Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önceki gece bir TV kanalında canlı yayına çıkan Devlet Bakanı Fehim Adak, Refah Partisi'nin başarılarıyla övünürken Hazine'nin borçlanma faizini nasıl düşürdüklerini anlatıyor ve rakam veriyor: "Biz hükümete girdiğimizde yüzde 146 olan bileşik faizi son ihalede yüzde 83'e düşürdük", diyor Sayın Bakan. Oysa aynı gün, Sayın Bakan'ın bu beyanından birkaç saat önce yapılan Hazine ihalesinde bileşik faiz stopaj sonrası yüzde 97'ye, stopaj öncesi yüzde 113'e yükselmiş. İslam dininin hangi şartına uyuyor bu davranışı bilmiyorum ama Sayın Bakan hiç sıkıntı duymadan TV izleyicilerini yanıltabiliyor, faizler yeniden yükselişe geçmişken aklı sıra bunu gizliyor.
Sayın Erbakan'ın birkaç gün önce basına dağıttığı ve bu köşede iki kez yayınlanan grafikte de, borçlanma faizlerinde gerçekleşen son rakamın yüzde 83 olduğu belirtiliyordu. Oysa bu 4 şubat tarihli ihalede gerçekleşmiş olan stopaj öncesi bileşik faizdi ve bu ihale sonrasında faizler yeniden tırmanışa geçmiş, 7 şubatta stopaj öncesi bileşik faiz yüzde 89'u aşmıştı.
Bu örneğin üzerinde duruyorum çünkü sorun faizlerdeki beş - on puan farkın ötesinde bir sorun. Sorun bir hükümetin en yetkili iki sorumlusunun kamuoyunu bile bile yanıltmaktan kaçınmaması sorunu. Bu davranışı sergileyen insanların koyduğu hedeflere, yürüttüğü programa nasıl güvenebilir insan? Ekonomide istikrarın böyle bir yönetimle sağlanacağına nasıl inanabilir?
Tek olay bu olsa. T.C. Merkez Bankası'nın 1996 yılı karının karakuşi bir yöntemle Hazine'ye gelir yazılmasına ve bu sayede ocak ayında bütçenin fazla verdiğinin ilan edilmesine ne diyelim? Merkez Bankası'nın yasasını, yönetimini, hissedarlarını hiçe sayarak, genel kurul yapılmadan kar açıklayan ve bununla bütçe açığını kapatan bir yönetime dünyanın neresinde, kim güvenir? Bu yönetimin "denk" bütçesine kim inanır? En temel kurallara bile uymayan bu insanların yönetiminde ekonominin ve ülkenin istikrara kavuşacağına, bunların yeminli yağcıları dışında, kim inanmış görünebilir?
Ya Sayın Erbakan'ın önceki gün parti grubunda yaptığı konuşmada verdiği bazı rakamlar. Sayın Başbakan'a göre, "yedi koldan sürmekte olan özelleştirmeden devlete bir yılda 29 milyar dolar ek gelir gelecekmiş", kaynak paketlerinden toplam 40 milyar dolar sağlanacakmış, bütçeye 21.5 milyar dolar destek verilecekmiş. "İlahi Hoca", devletin böyle milyarlarca dolar geliri varsa Merkez Bankası'nın yaklaşık 1 milyar dolarlık karıyla bütçe yamamaya ne gerek vardı?", diye sorası geliyor insanın.
Bunları yapan bir yönetime olsa olsa kendi yandaşları ve kendilerini bu yönetime mahkum hissedenler inanır. Onların inanması da istikrarı sağlamaya yetmez. Tersine bu tür davranışlar ergeç istikrarı bozar ve faizleri yükseltir.

Başbakan'dan belediye başkanlarına kadar her düzeydeki RP'lilerin kendi yandaşlarına mesaj vermek için sergilediği hırçın tavır gerilimi artırıyor.
Türkiye'de tribüne oynayan çok ama şu anda gözler RP tribününde; sahada göz gözü görmez hale gelirse bunun başsorumlusu RP'li yöneticiler olacak

Ankara'daki politikacılardan belediye başkanlarına, kimi örgüt yöneticilerinden kimi aydınlara kadar herkes salt kendi tribünününe, kendi taraftar kitlesine oynadığı için uzlaşma ortamı yaratılamıyor Türkiye'de. Kimse kendi hatasını, kendi eksiğini kabul etmediği için ortak bir zeminde buluşmak, akıl yoluyla tartışmak mümkün olmuyor. Tam tersine herkesin körükörüne birbirini suçladığı, gerilimin tırmandığı ve, "siviller bu işi çıkmaza sürüklüyor", diyenlerin giderek çoğaldığı bir ortamın içine sürükleniyoruz.
Bu konuda aslında kimsenin birbirinden kalır tarafı yok ama şu anda iktidarın büyük ortağı olan Refah Partisi'nin çeşitli kademelerdeki yetkilileri tribüne oynamayı birinci amaç haline getirince ülkedeki gerilimin artması kaçınılmaz oluyor. Bu gerilim de "rejim tartışması"nı körüklemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor.

