Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu anlayışın uzantısını bugün siyasette de görmek mümkün. Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) başarılı olmasını istemeyenler, AKP yönetimindeki Türkiyenin uluslararası alanda ilgi çekmesini, başarılı olmasını, övgü kazanmasını da istemiyorlar sanki. AKP karşıtlarında, Türkiyenin Avrupada ya da dış dünyada elde ettiği kazanımları küçümseme, ya da Türkiye için kazanım gibi görünen şeyin aslında Türkiyeye karşı kurulmuş bir tuzak olduğunu iddia etme eğilimi öne çıkıyor. AKP yandaşları ise AKPye ya da hükümete eleştiri yönelten herkesi hemen karşı kampın adamı olarak görüp tepki gösteriyor. Benim gibi, mümkün mertebe objektif bir gözle durumu değerlendirmeye çalışanların tepki alması kaçınılmaz bu ortamda. Davosta, Türkiyeden gelen gazeteci takımının bir bölümüyle bazı işadamlarımızın kendi aralarında yedikleri yemekte laf döndü dolaştı, Galatasaray - Fenerbahçe muhabbetine dönüştü. Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Ali Birand ve Hasan Cemal gibi Galatasaraylılarla Ferit Şahenk ve Ali Koç gibi Fenerbahçeliler birbirlerine takıldılar. Gecenin ilerleyen saatlerinde Galatasaraylılar Fenerbahçenin, Fenerliler de Galatasarayın Avrupa maçlarında bile yabancı takımın kazanmasını istediklerini, ezeli rakiplerinin uluslararası bir başarısının bile onları sevindiremeyeceğini itiraf ettiler. AKP hükümetinin yapısı ve davranış tarzı bana hâlâ fazla güven vermiş değil. Türkiyenin bu yılki Davos toplantılarındaki varlığı da fazla dikkat çekici değildi bence ama AKP yönetimindeki Türkiyenin dış dünyada farklı bir ilgi yarattığı ve önemli rollere aday görüldüğü yadsınmaz bir gerçek. Bu izlenim, son bir hafta içinde Davosta katıldığım toplantılarda duyduklarımın, orada elime geçen kimi araştırmalarda ve raporlarda okuduklarımın bir özeti. AKP hükümetinin (1)Türkiyeyi Avrupa Birliği (AB) ile bütünleştirme yolunda kesin adımlar atması; (2) Müslümanların ezici çoğunlukta olduğu bir ülkede, İslami kökenden gelen bir partinin, piyasa sistemi içinde kalarak ve demokrasiyi geliştirerek ülkeyi ilerletebileceğini göstermesi ve (3) Türkiyenin Ortadoğuda kilit rol oynayabilecek bir ülke olduğu izlenimini vermesi hep dikkatle izlenen gelişmeler. Şans faktörünün ve uluslararası konjonktürün de bu süreçte AKPye yardım ettiği söylenebilir belki. Ancak bugün gelinen noktada Türkiyenin özel bir önem kazandığı ortada. Bu fırsatı iyi kullanabilirsek hem ekonomide hem de dış politikada yeni kazanımlar elde edebiliriz. AKP ve dış dünya Türkiyenin bugün kazandığı önemin bir boyutu, AB ile bütünleşme yolunda atılan adımlarla ilgili. Türkiye, ABnin dış politika alanındaki en büyük başarısı olarak görülen genişleme sürecinin en kritik halkasını oluşturduğu için önem kazanmış durumda. Türkiyenin AB üyeliğinin önündeki engellerin herkes farkında ama ABnin Türkiyeden vazgeçmesinin çok zor olduğunu düşünenler de hayli fazla. Türkiyenin kazandığı önemin ikinci boyutu ise İslam dünyasından kaynaklanan küresel düzene başkaldırma tehdidine karşı oynayabileceği rolle ilgili.Davostaki ilginç oturumlardan birinde tartışılan, Shell şirketinin hazırlattığı 2025 senaryolarında da Türkiyeye hayli geniş yer ayrılıyor ve yukarda sözünü ettiğim iki boyut üzerinde duruluyor. AB ile uyum sağlamak için kayda değer bir dönüşüm geçirmekte olan Türkiyenin 2025de AB üyesi bir ülke olarak diğer Ortadoğu ülkelerine örnek oluşturabileceği ve AKPnin Türkiyede ortaya çıkardığı örneğin, radikal İslama karşı başarılı bir seçenek olabileceği belirtiliyor.Beğenelim ya da beğenmeyelim, AKP iktidarı Türkiyeyi, dünyanın geleceğine yön verme iddiasındakilerin gözünde önemli bir yere oturtmuş durumda. Bunu bir başarı olarak görmek ya da görmemek mümkün tabii; inkâr etmek ise mümkün değil bence. oulagay@milliyet.com.tr Shell senaryosunda Türkiye