Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen mart ayında AKP’ye karşı kapatma davası açılacağı bildirildiği zaman, ilk dış tepki AB’den -sert ifadelerle- geldi. AB Komisyonu yetkilileri, bu kararı eleştirirken, bunun gerçekleşmesi halinde, Türkiye ile müzakere sürecinin askıya alınabileceğini dahi söylediler.
AB’nin aksine, ABD’den ilk tepkiler daha geç ve daha ihtiyatlı sözcüklerle dillendirildi. Amerikan yetkilileri, demokrasilerde bu tür meselelerin mahkemede değil, parlamentoda halledildiğini belirttiler.
Türkiye’de kapatma davasıyla ilgili tartışmalar kızışırken, AB ile ABD’nin tepkilerinde yaklaşım ve üslup açısından farklar daha net olarak ortaya çıktı. O zaman “AB-ABD farkı” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, bu fark bir yandan AB’nin demokratik kriter ve ilkelere bağlılığından, diğer yandan da ABD’nin dış ilişkilerindeki pragmatik yaklaşımından kaynaklanıyordu.
Daha sonraki tepkilerde bazı değişiklikler görüldü: AB yavaş yavaş demokrasinin yanı sıra, Türkiye’de laikliğin önemini not etmeye başladı. Buna karşılık ABD yönetimi de, resmi açıklamalarında, demokrasi ile birlikte laiklik ilkesine vurgu yapmayı ihmal etmedi.
Son günlerde gerek AB’den gerekse ABD’den gelen tepkiler artık iki taraf arasında ilk günlerde görülen yaklaşım ve üslup farkının giderek daralmakta veya kalkmakta olduğunu gösteriyor.

İnce ayar
ABD’den başlayalım.
Başta Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice olmak üzere, yönetim yetkililerinin son demeçleri, Washington’un Türkiye’deki siyasi gelişmeler karşısında bir “ince ayar” yaptığını ortaya koydu. Örneğin Dr. Rice parti kapatma meselesinin “demokrasi ve laiklik ilkeleri çerçevesinde” halledileceği umudunu dile getirdi. Müsteşar Yardımcısı Matt Bryza da, “Türkiye’nin laiklik ve demokrasi değerleri” üzerinde vurgu yaparak benzer bir umut ifade etti.
Aslında ABD yetkilileri, resmi beyanlarında çok açık söylemeseler de, Türkiye’nin parti kapatma girişimini onaylamıyorlar, böyle bir şeyin olmasını da sakıncalı ve tehlikeli görüyorlar.
Bu görüşü ve kaygıyı daha açık bir dille yansıtanlar var. Geçenlerde “Washington Post”ta yayımlanan başyazı bunun bir örneği. Son bir örnek de, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris’in “Wall Street Journal”da çıkan makalesi.
Türkiye’yi yakından izleyen Parris AKP’nin kapatılmasının yol açabileceği olumsuzlukları belirtiyor ve Bush yönetimini bu konuda kayıtsız kalmakla suçluyor.
Ama, büyükelçi aynı zamanda krizin bu noktaya gelmesinde AKP liderliğinin hatalarını da hatırlatmaktan geri kalmıyor.

Aynı çizgide
AB’ye gelince:
Gerek Komisyon’un, gerekse üye ülkelerin üst düzey yetkilileri son konuşmalarında, parti kapatma girişiminden duydukları kaygıyı ifade etmekle beraber, Türkiye’nin hassasiyetlerine de değiniyorlar.
Bu bağlamda Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joose Lagendjik’in “Milliyet”e demecinde, “Türkiye’nin laiklik kaygılarına daha hassas davranmalıyız” tarzındaki ifadesi, anlamlıdır. Gerçi Lagendjik’in sözleri AB’nin resmi politikasını yansıtmaz; ama bu dahi, AB içinde daha gerçekçi bir yaklaşımın işareti sayılabilir.
Bununla beraber, AB’nin, ABD gibi, temel tavrı, parti kapatılmasına karşıdır. İki taraf da, laikliğin demokratik düzen içinde korunmasından yanadır ve açıkçası parti kapatmanın Türkiye’de ciddi siyasal komplikasyonlar yaratacağından korkmaktadır.
Bu konuda artık AB ile ABD aynı çizgide görünüyorlar.