Yazarlar Özeleştiri kültürü

Özeleştiri kültürü

03.10.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Özeleştiri kültürü

Özeleştiri kültürü


       Dünkü gazetelerimizin bir çoğunda vardı fodoğraf:
       Japonya'da nükleer uyarı yapan tesisin yöneticisi diz çökerek özür diliyordu.
       İşte biz bunlara bayılırız!
       İşte biz bunlara öykünürüz!
       İşte biz bunları kıskanırız!
       İşte biz bunlara gıpta ederiz!
       Harakiri yapan Japonlar, seçim kaybedince partisinin başından ayrılan Fransızlar, İngilizler, Almanlar, Polonya'da diz çöküp Nazi vahşetinin özrünü dileyen Brandtlar filan...
       Böyle bir örnek ortaya çıkmaya görsün, bizde, belki kendi ülkesinde olduğundan da daha önemli "haber"dir.
       Daha doğrusu oralarda da haberdir ama, bizde didaktik, öğretici ve öykünmeci bir özellik de taşır.

       ...

       Nitekim dün bir gazete, o fotoğrafı kullanırken "şirin" bir oyun yapmış, önce "Tüpraş Müdürü halktan böyle özür diledi" filan diyerek hepimizi çok şaşırtmıştı!
       Tabii, böyle şirinlikler de yapan, bu tür "özeleştiri - özür - istifa" emsallerine ağzı sulanan biz gazetecilere sorsanız...
       "Pardon ama, siz hayatınızda kaç defa özür dilediniz, özeleştiri yaptınız, yanlışınızı düzeltip utandınız filan" diye...
       Kimimiz belki mahçup olur, kimimiz de muhtemelen bir "nah" hareketi yapar!
       Elbette mesele gazetecilik anlayışından ibaret değil.
       Hepimiz benzer hamurdanız.
       Evladına karşı özeleştiri yapamayan baba da, hatasını kabul etmeyen öğretmen de, 40 yıldır "idare eden" politikacı da.

       ...

       Varsayalım ki, temel olarak üç kültürel kaynağımız var:
       Biri din... Biri ulus - ırk - etnisite vesaire... Biri de devlet - siyaset rejimi.
       Bunların tümünden ya da her birinden veya kiminden beslenme, etkilenme dereceleriniz farklı olabilir tabii.
       Fakat, her üçüne de baktığımızda, kendi yapılarının da, bizleri doğduğumuz andan içine alıp harmanlayışının da, talep ettikleri öğrenme, inanç ve aidiyet biçimlerinin de, hayatımızı düzenleme kuralları ile biçimlerinin de, aralarındaki çelişki ve çatışmalar karşısında zorladıkları saf tutuş yöntemlerinin de...
       Artık aklınıza ne gelirse...
       Hepsinin özünde ve sözünde "mutlakçı" ve "yanılmaz" olduğunu görürüz.
       Hepsi, insanın ötesinde bir "güç"tür ve bireyin sorgulama kabiliyeti, eleştiri becerisi kazanması çok güçtür.

       ...

       Bu kültürel otorite kaynakları, ilahi ya da dünyevi, tabii ki kendilerine o gücü yakıştıran bir takım canlı, fani yaratıklar tarafından kullanılır.
       Ve birbirleriyle didiştiklerinde, birbirleri üstünde hakimiyet mücadelesi verdiklerinde dahi, hepsinin ortak noktası aynı mutlakçılık, aynı yanılmazlık, aynı otorite iddiasıdır.
       Bunlar seçilmiş de olsa, atanmış da olsa, apoletli de olsa, lacili yahut sivil de olsa, siyasi baba da, ailevi baba da olsa, parti, tarikat, örgüt lideri, yahut aile reisi de olsa, kalem erbabı yahut patron da olsa...
       Eleştiri süzgecinden geçmemiş ve buna hep direnen kültür kaynaklarından beslenen "özeleştiri"den nasipsiz "ölümsüz" ölümlülerdir.

       ...

       Onların umut kırıcı "otorite" dayatmalarına karşılık, tek teselli, dalgaların kayaları yavaş da olsa erittiğine dair temel bilgimizdir.