Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İSO Başkanı Kavi çözüm için kesimlerarası diyalog öneriyor.

Geçen yıl, 28 kasım günü bu köşede yer alan "Bu krizi ben yazmayacağım" başlıklı yazıya şöyle başlamışım: "Biz, yani ekonomiye dışardan bakıp ahkam kesenler 'kriz' sözcüğünü çok sık kullanıyoruz ama iş hayatının içindekiler bu sözcüğü hiç sevmiyorlar. Krizin göbeğindeyken bile kriz sözcüğünü duymak çoğu işadamının hiç de hoşuna gitmiyor."
Aradan geçen altı ay içinde sözümü tutmak ve krizi yazmamak için hayli çaba gösterdim. Şimdi aradan altı ay geçti, ben hala krizi yazmak istemiyorum ama bir yandan ekonomideki çıkmazın yeni boyutlar kazandığını, bir yandan da "kriz" sözcüğünün işadamlarımızın ağzında giderek daha sık duyulduğunu görüyorum ve artık daha fazla dayanamayacağımı hissediyorum. Çeşitli gazetelerde krizin farklı boyutlarını yansıtan yorumcuların kervanına katılırken öncelikle sanayicinin dertlerine kulak vererek yapmanın yararlı olabileceğini düşündüm.

Bıçak kemiğe dayandı

Anadolu sanayicisimin kendine özgü sorunları olduğuna, ayrıca her sektörde farklı sorunlar yaşandığına kuşkum yok ama genel havayı koklama bakımından kritik noktada bulunan İstanbul Sanayi Odası'nın Yönetim Kurulu Başkanı Hüsamettin Kavi'ye sordum durumu. Sayın Kavi'yi epeydir tanıyorum, başlıca şikayetlerini öteden beri biliyorum ama bu kez farklı bir noktada olduğunu hissettim. Sanki artık bıçak kemiğe dayanmış, Kavi'nin deyimiyle ,"sanayici kopma noktasına gelmişti".
Bunun ne anlama geldiğini sorduğumda şöyle bir yanıt aldım İSO Başkanı'ndan:
"Daha önceki dönemlerde, 'üretimi nasıl sürdürürüm, işimi nasıl yürütebilirim' diye gelirdi bize insanlar. Şimdi son aylarda, 'işimi nasıl devredebilirim, bu işin içinden nasıl sıyrılabilirim', diye geliyorlar. Bir yandan talep düşüşü diğer yandan faiz çıkmazı içinde bunalan sanayicinin umutsuzluğa itildiğini görüyor ve kaygı duyuyorum.İşsiz kalanların durumunu düşündükçe kaygılardım daha da artıyor."

Diyalog eksikliği

Özellikle faiz çıkmazının firmaları ciddi bir finansman darboğazına ittiğini belirten Kavi, "bunu çok fazla duymuyorsunuz çünkü herkes derdini ancak en yakınına anlatabiliyor ama giderek yaygınlaşan bu sorunun bankalar için de sorun haline geleceğini işin içindekiler görüyor", diyor.
Hayli karamsar bir tablo çizen ve Türkiye ekonomisinin çok boyutlu sorunlarla karşı karşıya olduğunu kabul eden Kavi buna karşın hala bir çıkış yolu bulunabileceğini düşünüyor ve çözümü kesimlerarası diyalogda aramak gerektiğini savunuyor. Hükümetin bir an önce kurulmasını ve tebrikleri kabul etmek için harcayacağı iki günü tüm kesimlerin katılacağı bir toplantı düzenleyerek geçirmesini öneren Kavi, "herkesin diğer kesimlerin sorunlarını da duyması diyalog içinde bir çözüme varma şansını artırır", diye konuşuyor.


Duygu toplumu kendi çıkmazını yaratıyor

İlk bakışta insanın üstüne yıkılacakmış gibi gelen gökdelenlerin oluşturduğu bir cangılı andıran New York'a bir de tepeden bakmak için çıktığımız Dünya Ticaret Merkezi'nin teras katında, Türkçe konuştuğumuzu duyup lafa karışan bir görevliyle karşılaşınca şaşırdık. Seçimler sırasında birkaç hafta Türkiye'de kaldıktan sonra yerleşmiş olduğu New York'a dönen vatandaşımız, "Türkiye son üç yılını türban ve Refah tartışmasıyla harcadı, şimdi üç yılı da MHP'yi tartışarak geçirir her halde", derken umutsuzluğunu dile getiriyordu.
Bu konuşmadan bir hafta sonra Türkiye'ye döndüğümde Amerika'ya yerleşen vatandaşımızın yanıldığını anladım. Türkiye türban tartışmasını bile aşamamıştı henüz; 2000 yılına sekiz ay kala yapılan bir seçim sonrasında Türkiye'nin gündemi bir kez daha türban tartışmasına kilitlenmişti.

