Rıdvan Dilmen

Rıdvan Dilmen

rdilmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Aylardır sürekli Fenerbahçe’ye ikinci yardımcı antrenörün alınacağı konuşuluyor ve bu konuda özellikle Oğuz Çetin, yetkileri azaltılıyormuş havasıyla yıpratılıyor. Oysaki şimdiye kadar alınmaması yanlıştı. 23 - 24 kişilik kadroyla sadece Oğuz’un ilgilenmesi mümkün değil. Her teknik direktör kendisine birinci yardımcı alır, bir ikinci yardımcı da 18 kişilik kadronun dışında kalan oyuncularla ilgilenir. Teknik direktörün verdiği programları uygular. Şu ana kadar kadroya giremeyen oyuncular kafadan hafta sonları üçer gün tatil yapıyorlardı. Zaten Lorant her an her şeyi yapabilecek bir teknik direktör. Bir hafta kadroya almadığı oyuncuyu, psikolojik ve fiziksel olarak arkadaşlarının gerisinde kalsa da bir anda en zorlu maçta oynatabiliyor. Doğru bir kararla Oğuz’un yanına bir yardımcı aldı, onun da yükünü azalttı.

Allah’tan Fenerbahçe Washington’u transfer etti. Bakın tenkitlere herkes ona saldırıyor. Çünkü bizim futbol yazarlarımız bir oyuncu için ilk başta iyi veya kötü imajını yakıştırdıklarından, o kişiyi hep öyle görmek istiyorlar. Bunun en iyi örneği de Washington’dur. Washington sayesinde, onun iki katı fazla kötü oynadığı halde attığı golün yarısına ulaşamamış oyuncular da böylece yırtıyorlar. Belki Fenerbahçe’nin Dünya takımı olma düşüncesinde ideal bir santrfor tipi olmayabilir ancak Washington Fenerbahçe’nin en büyük sıkıntısı olan hücumda, özellikle kanatları kullanamamasından dolayı sadece altı gol atabildi. Yüzdeye vurursak maç başı bire gelebilir. Bana göre Türkiye şartlarında çok iyi bir santrfor. Hücum yapan bir takımda - ki o takımı kurmak Washington’un görevi değil - gol kralı olur. (Hoş yine olacak ya) O zaman bazıları çıkıp "Türkiye’de atar tabi" diyecekler. Dünkü pozisyonlara bakalım. İlkinde topu göğsüyle alıp ayağının dışıyla tokat attı, kalecinin ayaklarından döndü. O vuruş stili Türkiye’de bir tek Tanju’da vardı ama Washington yine de yuhalandı. İkincisinde kendisi pozisyonu yoktan varederek rakibine sırtı dönük çalım attı, ancak gerçekten sol ayağıyla kötü vurdu. Attığı golde ise yine rakibini vücudunu kullanarak ekarte etti, ayak tenisi oynar gibi köşeye bıraktı. Tabii ki çabuk veya süratli değil. Zaten onlar da olmuş olsa nerede oynardı kimbilir. Zaman her şeyin ilacıdır.

Real Madrid, Şampiyonlar Ligi’nde oynadığı maçta Roma’da bütün Dünya’da iz bırakan bir futbol ortaya koydu. 3-0’lık skorun dışında Roma gibi bir takıma pozisyon vermedi, bir de pas manyağı yaptı. O maçta dörtlü defans, orta sahada beş kişi, önlerinde Raul. Hatta top rakipte iken Raul da orta sahaya yardımcı oluyordu. İki gün önce bu kez iki takım Madrid’te oynadı. Bu kez Roma 1-0 kazandı. Kazanmanın dışında Real’i evinde sürklase etti. Peki ne değişmişti? O takıma Ronaldo eklenmişti. Ronaldo, Figo, Zidane ve Raul beraber oynadılar. Top rakipteyken orta sahaya hiç yardımcı olmadılar. Fenerbahçe ve Galatasaray’a duyurulur. Orta sahayı rakibe verdiğiniz zaman kaybetmeye mahkumsunuz.

Beşiktaşlı Metin Tekin’i hepiniz tanırsınız. İnönü Stadı’nda oynanan bir Orduspor maçında ilk yarı 1-0 bitiyor. Golü de Metin atıyor. Devrede oyundan çıkıyor. Duşunu alıp ikinci yarıyı izlemeden taksiye binip evine gidiyor. Taksici, Metin’i tanımıyor ve soruları patlatıyor.
- Abi, maç kaç kaç?
"1-0 Beşiktaş."
- Golü kim attı?
"Been."
- Hadi oradan kafa mı buluyorsun benimle...