henryk Broderın yazdığına göre Doğulular bu 15 yılın sonunda, "bizim için eşitliğin özgürlükten daha önemli olduğunu anladık" diyordu. Eski günlere özlem Çevirisi Wall Street Journalda yayınlanan yazısında Broder, Berlin Duvarının yeniden yükselmesini ve iki Almanyanın ayrılmasını savunanların giderek çoğaldığını ve bu hedefe yönelik bir siyasi parti kurma girişiminin yaygın ilgi gördüğünü belirtiyor. Tüm Almanyayı kapsayan bir kamuoyu araştırması Almanların % 21inin duvarın yeniden örülmesini istediğini ortaya koymuş.Bugünlerde tüm dünyalıları kapsayan bir kamuoyu araştırması yapılsa ve "sınırların ortadan kalktığı ve sizin oylarınızla seçilmemiş bir başkanın zorba yumruğuyla sizi yönetmeye kalkıştığı bir dünyada mı yaşamak istersiniz; yoksa ulusal sınırların korunduğu, her toplumun kendi kaderini belirlediği bir dünyada mı?" sorusu sorulsa sonuç ne olurdu acaba?Eski günlere dönmenin, yıkılmış duvarları yeniden yükseltmenin kolay olmadığını biliyorum. Eskiye dönmenin kendi başına bir kurtuluş yolu olmadığını da. Buna karşın bir bayram gününde bunları düşünmenin de kendine göre bir anlamı yok mu?Hepinize iyi bayramlar efendim. oulagay@milliyet.com.tr Duvarlar kalsa mıydı?