"Yakın bir arkadaşım uzun süredir işyerinden bir adam fena halde kafayı takmış durumda. Ancak heyecanlanmasına rağmen..."

Bir arkadaşımın platonik aşkı sayesinde öğrendim ki Türk erkekleri ilk adımı atan kadınlardan hoşlanmıyormuş. Peki, biz onca romantik komediyi boşuna mı izledik?

Yakın bir arkadaşım uzun süredir iş yerinden birine fena halde kafayı takmış durumda. Hani lisede hoşlandığın çocukla kantinde karşılaşınca bacakların titrer, yanakların al al olur ve istem dışı saçmalarsın ya, arkadaşım da 30’u devirmiş olmasına rağmen şu sıralar tam bir ‘liseli’ye dönüştü.
‘Esas Oğlan’ı görünce üzerine kahve dökmeler, Facebook’ta adamın hesabını inceleyeyim derken yanlış kişiye mesaj atmalar, iki dakikada bir “Acaba bir şey yazdı mı?” diye telefon şarjını Twitter’a kurban etmeler... Ne ararsanız var. Sizin anlayacağınız hayatı tam bir ‘romantik komedi’.
Ancaaaaak (Burada kelimenin sonunu uzatarak okumanızı ve sonlara da doğru ses tonunuzu biraz kalınlaştırmanızı rica edeceğim) arkadaşım nedense o filmlerin birçoğunda rastladığımız ve izlerken ‘normal’ karşılayıp çok da hoşlandığımız bir hareketi yapamıyor. Adama açılamıyor. Bırak açılmayı ilgisini belli etmekten bile aciz.
Kaç kez söyledim: “Eğer canın pizza yemek istiyorsa sipariş etmen gerek!” diye.(Siz de takdir edersiniz ki herhangi bir pizzacının aklına “Acaba şu kadına pizza götürsem mi? Belki canı çekmiştir” düşüncesi gökten zembille inmez)
Ama anlatamadım.
Efendim neymiş; ilk adımı kadın atmazmış. Bizim erkeklerimiz ‘girişken’ kadınlardan hoşlanmazmış.
Merak ettim ve çevremdekilere sordum. Amacım, arkadaşımı rahatlatmak, “Bak herkes bana hak veriyor” diyerek onu aylardır çektiği işkenceden kurtarmaktı ama minik araştırmamın sonunda şaşıran ben oldum.

Bekleyen derviş...
Anladığım kadarıyla her ne kadar “Kadın ve erkek eşittir. Geçtik biz bunları” desek de, romantik komedilerde adamın karşısına dikilip delikanlı(!) gibi duygularını açıklayan Jennifer Aniston ve türevlerini alkışlasak da gerçek hayatta bu durumu gayet antipatik buluyoruz. Çünkü hâlâ kadının ‘bekleyen’ taraf olması gerektiği görüşündeyiz. Kadın bekleyecek ve eğer beklerken sıkıntıdan ölmezse beyaz atlı prens bir gün illâ onu da ziyaret edecek.
Arkadaşım her sabah “Belki bugün” diyerek süslenip heyecanla işe gidiyor. Mesai saatinin sonuna kadar da ‘Godot’unu bekliyor. Hani olur da asansörde, yemekhanede ya da patronun ofisinde göz göze gelirler de ‘büyülü cümle’yi söyler diye... Ne acı, ne üzücü değil mi?
Bu arada ‘büyülü cümle’yi açmak istiyorum. Efendim bizimkinin hayali adamın ona, “İş çıkışında kahve içelim mi?” demesiymiş. Hani o filmlerde söylenen ve ne anlama(!) geldiğini bildiğimiz ‘meşhur’ cümle.
İşte ben de tam buna itiraz ediyorum. Hayallerini bile romantik komedi cümleleriyle süslerken, “Türk erkekleri sevmez” diye geri çekilmek niye?
Hayır, madem sana göre ‘Türk’ kurallarıyla oynuyorsun o halde hayalini de biraz değiştirelim. Mesela asansörde karşılaşın, ilk kez göz göze gelin ve sana dönüp “Bu akşam annemlerle hayırlı bir iş için size geleceğiz” desin.
En azından hikayenizde bir ‘bütünlük’ olur, fena mı?

Haberin Devamı