Tribüne oynayan Refahlılar

Son haftalarda Türkiye'nin gündemini işgal eden kişileri ve sergiledikleri davranışları şöyle bir gözümüzün önüne getirelim. Örneğin Sincan Belediye Başkanı olan zat şu anda her türlü konforu haiz olduğu söylenen hapishane odasında nasıl bir ruh hali içinde acaba? Büyük olasılıkla halinden çok memnun, kendi taraftarlarının gözünde "kahraman" mertebesine yükselmenin kendisine sağlayacağı parlak geleceğin rüyasını görüyor.
Sincan Belediye Başkanı'nı hapishanede ziyaret ettiği için suçlanan Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın durumu biraz daha karışık. O da bu ziyareti yaparken tribüne oynuyordu kuşkusuz, sanık belediye başkanıyla dayanışma içinde olduğunu göstererek taraftarlarına mesaj veriyordu ama peşpeşe yaptığı gaflar sonunda siniri bozuldu ve ziyaretine gelen ateşli bir taraftar grubunu kapı dışarı etmek zorunda kaldı.
Başbakan Erbakan'ın "oturun oturduğunuz yerde, rahat size batmasın" türündeki sivri dilli konuşmaları da öncelikle kendi tribününe dönük. 28 şubatta yapılacak Milli Güvenlik Kurulu toplantısında muhtemelen kuzu postuna bürünecek olan Sayın Erbakan o güne kadar taraftarlarına moral verecek şeyler söylemeye çalışıyor, demokrasi mücahitliğine soyunuyor.
Ya cihet - i askeriyeye karşı sert tavır sergileyen, zehir zemberek demeçler patlatan Refah Partili milletvekilleri. Sonuna dek savunacakları bir görüşü dile getirenler varsa onlar alınmasın ama bu çıkışlarda da tribüne oynama amacı ağır basıyor gibi geliyor bana, kendi taraftarlarının gözünde paye kazanmak için atıp tutuyor sanki bu kişiler.

Menderes'in çağrısı

Politikacıların kendi taraftarlarına dönük mesajlar vermesi, zaman zaman tribüne oynaması aslında doğal ama seçmenin beşte birini temsil eden bir partinin yetkililerinin ülkede gerginliği tırmandıracak biçimde salt kendi yandaşlarını okşayacak hatta kışkırtacak bir tavrın içine girmeleri Refah Partisi(RP)nin başarılı icraat yapmasını da zorlaştırıyor. Başbakan dahil herkes bütün vaktini söylenenlerin yarattığı tepkileri göğüslemek için harcıyor, "istikrarlı hükümet" görüntüsü her gün yeni yaralar alıyor. Bu süreç içinde hem Refahlıların hem de hasım saydıklarının hırçınlığı artıyor.
Bu ortamda RP Milletvekili Aydın Menderes'in tavrı aklın yolunu gösteriyor. Sayın Menderes geçmişte yalnızca tribündeki taraftarlarına güvenerek iktidara tutunmaya kalkışanların, ülkedeki gerilimi gözardı ederek bildiğini okuyanların talihsiz serüvenlerini çok iyi bildiği için RP'nin gerilimi tırmandıran tavrını değiştirmesini istiyor.
Yazının başında da belirttiğim gibi Türkiye'de tribüne oynayanlar yalnızca RP içindekiler değil ama şu anda gözler hayli gürültü çıkartan Refah tribününe çevrilmiş durumda. Sahada göz gözü görmez hale gelir ve oyun kesintiye uğrarsa bunun başsorumlusu RP olacak.

Yetersizlikleri kanıtlanmış polikacılar birbirlerini suçlayarak havanda su döverken ve ülkede rejim tartışmalarını gündelik hale getiren bir gerilim yaşanırken işçi ve esnafın çok büyük bölümünü temsil eden örgütlerin dayanışma içinde sivil çözüm alternatifleri araması umut verici bir davranış. Liderlerinin gölgesi altında birer robota dönüşen milletvekillerinin Türk - İş, DİSK ve TESK'in ortak tavrını doğru algılayarak gerilimi giderecek çözümlere Parlamento içinde destek sağlamaları bugün için zor görünüyor ama sivil toplum örgütlerinin denklemin içine girmiş olmaları çok olumlu bir gelişme. Türk - İş, DİSK ve TESK kararlı davranırsa sonunda hiç bir politikacı onların tavrını görmezden gelemez.