Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Avrupa Birliği (AB) üyeliğini Türkiye için bir hayal, bu yönde atılan adımları ise neredeyse ihanet olarak görenlerin kafasında biraz soyut bir "ulusal şahlanış" senaryosu var. Buna göre, "zinde güçlerin yurtsever iktidarı" şu ya da bu yöntemle kurulunca, ilk iş olarak AB'nin ve IMF'nin boyunduruğunu koparıp atacak. Halkımız ulusal tercihlerini yaparak sömürü çarkını kıracak ve refaha erişecek. Dış politikada ise yalnızca AB'ye değil, emperyalist ABD'ye de dersini veren "tam bağımsız" bir çizgi izlenecek, Silahlı Kuvvetlerimiz de kimseye kulak asmadan, ulusal hedeflerimizin gerçekleşmesi için üzerine düşeni yapacak.
     İlk bakışta çoğu kimseye hitap edecek bir senaryo. Ancak bugünün dünyasında uygulanma şansı yok gibi. ABD'nin Fransa, Almanya ve Rusya'nın ulusal tercihlerini bile ciddiye almadığı, askeri güç kullanma inisiyatifini tek başına elinde bulundurmak istediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada sizin çizdiğiniz "kırmızı çizgiler" havada kalabiliyor. Küresel pazarda rekabet edecek bir teknoloji ve insan birikimine sahip değilseniz ulusalcı sloganlarla halkın refahını artırmanız da olanaksız. Ulusal şahlanışın ipuçlarını artık bu tür sloganlarda değil, Orhan Pamuk'un kazandığı ödülde, Sertab Erener'in ve Uzak filminin yönetmeni Nuri Bilge Ceylan'ın uluslararası başarılarında aramak daha doğru galiba.
     
     Tam da Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin AB çevrelerinde de ciddi bir olasılık olarak değerlendirilmeye başlandığı bir ortamda, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK'nın) siyasi rejimdeki rolünü gündeme getiren söylenti, haber ve değerlendirmeler birbirini izlemeye başladı. MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalar tartışmalara yol açtı. Askeri kesimde, özellikle genç subaylar arasında huzursuzluğun arttığı ve AK Parti hükümetinin bir dizi davranışının subay kesiminde tedirginlik yarattığı yolundaki söylentiler gazete manşetlerine yansıdı. Cumhuriyet gazetesi, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün bu sıkıntıları bizzat Başbakan Erdoğan'a aktardığını yazdı. Bu haberin ne ölçüde gerçeği yansıttığını Org. Özkök'ün bugün basınla yapacağı buluşmada öğreneceğiz herhalde.
     
     Sorular ve tepkiler
     Türkiye'nin geleceğiyle ilgili herkesin bu noktada durup sorması gereken sorular var: Asılsız söylentiler ya da uydurma haberler mi bunlar? Yoksa ciddiye alınması gereken tepkiler mi söz konusu? Türkiye'nin AB üyeliği yolunda ilerlemeye devam etmesiyle askerin rejimdeki rolü arasında yakın bir ilişki mi var? Türkiye bu sorunları açıklıkla tartışmadan AB yolunda ilerleyebilir mi? AB yolunu tıkamak isteyenler mi körüklüyor bu tepkileri?
     Tepkilerin odağında bulunan AK Parti hükümeti, 28 Şubat öncesinde Erbakan'ın yaptığını anımsatır biçimde davranıyor, bütün bunların "uydurma" olduğunu söyleyerek ya da sıra dışı hiçbir şey yokmuş gibi davranarak sorunu aşabileceğini düşünüyor. Olaylara biraz daha gerçekçi bakıldığında ise yalnızca bir subay kesimine atfedilemeyecek olan ve ciddiye alınması gereken bir tepki birikimi olduğu görülebiliyor.
     Bu tepki birikimi AK Parti hükümetinin bugüne kadarki icraatıyla ve geleceğe dönük niyetleriyle ilgili olarak ortaya çıkan bazı kuşkulardan kaynaklanıyor. 23 Nisan ve 19 Mayıs gibi Cumhuriyet rejiminin simgesi haline gelmiş günlerde yaşananlardan dış politikaya ve ekonomi yönetimine kadar pek çok alanda sergilediği davranışlarla AK Parti hükümetinin laik düzeni zedelemeye başladığı ve ulusal çıkarları iyi savunamadığı varsayımıyla hükümete güvensizlik duyan bir kesim var. Bu güvensizliğin temelinde yatan varsayımların doğruluğu bence tartışmalı ama her zamanki gibi "ezilen halk"a sahip çıkmak ve "laikliği korumak" gerekçesiyle ülkenin yönetimine el koymaya niyet edenler, bu tür varsayımları haklılık ve meşruiyet arayışlarının bir aracı olarak kullanabiliyorlar.
     
