Yazarlar Pekiyi ama neden?

Pekiyi ama neden?

22.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Pekiyi ama neden?

Pekiyi ama neden


Tabii ki, devlet cezaevlerine hakim olacak!
Tabii ki, cezaevinin terör, mafya, çete gibi "organizmalar"ın pekiştiricisi, yönlendiricisi olması engellenecek!
Tabii ki, üst üste yığılı insanlarla dolu koğuşlar "insani" değil!
Tabii ki, eğer özgür iradeyle değil de örgüt baskısı ve korku yüzündense, "ölüme yatışların" önüne geçilecek!
Tabii ki, bunların hepsine tamam!

. . .

Ancak, sadece sonuçlar üstünden ve ister örgütten gelsin, ister devletten, tek taraflı propaganda ve dezenformasyonun, mizenformasyonun karşısında hiç kuşkuya düşmeden, durup düşünmeden bir "yargı" seline kapılıyorsak...
Bir bölüm mahkumu aceleyle salmak, bir bölümünü ise aceleyle, ölü ya da diri "ele geçirmek"le, adalet, hukuk devleti ve huzur yolunda nasıl bir umut duyacağız?
Tabii, böyle bir derdimiz varsa; en azından olacaksa.

. . .

Yazının girişinde "Tabii ki" diye başlayan cümleleri, inanarak yazdım!
Ama bu cümlelerde özneyi, müsebbibi hep "terörist" olarak kabul edersek, bu kolaycı dışlamayla, "bizden olmayan suçlu"nun kestirme tarifi ve tasnifiyle sıyrılırsak...
Sıyrılamıyoruz işte!
Öyü ya da diri, "terörist"i karşımızda görüyor...
Fakat, şimdi "ele geçiren" devletin hangi sorumlularının oraları "teslim ettiğini"...
Hangi politikaların, nasıl bir hukuk sisteminin ölüme bu denli kolay sarılabilen insanlar yarattığını pek görmek istemiyoruz.

. . .

Geçenlerde Milliyet'in de manşetinde yer alan Ümit ile Barış, ölüm orucundakilerdendi. Ve "kurtarıldıkları" sırada, Yargıtay da cezalarını onaylıyordu.
"Terörist" sayıldıkları için, aklınıza ilk gelen "katil" olduklarıdır, muhtemelen.
Dünkü Radikal'de Adnan Keskin, bu iki "terörist"in ve aynı davadaki diğerlerinin yargı sürecini titizlikle toparlamıştı.
5 yıl önce, 19 yaşındayken Gazi olaylarını protesto ederken gözaltına alınmışlardı.
Protesto ettikleri, Gazi Mahallesi'nde, bir "provokasyon"la fitili yakılan olaylarda güvenlik güçleri tarafından insanların öldürülmüş olmasıydı.
Bu gençler, "molotof kokteyli" atma suçlamasında beraat ettiler; kalan suçları "afiş asmak, bildiri dağıtmak, protesto" oldu.
Mahkumiyetleri kesinleşene kadar, onca yıllarını devletin "terör yuvası" dedikleri koğuşlarda geçirdiler. O günlerde devletin cezaevine müdahalesinde, üç kişi ölürken kalıcı biçimde yaralandılar. Ve yine oralarda kaldılar.
Hükümet acullukla af diye uğraşırken, "katilleri" serbest bırakmaya hazırlanırken, ellerine kan bulaşmamış, sadece afiş asmış, bildiri dağıtmış ve onca yıldır "içeride" kalmış bu gençleri görmedi bile.
Hiçbir hoşgörü gösterilmeyen, hiçbir umut verilmeyen, üstelik acıyı, korkuyu ve Ulucanlar gibi baskınlarda "öldürülme" ihtimalini görmüş bu gençlere...
"Katiller"in serbest bırakıldığı, Oral Çelik'in "sabıkasız ve iyi halli" gerekçesiyle ceza ertelemesine kavuştuğu bir ortamda, afiş, bildiri, protesto gibi suçlar "yasadışı örgüt üyeliği" sayıldığı için 12.5 yıl onaylandı!
Şimdi, devlet "koğuştan kurtarsa" da o gençler "terörist"!

. . .

Cezaevindeki kızı ölen bir anne Yeni Binyıl'da, "Ecevit çocuklarımızı önce devrimci yaptı, şimdi öldürüyor" diyordu.
Adaletin ne duygusunu, ne hukukunu yaratabiliyorsanız, "sonuçlar"a karşı kazandığınız zaferler zafer midir?

. . .

Şimdi Cumhurbaşkanı, adaletsiz bir affa karşı hukukçu gerekçesini koymuş Sezer, hükümet, aynı "örgüt" gibi, milletvekillerine baskı yapıp özgür iradelerini öldürdüğü için virgülüne dokunmadan geçirilen affı mecburen onayladı.
Adaletsiz affın adaletsizliği daha da büyümesin diye, Anayasa Mahkemesi'ne de gitmeyecek.
Eline kan bulaşmamış çocukları bile "terörist" sayan ve "terör yuvası"na atan adalet ve devlet, başka katilleri aranıza salacak.
Ve biz de, mutlu, huzurlu... hiçbir şeyden kuşku duymadan kabulleneceğiz!