Türkiye'ye komplo mu?

Dünya Ticaret Merkezi'nin teras katında, çekilen hatıra fotoğraflarının dağıtımını yapan vatandaşımız gibi Türkiye dışında yaşayıp Türkiye'ye bakanların belki daha net görebildikleri bir cinneti yaşıyoruz galiba. Bırakın 21. yüzyılın eşiğinde dünyada yaşanan büyük değişimin ergeç hepimizi sarsacak olan etkilerini, ülkenin içinde halen yaşanmakta olan sorunlara karşı bile inanılmaz bir kayıtsızlık var Türkiye'de. Ekonomideki derin çıkmaz, uluslararası ilişkilerdeki çok boyutlu sorunlar, siyasetteki tıkanma geri planda kalmaya mahkum bu ortamda. Komplo teorilerini pek sevmem ama Türkiye'nin ilerlemesini, 21. yüzyıla tutarlı bir hedef koyarak girmesini önlemek için büyük bir komplo kurulmuş sanki, birçok kişi de vatanı, milleti, dini, laikliği kurtarmak için çalıştığına inanarak bu komploda kendisine verilen rolü oynuyor.
Aslında komplo teorilerine başvurmadan da Türkiye'de olup biteni ve bunun kimilerince algılanış biçimini açıklamak mümkün belki de. George Orwell'in Nazizm'in yükseliş döneminde yazdıkları hala geçerli galiba. Şöyle yazmış Orwell, 1936'da: "Dünyaya yön veren enerji aslında duygulardan fışkırır. Irkçı gurura kapılma, lidere tapınma, dinsel inançları savunma, savaş tutkusu gibi duygusal eğilimleri çağdışılık olarak gören liberal entelektüeller, bu duyguları paylaşma hasletlerini de kökten yokettikleri için, bunlar karşısında eylem gücünü de bulamazlar."

Duygu çıkmazı

Bu tür duygusal patlama nöbetlerinin ülkelere ve toplumlara neler getirdiğini tarihten bilmemiz de bunların yeniden yaşanmasını önlemiyor ve Türkiye ne yazık ki böyle bir maceraya sürüklenmeye aday gibi görünüyor. 1980'lerde dışa açılmanın ve dünyayla bütünleşmenin, yeni teknolojilere yönelmenin heyecanını yaşayan Türkiye'de şimdi tam tersine içine kapanmanın, dış dünyaya karşı cephe almanın sağda ve solda revaç bulduğu bir ortam var. Başımıza gelenlerin hep dış dünyadan, dış düşmanlardan, dış komplolardan kaynaklandığı izlenini yaygın. O zaman çare de dışa kapanmak ve "özüne dönmek" oluyor. Her kesim bunu kendine göre kanalize etmeye çalışıyor. Bu süreçte dünyadan kopmanın faturası gözardı edilerek, insanların duygu patlamalarını sömüren efsaneler yaratılıyor ve ülke bu duygu patlamalarının hesaplaşmasıyla uğraşırken 21. yüzyıla giden treni kaçırma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Klasik müzikte hoş sürprizler

Borusan Grubu'nun oda orkestrasını Gürer Aykal yönetiminde bir filarmoni orkestrasına dönüştürme kararı hoş bir sürpriz. Bu yıl 9 haziranda başlayacak olan İstanbul Müzik Festivali de klasik müzik meraklıları için sürprizlerle dolu. Bunların başında son bir yıl içinde yıldızı müthiş parlayan ve "piyanonun yeni Herkülü" diye anılan Arcadi Volodos'un 10 haziran günü AKM'de vereceği resital var. Her konseri olay olan 26 yaşındaki Rus piyanisti dinlemek gerçekten bir ayrıcalık olacak. Volodos'un yanısıra Vladimir Ashkanazi yönetimindeki Çem Filarmoni Orkestrası'nı, ünlü klarinetçi Sabine Meyer ve genç yeteneğimiz Fazıl Say'la birlikte dinlemek fırsatını bulacağız. Rinaldo Alessandrini ve Concerto İtaliano, soprano Galina Gorchakova ve Vivaldi'nin Bayezid operası Festivalin kaçırılmaması gereken diğer olayları arasında.


Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr