Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye ekonomisi de, dünya ekonomisindeki gelişmeye paralel olarak, 2002'den bu yana hızlı büyüme sürecine girmiş bulunuyor. Ancak Türkiye'nin büyümesini kaygıyla izleyen ve olası riskleri öne çıkaranlar da var. IMF yetkililerinin son dönemde yaptığı kimi açıklamalarda da, Türkiye'nin bundan sonra yaşanabilecek bir dalgalanmadan en olumsuz etkilenebilecek ülkelerden biri olduğu belirtildi. Dünya ekonomisinde son 40 yılın en başarılı büyüme performansı sergilenmekte. Dört yıldır sürmekte olan yüksek büyümenin gelecek yıl da sürmesi bekleniyor. Buna karşılık, halen yıllık toplantılarını yapmakta olan IMF'nin de aralarında bulunduğu ciddi değerlendirme odaklarının olası riskleri vurgulayan değerlendirmeler yaptığını ve bazı kaygıları öne çıkardığını dünkü yazımda belirtmiştim. Hükümet cephesinden gelen açıklamalarda ise olası risklerin dikkate değer olmadığı, her şeyin yolunda gittiği, büyüme performansının aksamadan süreceği vurgulanıyor.Hükümetin savunduğu çizgiyi genel olarak destekleyen ekonomistler de var. Onlara göre, Türkiye ekonomisinin hızlı büyüme sürecine girmiş olmasının başlıca nedeni, Türk sanayinin ve genel olarak ekonominin bir dönüşüm yaşamakta olması. Bu dönüşüm, Türk firmalarının hızlı verimlilik artışları gerçekleştirerek küresel rekabete ayak uydurmalarını sağlıyor ve Türkiye, ihracatı özendirmeyen döviz kuruna karşın, ihracatını artırmaya ve ekonomisini büyütmeye devam ediyor.Bu tezi savunanlar, dış açığın büyümesini, ekonominin büyük ölçüde dış finansmana bağımlı hale gelmiş olmasını ve yeni dış şokların olası darbelerini önemsemeye gerek olmadığını düşünüyor. Böyle düşününce kaygılanmaya da gerek kalmıyor.Türkiye'nin mayıs-haziran döneminde yaşanan dış kaynaklı dalgalanmayı sonuçta yalnızca yükselen faiz faturasıyla atlatmış görünmesi de bu görüşü savunanlara ve hükümet yetkililerine destek sağlıyor. Bu tür dalgalanmaların sınırlı hasarla atlatılmış olmasının, aslında ekonominin dış şoklara karşı ne kadar dayanıklı hale geldiğinin kanıtı olduğu ileri sürülüyor. Kaygıya gerek var mı? Dünya ekonomisindeki ve piyasalarındaki risklerin ve belirsizliklerin sürdüğü bir ortamda Türkiye için yazılan bu iyimser senaryonun hangi noktaya kadar geçerli olacağını kestirmek zor. Ne zaman olacağını belirtmeden "Dolar ve enflasyon patlar, özel sektör borç çıkmazına girer, ekonomi hızla daralır" diye felaket tellallığı yapmanın da fazla anlamı yok.Ancak Türkiye ekonomisinin son yıllardaki büyüme performansını yaratan şartların bu performansın sürmesini sağlayıp sağlayamayacağını artık ciddi biçimde tartışmaya başlamamız gerekiyor. Ben, Türk sanayinin bazı sektörlerinde ve firmalarında yaşanmakta olan dönüşümün, sanayimizin küresel rekabet ortamında sıçrama yapmasına, hatta ayakta kalmasına yetmeyeceğini düşünenlerdenim. Büyük ölçüde dış kaynağa dayanan büyüme sürecinin sürdürülebilirliği konusunda da ciddi kaygılarım var. Bunun nedenlerine başka bir yazıda değineceğim. oulagay@milliyet.com.tr Sürdürülebilir mi?