     Kritik yüzleşme
     Tüm bu gelişmeler, Türkiye'de bugüne dek ertelenen bir yüzleşmenin daha fazla ertelenemeyeceğini düşündürüyor. Bu bağlamda yanıtlanması gereken temel soru ise şu: Türkiye asker vesayetinde bir demokrasiden Avrupa'nın benimsediği tür bir demokrasiye geçecek olgunluğa erişti mi? AB ile bütünleşme yolunu açmak için askerin rejim üstündeki vesayetini kaldırmayı kabul edersek Avrupa standardında bir demokratik rejimi, kendi içerdiği güvencelerle yaşatabilir miyiz? Yoksa, kimilerinin iddia ettiği gibi, AK Parti hükümetiyle bu yönde atılacak adımlar aslında rejimin laik temelini yıkmayı hedefleyen bir tuzağa mı düşürecek bizi?
     AK Parti'nin bu kritik dönemeçten hasarsız geçmek için gerekli olgunluğu ve esnekliği gösterme konusunda çok iyi bir sınav verdiğini söylemek olanaksız. Parti tabanının, kimi milletvekili ve bakanların kuşku yaratan beyan ve davranışları bir yana, Başbakan Erdoğan ve çevresinin de durumun nezaketini tam olarak kavradığına pek emin değilim. Öte yandan, bu konuyla yüzleşmeden ve askeri laik - demokratik rejimin sigortası olarak gören anlayışı aşmadan Türkiye'nin Avrupa standardında bir demokrasiyi kökleştirmesi ve AB'nin bir parçası haline gelmesi olanaksız.
     Laik düzeni tehdit altında görenlerin sigortası işte tam bu noktada atıyor ve AB ile bütünleşmeyi bir tuzak ve tehdit olarak görüp buna karşı çıkıyorlar. Bu kesim içinde askeri, rejimin yönlendiricisi olarak görmek isteyenler de var. Önümüzdeki asıl tuzak da bu galiba.
     
     AK Parti'ye yönelik iddialar
•  AK Parti yönetimi laik rejimi tehdit ediyor, 23 Nisan ve 19 Mayıs'ta yaşanan ve söylenenler Atatürk'ün mirasını yok etme yolunda atılmış simgesel adımlardı.
•  AK Parti kadrolaşmayla devleti ele geçirmeye çalışıyor.
•  AK Parti, askerin rejimdeki ağırlığını azaltmak amacıyla AB'ye uyum sürecini sürdürürken takiyye yapıyor.
•  AK Parti dış politikadaki kararsız tutumuyla Türkiye'yi yalnızlığa sürüklüyor.
•  AK Parti, Kuzey Irak'ta "kırmızı çizgiler"in tanınmamasına ve federe Kürt devletinin kurulmasına seyirci kalıyor.
•  Türkiye'de halk IMF politikalarıyla eziliyor ve AKP de buna çanak tutuyor.
•  Halk ise tüm bu gelişmeleri üzüntüyle izliyor ve ulusal şahlanışı gerçekleştirecek kurtarıcısını bekliyor.